Geçen gün aklıma Dostoyevski’nin bir sözü takıldı. Özellikle kadınları ilgilendiren bir sözdü:
“Bir kadın hem zeki hem de kıskanç olursa, iki kadın haline gelir ve bu felakettir.”
.
Bazen şöyle düşündüğüm olmuştur:
“Neden zeki ve akıllı bir kadın yalnızlığa kendini tutsak eder?”
Veya;
“Erkekler, niçin zeki kadınları sevmezler? ”
“Niçin üstünlük taslayıp zeki kadınları küçümserler?”
Sorunun yanıtı Rus yazar Dostoyevski’nin söyleminde açık ve nettir.
Çünkü zeki bir kadından erkek korkuyor!
Kimi özgüveni eksik erkekler; güçlü ve zeki kadınları kendilerine karşı bir tehlike olarak görebilirler. Öyle ki zeki kadınlarla ilişki yaşamaktan korkabilirler. Kendi zekaları geri planda kaldığı zaman ise ego yarışı başlayabilir. Rekabet kolaylıkla kıskançlığa dönüşebilir. Ve bunun acısı da hiç beklenmeyen yerlerden çıkarılabilir. Ayrılık gibi…
Tabi bu benim düşüncem…
Biraz şu zeka ve kurnazlığı deşelim mi sizinle?
.
Zeka ile kurnazlık arasında hiçbir benzerlik yoktur aslında.
Zeki insanlar “Bilmiyorum.” demekten korkmazlar zira bilmedikleri şeyi daha sonra araştırıp öğrenebileceklerini bilirler.
Zeki insanlar planlama yetileri gelişmiştir. Hedefledikleri işn sonucunu önceden görüp stratejik davranarak zoru başarmayı severler.
Ve
Zeki biri, hedefi önceden hesaplar ve engelleri aşmak için akılla işbirliği içinde olur.
Zeki biri bıkmış olduğu insanı terk edip başına dert almaz.Yavaş yavaş soğutur ve onun gitmesini sağlar. Ve kararına saygı duyuyorum gibi davranır.
Kurnaz biri, anlık düşünür ve uygular. Zekadan fikir, proje çalar. Yani işbirliği yerine hırsızlığı seçer. Bencildir.
Kurnaz biri sıkıldığı birini terk etmek için önce kavga çıkartır, sonra zeytinyağı gibi su üstüne çıkıp suçu karşı tarafa atıp ortamı terk eder. Alavere dalavereci ve sinsi bir tuzak kurucudur. Dürüst değildir.
.
İtalyan düşünürlerinden Rönesans öncülerinden devlet adamı Machiavelli;
“Aslan kendini tuzaklardan koruyamaz ve tilki ise kendini kurtlara karşı savunamaz. Öyleyse kişi kendini tuzaklardan koruyacak bir tilki ve kurtları korkutacak bir aslan olmalıdır. ” Diyerek akıl rotamızı çizer.
Akıl, zeka ve kurnazlık sözcükleri fabl edebiyatından tilkiyi, aslanı ve kurt üçlüsünü aklımıza getirir.
Tilki demişken fıkrasını anlatmadan olmaz.
Ramazanda köyün bir tanesine bir tilki dadanmış. Köydeki kümeslerdeki bütün tavukları birer birer çalıp çalıp yiyor. Köylüler tilkiye tuzak kurmuşlar. Bir tavuğun içine bomba koymuşlar.
Kurnaz tilki gelmiş. Yemesi için böyle hazır bir tavuk görünce biraz şüphelenmiş. Kendi kendine “Köylünün bana böyle ikram şeklinde bir tavuk sunması tuhaf!” diye söylenmiş. Bu bir tuzak olabilir diye düşünmüş.
Tavuğa oldukça temkinli yaklaşmış ve bomba düzeneğini fark etmiş.
Tilki 50 mt. uzağa gitmiş. Uzanmış yatmış ve beklemeye başlamış.
Biraz sonra kurt gelmiş ve tavuğu görmüş. Tabi tilkiyi de…
“Yahu, orda tavuk var görmedin mi?” demiş.
Tilki “Gördüm!” demiş.
Kurt, “Yesene o zaman! Neden yemiyorsun?” diye sorunca, tilki;
“Bugün orucum. Bundan dolayı yiyemem.” diye cevap vermiş.
Bunun üzerine kurt iştahla tavuğa yaklaşmış:
“Ben oruç değilim. O zaman ben yiyebilirim.” demiş.
Pençesini atar atmaz bomba patlamış. Tavuk bir tarafa, kurt bir tarafa gitmiş.
Kurt kan revan içinde yerde yatarken, tilki gelip tavuğu yemeye başlamış.
Kurt kafasını zar zor kaldırıp, tilkiye;
“Ulan şerefsiz, hani sen oruçtun!” demiş.
Tilki gayet sakin;
“Salak, biraz önce top atıldı, duymadın mı?” demiş.
Sözün özü şudur:
Zeka koşarak, kurnazlık uçarak hedeflerine ulaşırlar.
Kurnazlık aklın çarpık hali,
Zeka ise masumluğunu akıldan alarak korur ve zorlukları fırsata çevirirler.
Peki ya akıl?
Onu hiç sormayın.
Kendini ve toplumu değiştirmek için zaman kaybeder.
Ve yavaş yürür. Bu nedenle hep arkadan gelir.
Kalın sağlıcakla…
Emine Pişiren/ Akçay