Amiraller Bildirisi’inde amaç Montrö’ye dikkat çekmek değil, bildiride bulunan üç maddeymiş. Nerden mi biliyoruz; bildiriyi hazırlayan Mengi, bir yazışmasında Montrö’nün bahane olduğunu, asıl amacın ise bildiride bulunan üç madde olduğunu açıkca belirtiyor. Neden Montrö üzerinden muhtıra gibi bir bildiri hazırlandı? Sorunun yanıtı, bildirinin kimin işine yaradığı gerçeği güzerinden okumak gerektiğidir.
Boğazlardan geçişte ticaret gemilerinden, Montrö Antlaşması’ndan kaynaklı olarak sadece verilen hizmetler için ücret alındığı için kıyamet kopuyor.
İktidar gelirleri artırmak için Montrö Antlaşmasını tartışmaya açıyor.
Ve Kanal İstanbul’u her koşulda yapacaklarını açıklayan ve projenin sahibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 23 Aralık 2020 tarihinde, ‘‘Her şeyden önce Montrö Antlaşması Türkiye’ye ne kazandırmıştır ne kaybettirmiştir bunu hiç düşündünüz mü? Bunların hepsini anlatacağız’’ sözü ile tartışma fitilini ateşlemişti.
29 maddeden oluşan Montrö Sözleşmesi’nin hangi maddelerinin Türkiye’ye ne kaybettirdiğini ve ne kazandırdığını bugüne kadar iktidar temsilcilerinden ve Erdoğan’dan bir yıldır duyamadık. Tartışma o günden beri hararetli bir şekilde devam ediyor.
****
Gelirler artırılabilir miydi?
Artırabilmesi için Montrö Antlaşması’ndan çekilmek gerekiyordu çünkü Erdoğan ve avaneleri öyle iddia ediyordu. Ve konuşanlar da 29 maddeden oluşan Montrö Sözleşmesi’nin maddeleriyle ilgili konuşmuyorlardı.
Verilen hizmetler için alınan ücrette 85 yıldır aynı duruyordu. Ve bugüne kadar bir iyileştirme yapılmamıştı. Montrö Sözleşmesine göre o günün koşullarında belirlenen hizmet için alınan ücretlerin iyileştirme talebinde bulunma hakkımız olmasına rağmen bugüne kadar kullanılmamıştı.
****
İktidar Kanal İstanbul projesinin bir devlet projesi olduğunu söylüyordu. Ve Kanal İstanbul’u yaparak, Türkiye’nin ticaret gemilerinden çok yüklüce bir gelir elde edebileceğini savunuyordu. Kazın ayağı gerçekten böyle miydi?
Montrö Sözleşmesi’ni iptal etmeden gelir artırmak mümkün müydü? İptal edilip edilemeyeceği de sözleşmenin maddelerinde gizliydi.
Montrö Sözleşmesi’nin 1. maddesi gemilerin geçiş özgürlüğünü garanti altına aldığını, 2. maddesi ise ticaret gemilerinin Türk Boğazlarından gece ve gündüz herhangi bir formaliteye tabi tutulmadan geçiş hakkı olduğunu ortaya koyuyordu.
Montrö Sözleşmesi devam ettiği sürece Kanal İstanbul’u yapsanız, gemilerin nasıl Boğazlardan geçişini yasaklayacaktınız? Ve nasıl kanaldan geçiş ücreti alacaktınız?
İktidar sözcüleri bunu açıkça ifade etmeseler de bunun tek bir yanıtı vardı; Montrö Sözleşmesi’nden çekilmek.
“Boğazlardan geçiş özgürlüğü sonsuz bir süresi olacaktır!”
Sözleşme 1936 yılında imzalandığında 20 yıl süre konulmuş. Yani sözleşme 1956 yılında sona ermiş. Yine aynı maddede; “Sözleşmenin 1. maddesinde doğrulanan geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğü ilkesinin sonsuz bir süresi olacaktır” deniyor.
1. madde ne diyor? “Bağıtlı Yüksek Taraflar, Boğazlar’da denizden geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğü ilkesini kabul ederler ve doğrularlar.” Ardından da, “Bu özgürlüğün kullanılışı bundan böyle iş bu Sözleşme hükümleriyle düzenlenmiştir” deniliyor.
Sözleşmenin 29. maddesinde, “İşbu Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden başlayarak her beş yıllık dönemin sona ermesinde, Bağıtlı Yüksek Taraflardan her biri, işbu Sözleşmenin bir
ya da birkaç hükmünün değiştirilmesini önerme girişiminde bulunabilecektir” diye bir hüküm var. Bu şu demek; her 5 yılda bir Türkiye ve Sözleşme’nin taraf olan ülkeleri maddelerle ilgili değiştirilmesi için önerme de bulunabilirler.
