Gün/aydın dostlarım…
Günaydın Türkiye’m, Günaydın Vatanım…
Özlemeyi biliyorsan tebessüm et. Beklemeyi biliyorsan sabret… Sevmeyi biliyorsan…
Aç kollarını__________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
Şimdi; ister sarın bağrınıza, ister atın dağarcığınıza. Ya da pas geçin basın üzerine, okumayın var olan sesin hükmüyle yazan kalemin yazdıklarını…
Ama biline ki; her yazım benim için bir yolculuktur. 2023 yılında yaptığım her gün ki bu yolculuklarımı, benimle paylaşan, benden bıkmadan on iki aydır her zaman yanımda olan dostlarıma, arkadaşlarıma, büyüğüme, küçüğüme teşekkür ederim…
ZAMAN, MEKÂN ve İNSAN
Zaman, Allah’ın bizlere verdiği en önemli nimetlerden birisidir. Bizi bir taraftan hayatla yüzleştirirken diğer taraftan da hayatın sonuna doğru yaklaştırmaktadır. Zamanla birlikte geride bıraktığımız her adımımız, bizi ahirete yaklaştırmaktadır. Bizler fani varlıklarız bir gün bu âlemden ebedi âleme göçeceğiz.
Nitekim “Yer üzerinde bulunan her canlı yok olacak. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbi’nin zâtı bâki kalacaktır” mealindeki âyette ifade edildiği üzere, Rabbimizin dışında bütün varlıklar fâni ve gelip geçicidir. O halde yaşadığımız her an değerlidir.
Atasözlerimiz içerisinde olan zamanın değerini anlatan “vakit nakittir” sözü boşa denmemiştir.
Bu sebeple her ân’ı değerlendirmeli ve adeta kıymetli bir maden gibi işlemeliyiz.
Değerli dostlarım! Geçirdiğimiz bir yılın sonundan yeni bir seneye başlayacağımız şu günlerde, haftalarda, yaşadığımız ân’ı hikmet ve bilgiyle yeniden düşünmeli, muhasebemizi iyi yapmalı ve hiç olmazsa yeni yılda yeni bir sayfa açmalıyız.
Basiret ve feraset sahibi insanlar olarak bu dünyanın geçici olduğu bilinciyle zamanımızı iyi değerlendirmeli, yaşadığımız hayatta yürürken ardımızda güzellikle anılacak güzel izler bırakmalıyız. Mal, mülk, saltanat, unvan, taç, taht hepsi gelip geçicidir. Kimsenin Gıybetini yapmadan, yapacağın güzellikler, güzel işler, hayır hasenat, insanlara iyi ve saygılı olmak senin güzel izlerin olacaktır…
“Bir zaman Rabbin meleklere ben kupkuru çamurdan ve surete bürünmüş balçıktan bir insan yaratacağım demişti” (el-Hicr 15/28). Allah bu insanı ‘halife’ olarak niteledi ve yaratacağı yerin de Yeryüzü (el-Ard) olduğunu belirtti. İnsanı bir sınamaya tabi tuttu, İblis ’in telkinine kapılan ilk insan Hz. Âdem sınamayı kaybetti ve bulunduğu yerden çıkarıldı.
Bu olaydan sonra Yeryüzü insan için bir konaklama ve yaşama mekânı kılındı. Ancak burada kalmak bir süre (mühlet) ile sınırlandı (bk. el-Bakara 2/30-36).
İşte o günden bugüne insanoğlu bu zaman ve mekân koridorunda ömür müddeti dolana kadar hayat mücadelesini sürdürmektedir.
İnsanın bir az önce olmuş bitmiş bir olayı dönüp yenide yaşama veya tekrarlama imkânı yoktur.
Ve dahi biraz sonra ne olacağını bilmesi de mümkün değildir.
Ey insan!.. Her yeri, her şeyi anlamlı kılan, her şeye anlam ve değer katan insan… Bir yeri kolayca cennete çevirebileceği gibi cehenneme de çeviren insan… Yapan, yıkan, yakan, söndüren, öldüren, yaşatan… Zamanların en kötüsüne sebep olan ama en güzellerini arzulayan insan…
Hani şair diyor ya: “Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa, insanın bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum.”
Göğün katlarına yükselebilecek kadar yücelen ama yerin yedi kat dibine kadar da alçalan insan!..
Binlerce yıldır süren ve hiç bitmeyecek olan iyi kötü mücadelesi…
İnsan özünde iyi midir bilmem fakat insanı kötüye itenin kendisi olduğuna eminim. Yaşamda karşılaştığımız acılar bizde iki tür etki yapar. Ya bizi dingin, usul akan bir nehir gibi manalı ve merhametli yapar ya da önüne çıkan bütün güzellikleri parçalayıp atacak kadar merhametsiz yapar. Burada seçim insanın kendisinde…
Ama bakıyorum ki birçok insan gerçekten ziyan içindedir. En başta gıybet içinde vakitlerini boşa harcıyorlar. Bu konuda Peygamberimiz “İki nimet vardır ki, insanoğlu bunlarda hep aldanır.
