Sözlükte “artma, çoğalma, temizlik, bereket, iyi hal ve övgü” anlamlarına gelen zekât, dinî bir terim olarak, belirli bir malın bir kısmının Allah rızası için muayyen kişilere verilmesi demektir. Zekât, İslâm’ın beş temel esasından biri olup, hicretin ikinci yılında Medine’de farz kılınmıştır. Kur’ân-ı Kerim’de; “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin…” (Bakara, 2/43, 110; Hac, 22/78; Nûr, 24/56; Mücadele, 58/13; Müzzemmil, 73/20); “Onların mallarından, kendilerini temizleyeceğin, arıtıp yücelteceğin bir sadaka al ve onlar için dua et; çünkü senin duan onlara huzur verir. Allah işitendir, bilendir.” buyrulmaktadır (Tevbe, 9/103).
Bir kimsenin zekât vermekle mükellef olması için müslüman, akıllı, büluğ çağına erişmiş olması ve hür olması; borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla nisap miktarı mala sahip olması gerekir.
Nisap zekât, sadaka-i fıtır, kurban gibi ibadetler için konulan bir zenginlik ölçüsüdür. (bk. Nisap) Ayrıca nisap miktarı mala sahip olan kimsenin zekâtla mükellef olması için, bu malın nâmi olması ve üstünden bir yıl geçmesi gerekir. Nâmi olması ise, malın, sahibine kazanç ve fayda sağlar durumda olması demektir. (bk. Nemâ)
Zekâta tabî mallar Kur’ân-ı Kerim’de, altın ve gümüş (Tevbe, 9/34), tahıllar ve meyveler (En’âm, 141), ticaret ve benzeri işlerden elde edilen kazançlar (Bakara, 2/276), madenler ve benzeri yer altı servetleri (Bakara, 2/276) ve diğer mallar (Tevbe, 9/103; Zâriyât, 51/19) şeklinde belirlenmiştir.
Genel olarak malların zekâtı kırkta bir oranındadır. Ancak tarım ürünlerinde masraflı olup olmamasına göre yirmide bir veya onda bir oranındadır. Hayvanlarda ise özel olarak hayvanın cinsine göre ayrı ayrı belirlenmiştir.
Zekât Tevbe sûresinin 60. âyetinde belirtildiği gibi fakirlere, miskinlere, borçlulara, yolda kalmışlara, Allah yolunda olanlara, kalbi İslâm’a ısındırılanlara, esir ve kölelikten kurtulmak isteyenlere verilir. zekât bunların tamamına taksim edilebileceği gibi, bunlardan bir veya bir kaçına da verilebilir. Zekât; anne, baba, büyükanne ve büyükbabalara, çocuklara ve torunlara verilemez. Aynı şekilde gayrimüslim ile zengine de verilmez. (İ.P.)
Sözlükte “artma, çoğalma, temizlik, bereket, iyi hal ve övgü” anlamlarına gelen zekât, dinî bir terim olarak, belirli bir malın bir kısmının Allah rızası için muayyen kişilere verilmesi demektir.
Zekât, İslâm’ın beş temel esasından biri olup, hicretin ikinci yılında Medine’de farz kılınmıştır. Kur’ân-ı Kerim’de; “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin…” (Bakara, 2/43, 110; Hac, 22/78; Nûr, 24/56; Mücadele, 58/13; Müzzemmil, 73/20); “Onların mallarından, kendilerini temizleyeceğin, arıtıp yücelteceğin bir sadaka al ve onlar için dua et; çünkü senin duan onlara huzur verir. Allah işitendir, bilendir.” buyrulmaktadır (Tevbe, 9/103).
Bir kimsenin zekât vermekle mükellef olması için müslüman, akıllı, büluğ çağına erişmiş olması ve hür olması; borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla nisap miktarı mala sahip olması gerekir. Nisap zekât, sadaka-i fıtır, kurban gibi ibadetler için konulan bir zenginlik ölçüsüdür. (bk. Nisap) Ayrıca nisap miktarı mala sahip olan kimsenin zekâtla mükellef olması için, bu malın nâmi olması ve üstünden bir yıl geçmesi gerekir. Nâmi olması ise, malın, sahibine kazanç ve fayda sağlar durumda olması demektir. (bk. Nemâ)
Zekâtin Faydalari
Zekât, kalbi cimrilik hastaligindan, mali fakirin hakkindan temizleyen, zenginlerde sefkat ve merhamet duygularini gelistiren bir ibadettir.
Zekât sayesinde fakirlerin kalbindeki haset ve kiskançlik ortadan kalkar.
Kendilerine yardim eden zenginlere karsi sevgi ve saygi meydana gelerek toplumda birlik ve kardeslik kuvvetlenmis olur. Islâm Dini, toplumun dertlerini tedâvi eden, ihtiyaçlarini karsilayan birçok esaslar getirmistir.
Allah’in emri olan zekât, bir sosyal yardimlasma sistemidir. Zekât malin büyümesini ve bereketlenmesini saglar.
Zekâti verilen serveti, yok olmaktan, kötü insanlarin zararindan Allah korur. Sevgili Peygamberimiz söyle buyuruyor:
” Mallarinizi zekât ile koruyunuz. ” (et-Tergib ve’t-Terhib, c.1, s.520)
Zekât Kimlere Verilir?
Zekât verilecek kimseler sunlardir:
1) Fakirler: Dini ölçülere göre zengin sayilmayan, nisab miktari mali olmayan kimselerdir.
2) Yoksullar: Hiçbir seyi olmayanlar.
3) Borçlular: Borcundan fazla nisab miktari mala sahip olmayanlar.
4) Yolcu: Memleketinde mali oldugu halde yolda parasiz kalan, elinde bir sey bulunmayan kimselerdir. (Bunlara memleketlerine varacak kadar zekât verilebilir.)
5) Allah Yolundakiler: Bunlar cihad veya hac için yola çikip parasiz kalanlar ile isini gücünü birakip kendisini ilme vermis olan kimselerdir.
Zekatin öncelikle fakir olan yakin akrabaya, komsulara, hemsehrilere verilmesi daha sevaplidir.