Bu önermede bulunabilmek için en az iki ülke olmak zorunda. Şayet bu değişiklik önermesi diğer taraf ülkeler tarafından desteklenmez ise, oy birliği dışında değişiklik önermeleri kabul edilemez. 18. ve 19. maddelerdeki değişiklik için de ancak 4/3 çoğunluk gerekmektedir.
Neden 29 maddelik sözleşmede tüm hükümler açık olmasına rağmen bunca tartışma yaşanıyor? Madde gayet açık, sözleşmenin maddelerini değiştirmek ve iptal etmek için oy birliğine, 18. Ve 19. Maddelerinin değişikliği içinde 4/3 çoğunluğa ihtiyaç varsa, neden bir bardak suda fırtına koparıyoruz? Yine sorunun yanıtı Kanal İstanbul Projesinde gizli…
Kanal İstanbul projesinden gemileri geçirmek mümkün değilse!
Bunun birinci nedeni Kanal İstanbul projesinin bir rant, konut projesi olmasına rağmen, ulusal bir çıkar gibi, bir devlet sorunu gibi algı çalışması gerektiği için.
İkinci neden ise, Kanal İstanbul projesine toplumsal desteğinin özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinin kaybedilmesiyle beraber azalmasından kaynaklı olarak, azalan desteğin artırılması için.
Üçüncü neden ise, gündemi sürekli olarak asıl sorunların dışında tutabilmek için…
Ve son Amiraller Bildirisi bunun sosu oldu. İktidar bu bildiri üzerinden bir taşla 7-8 kuş vurdu. Darbe tartışmalarını başlatarak, bunun üzerinden yeniden bir mağduriyet yaratmak istedi. Ve bunu bir ölçüde de sağladı. Ayrıca, muhalefet içerisinde bir bölünme, gündemi değiştirme, Kanal İstanbul’un ihalesi, Montrö üzerinden Kanal İstanbul desteği vb.
Amiraller Bildirisi ile ilgili 14 gözaltı, gözaltı sürelerinin uzatılması ve adli kontrol şartı ile serbest bırakılan amiraller…
Bildiriyi hazırlayan Ergün Mengi’nin gözaltına alınmasıyla beraber şu gerçek ortaya çıktı; Montrö’nün aslında bir bahane olduğu, asıl amacın tam da iktidarın darbe yaratma iddiasına açık ya da gizli destek vermek için yapılmak istendiğidir.
Mengi’nin, söz konusu bildiriyi hazırlayıp, taslak metin olarak “ADMEK-2” isimli Whatsapp grubunda yayımladığı ve yapılması istenilen değişiklikleri bildiri metnine ekleyerek metne son halini verdiği belli oldu.
Emekli Amiral Ali Yüksel Önel’e 2 Nisan’da bir mesaj gönderen Mengi, “Komutanım çok sağ olun, esas tepki takunyalı amiral, harp okulu giriş şartlarından irticaya karışılmasının çıkarılması ve subay astsb kurslarında Atatürk ilke ve inkılapları derslerinin çıkarılmasının üzerine olacaktır. Ama grupta uzlaşı çok zordu. Bu nedenle Montrö bahanesiyle son paragraftaki mesajları veren, hedef kitle dz.kk olmayan bir bildiri hazırlayayım dedi. Çok haklısınız ama burada Montrö’yü araç olarak kullandık. Esas endişemiz son 3 paragrafta, anlarlarsa eğer. Çok teşekkür eder saygılarımı sunarım” diye yazmış.
Amiraller Bildirisi hazırlanırken Montrö’nün bildirinin bahanesi olduğu, verilmek istenen mesajın ise; askeri kurslarda Atatürk İlke ve İnkılapları derslerinin çıkarılması, zikir yapan Amiral ve TSK’yı Anayasayı koruma ve kollama görevine davet edilmesi olduğu bugün açıkça ortada durmaktadır.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in, bildiriyi hazırlayan ve imzalayanlarla ilgili “ZEVZEK” tanımlamasının bugün ne kadar doğru olduğu açıkça ortaya çıkmıştır.
“Zevzeklik” bildirisinin, açıkça iktidar lehine kullanışlı bir malzeme olduğunu, yazışmalarda görmekteyiz. Bildiriyi hazırlayan Ergun Mengi ve Prof. Dr. Ümit Özdağ arasındaki ilişkiye de dikkat çekmek isterim. Bunu da bir başka yazıda ele alalım.
Son söz: Amiraller üzerinden ayağa kalkanlara söylenecek olan şudur. Görülen hiçbir şey gördüğünüz gibi değildir. Gösterilmek istenen; amaca değil, asıl arkasında saklanan ve onun üzerinden yaratılmak istenendir.