Son haftalarda istisnasız her yazıya, Ege’ye dair konularla başlıyor, sonra hop dümeni kırıyorum yaşanan acılara. Nasıl kırmayacaksın?
Buralarda kente dair önemli bir konu bulmuşum ses getirecekmiş. Yemişim o konuyu!
Her gün tabutlar sıralanıyor, her şehitle bir aile ölüyor. Öylesine koptuk ki, yalnızca 1 Kasım’ı bekliyoruz. Peki iç savaşlar topla tüfekle kazanılmadığına göre; 1 Kasım’da ortaya çıkacak irade, neyi değiştirecek ve barış nasıl gelecek? 33 yıldır askeri yöntemlerle kazanılamayan savaşı yeniden çözüm olarak mı göreceğiz? Bu canları şimdi neyin avansı olarak veriyoruz?
***
Buralardan bu kadarını da mı sormayalım. ‘Ege’nin meşhur Eylülü’ndeyiz, son kumsal deniz’ havasına mı dalalım? Hoş ülkenin batısı doğusundan hızla kopuyor. Önceki gün Manisa’nın tanınmış işkadınlarından mimar Nuran Bayrak’tar İstanbul’dan döndü.
Yaşadıklarını inanamayarak anlattı. “Uçak havalandı bir süre sonra kaptanın anonsunu duyduk, ‘sahipsiz bagaj bulunmuştur, bomba riski olabilir.’ Böyle bir anos yapılacağını hiç tahmin etmezdim. Sandım ki kıyamet kopacak, hayır kimseden ses seda yok.
10 dakika sonra ikinci anons geldi;, ‘Bomba ihbarı yapılmıştır. İnişte tüm el bagajları aranacaktır” Yine kimse telaş yapmıyor. Anladım ki insanlar hala tatil derdinde. Yanımda oturan genç çifte bakıyorum gidecekleri otelin broşürünü inceliyorlar. Şaşkınlıktan korkmaya fırsat bulamadım.” Serinkanlı olmak güzel ancak Bayraktar’a göre bu cool ruh hali, ülke gerçeklerini yeterince kavrayamamaktan geliyor. İzmir’e inişte tek tek aranmışlar. Üstelik uçağın dibinde. Demek bomba olsa, yolcuları alanda hakikatten havaya uçuracaklar!
***
Hiç olmazsa duyarlılıklarımızı sorulara dönüştürelim. Önceleri yeterince derinleştiremediğimiz sorulara. PKK ne karşılığında silahları bırakacaktı, neden vazgeçti. Niçin yükselen HDP’ye rağmen saldırıyı sürdürüyor. Barış sürecini buzdolabından kim indirecek, akan kan nasıl duracak?
Tek çözüm seçim midir gerçekten? Daha 1.5 ay kaç can yitirilecek? Ülkeyi bir üst akılla değil, barıştan yana ortak akılla yönetmek için acilen düğmeye basılmalı. Siz de bağışlayın lütfen. Ahval böyle olunca başka konulara dalmak bize haramdır.
Kürt Reşo
Bu yıl yine görkemli kutlayamadığmız 9 Eylül’le dair bir anekdota rastladım. Kurtuluşun simgesi Türk bayrağını İzmir’e diken üç teğmenden biri Reşo Çavuş’u anlatıyor. Diyarbakır Ergani’nin Meleman köyünden namı diğer Kürt Reşo, tam 8.5 yıldır askerlik yapıyor, en sonTürk ordularının başında geçiyor Süvarilerle Kordon’dan. Cumhuriyet’in ardından tüm gazilere İstiklal madalyası veriliyor o hariç. Yaşarken çok ağrına gidiyor bu durum Kürt Reşo’nun, öldükten sonra hakkını büyük oğlu Hacı Nazlı arıyor. Nihayet bulduğu tüm belgelerle, 2011’de yani kurtuluştan tam 89 yıl sonra Kürt Reşo İstiklal Madalyasına kavuşuyor. Göğsüne takılamayan madalya mezarında teslim ediliyor. Nasıl bir anlayıştır bu; Amerika 27 milletten oluşuyor, Avrupa tek güç olmak için 40 takla atıyor biz de hala et tırnaktan sökülmeye çalışılıyor.