Biri sağlık diğeri de boş vakittir.” Demiştir.
Geliniz!.. Gaye-i hayatımız üzerinde bir kez daha düşünelim. Varlık gayemiz doğrultusunda bir hayat yaşamaya gayret edelim.
Unutmayalım ki, dünya âhiretin tarlasıdır ve âhiret dünyada kazanılmaktadır. Öyleyse geliniz, fâni olan dünya hayatımızı ebedi mutluluk ve huzura dönüştürebilmeye gayret edelim. Gönlümüzden hasedi, kini, nefreti atıp, dilimizden gıybeti, içimizden yüksek ve haris egoları atıp yeryüzünde sevginin, merhametin, iyiliğin yayılması için yarışalım. Birbirimizi kırmayalım, üzmeyelim… Bozgunculuktan, düşmanlıktan, münafıklıktan, ihanetten ve kötü ahlaktan kimseye bir fayda yoktur.
Hepimiz yeryüzünde büyük insanlık ailesinin birer ferdi değil miyiz?.. Hepimiz Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın kızları ve oğulları değil miyiz? Hepimiz bir Allah’ın kulları değil miyiz? O halde nedir birbirimizden alıp veremediğimiz!
Birlikte huzur ve güven içinde yaşayabilmek için ihtiyacımız olan erdem ve fazilet duygusu Yüce Allah tarafından fıtratımıza nakşedilmiş iken bunları fiiliyata geçirmek, söylem ve eylemlerimize yansıtabilmek ve ikincisi olmayan bu dünyayı daha güzel, yaşanabilir bir dünya yapabilmek bu kadar zor mu gerçekten?..
Saygıyı, hoşgörüyü, merhameti, adaleti, affetmeyi, dürüstlüğü, paylaşmayı, sabrı hayatımıza hâkim kılmak, gökdelenler inşa etmekten; devletler, şirketler kurup yönetmekten daha mı zor, daha mı külfetli?
Kalplerdeki kin ve nefret duygularını, hırs ve intikam arzularını parçalamak, atomu, atom altı parçacıklara ayırmaktan daha fazla mı çaba gerektiriyor? Yüreklerde sevgi, muhabbet, şefkat üretmek, kocaman fabrikalar kurup silah üretmekten daha mı masraflı ve zahmetli?
Birbirine muhtaç bir şekilde yaratılan insanoğlu, hayatı beraber yaşamak zorunda olduğu diğer insanları Yüce Allah’ın kendisine bir lütfu ve nimeti olarak görmek zorundadır.
Asıl yere düştüğünde kaldırılması gereken insan ve insanlık değerleridir. Birbirimize muhtaçlığımızı unuttuğumuz zaman, Allah’a açılan yollardan birini kapattık demektir. Unutmayalım ki; dünya bize, biz birbirimize emanetiz…
Mekânlar içerisinde özel mekânlar, zamanlar içerisinde de özel zamanlar vardır dostlarım.
Mekânı ve zamanı heder edip kirletmeyelim…
Güzel günler için, güzel düşünmeliyiz. Hor değil, hoş görmeliyiz. Kinle değil, şefkatle bakmalıyız.
Ve bu güzelim dünyayı, her zaman, hep birlikte, mutlu ve yaşanır kılmalıyız.
Sevmenin, sevilmenin, emeğin ve aşkın kıymetini bilmeliyiz.
Türkiye Cumhuriyetinin banisi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün bir sözü ile tamamlayalım yazımızı:
“Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.” (Mustafa Kemal Atatürk Çanakkale-1915)
Cennet bahçelerinin gülleri yüzünüzde, bülbüllerin nağmeleri dilinize, Allah sevgisi ve İnsan sevgisi gönlünüzde, bu güzel günün ve haftanın bereketi üzerinizde olsun gönlüme yazılan dostlarım, kardeşlerim…
Sevin tutkuyla, yüreğinize umut tohumları ekip sevgi tomurcukları yeşertin sadece, hayata gülümseyin ve gülümseyen gözlerle bakın, sevgi yolculuğuna çıkın bir günlük de olsa…
Ve sevdiğiniz hiç ama hiç unutmayın… Tutun ellerinden sevgi yolunu beraber yürüyün…
Su berraklığında sevgiler yaşamanız dileğiyle… Hayat renginizde siyahlar, griler hiç olmasın…
Bugün yaşamın nefis tadını hissettiğiniz, umuda hoş geldin diyen dudaklarınız da tebessüm, ruhunuzda barış, sevgi şarkıları takılı olduğu güzel, mutlu ve sağlıklı bir Cumartesi gününüz olsun…
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sahte olmayan bir yüzle ve gülümsemeyle sevin sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir… Olduğu gibi görünen, ya da göründüğü gibi olan herkese, gönül soframdan gönül sofrasına sevgi ve muhabbetler gönderdim… Hoş kalın hoşça kalın ama her dem sevgiyle dostça kalın… Bir gün, bir yerlerde, görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#