“Hem okuduk hemi yazdık” ama yalan dünya senden bezmediğimiz doğrudur.
Bir televizyoner sunumuna “her nerede yaşınıyor ve yaşatılıyorsa” diye başlardı, o hava. Biz de başlayalım yine; ey dünyanın her neresinde olursa olsun yaşayan ve yaşatılanlar; insan, hayvan, bitki her ne türseniz güne günaydın dediniz.
Biz insanı ele alarak devam edersek dünyanın bu yüzünde; yorgun, bıkkın, hasta, aç, mutlu, zengin, borçlu, fakir, suçlu, cani, hırsız, ayyaş, aşık, çocuk, genç, yaşlı, hırslı, hırsız, nurlu, nursuz ne kadar insan varsa sabah güneşin ilk ışıklarıyla güne merhaba dedi kuşkusuz.
Dünyanın öteki yüzü kaçıncı uykusunda kim bilir?
Dünya yeniden kuruldu bu sabah da.
Herkes sahip olduğunca sabah yemeğini yedi, çaylı, kahveli, meyve sulu, çorbalı her nasılsa alıştığınca.
İşi olan işinin başına geçmek için çıktı kapıdan, kimi şanslı işiyeri yakındı yürüdü, kiminin işi bağında bahçesindeydi, kimisi de bisiklete, özel aracına, otobüse, tramvaya, dolmuşa metroya bindi tabi. En sevmediğim toplu taşıma aracı dolmuş, yirmi otuz kişiyi tık küçücük bir araca, trafik polisini görünce’ çömelin de’ insancıklara, parasıyla rezillik ya hu.
En zor durumda olanlarsa işsizlerdi tabi yine dünyanın her yerinde. Dağıldı insanlar kocatopun üzerine.
Düşünceleri, dertleri istekleri, hayalleri, hırsları, sözleri, duyguları, acı ve elemleri ve davranışlarıyla akşama değin sürecek bir devinim.
İpekböceği kozası ören tırtıl gibiyiz hepimiz de. Dünya sonlu, ölüm var biliyoruz lakin “yok ben ölmem daha” diye diye yaşama saldırıp duracağız işte, olması gereken de bu.
Hele gençler, acıyorum bazen onlara daha yapılacak ne çok işleri var dünyada, büyümek, okumak, sınav geçmek, iş aramak, bulmak, insanları tanımak, çalışmak, aşık olmak, evlenmek, yılmak, neler neler türlü türlü teraneler.
Gençlerin yaşayacağı çok, yazacağı anlatacağı da. Bizlerin ise yaşadıkları çok bu yüzden geçmişi ve zuladakileri anlatacağız elbet.
Bir İstanbul Tuyap Kitap Fuarına katılmıştım bir öğrencimle (o zaman okuyucuydum tabi) trenle severim uzun yolculukları, dönerken Haydarpaşa Garın’da (üzgünüm şimdi Haydarpaşa) bir kişisel gelişimciyle tanıştık, o yıllarda ev revaçta işti seminerler veriyormuş, kurumlarda ve okullarda, ayarlayacağımız bir günde okulumuza da gelmeye söz verdi.
Geldi de verdi kendince güzel örneklerle süslediği seminerini.
Birkaçı hală aklımda, “bir pastayı iki kişi en adil şekilde şöyle paylaşır, biri böler, diğeri payı seçer” düşündürücü ve doğruydu.
Yine bütün mahallenin yaka silktiği, beladan başı kurtulmayan, elinden bıçağı düşmeyen bıçkın delikanlıyı biri bıçaklamış öldürmüş. Bütün mahalleli sevinçten göbek atıyormuş ‘kurtulduk şu deliden’ diye. Mahallede bir yaşlı nine varmış bir tek o üzülmüş. Mahalleli şaşırıp sorunca niye sevinmeyip üzüldüğünü ‘köpoğlusu her sabah, her akşam penceremin önünden geçerken ıslığıyla çok güzel türküler çalardı’ demiş. Kötü de bile iyi aramak ve iyiyi görmek ne unutulan bir haslet günümüzde. Hep iyi ve güzele olsun yönümüz efendim.
Şükran Uçkaç Yargı Sazsızozan