Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
___ZAMAN HER ŞEYE İLAÇ MIDIR?___
Geceden sabah nasılda geçmiş zaman. Bir göz açıp kapayıncaya kadar…
Şükür geceye kapanan gözlerimizi, sabaha açtıran Rabbimize…
Bu gün ki seçtiğim konuda bir çok değerli yazar ve kalem erbabı kendince, emek vererek bir şeyler yazmış. Bir de konuyu ben irdeleyip yazayım dedim… Dedim de yazabildiğime ve becerebildiğime siz değerli okurlar o naif ve nazik düşüncelerinizle ve dahi yorumlarınızla karar vereçeksiniz…
Neyse bu girizgahtan sonra devam edelim bakalım neler olacak…
Bana zamandan söz ediyorlar, gelip size de zamandan söz ederler. Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden falan laf ederler sana teselli vermek için.
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
Hepsini bilirsiniz zaten siz, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
Dahası onalar da bilirler ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler.
Popüler kültür “her şeyin ilacı zaman” diyerek, çaresini zaman koşmuştur yaralarımızın.
Maalesef bu ifade biçimi birçokları tarafından eksik yorumlanmış ve sonucunda her acının zamanla tesadüfi ve mucizevi bir şekilde iyileşeceği yanılgısını bırakmıştır bizlerde.
Hâlbuki bilinçli bir çabadır iyileşmek. Kendiliğinden, düşünmeden, istemeden, kazara gerçekleşmez.
Zaman değil, zamanla ne yaptığımızdır bizi iyileştirecek olan. Kabullenmek bu yüzden bu denli vurgulanan bir adımdır iyileşme sürecinde.
Ne zaman kaçmayı bırakıp ayrılığı beraberindeki kederle kabulleniriz, o zaman başlar iyileşme sürecimiz.
Evet, kabullenmek kendine acımayı bırakıp, harekete geçmenin ön koşuludur.
Kabullenmek, hayatın bize sunduklarını değerlendirebilmektir; çünkü eğer izin verirsek, kayıplar kazançlar kadar güç verir.
Tüm acıların bittiğine kendini inandırmak, eşinizden, dostunuzdan, arkadaşınızdan, hısım, akrabadan velhasıl kelam bir yakınınızdan ayrılığın, ihanetin, dışlanmışlığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak kolay değildir elbet.
Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.
Zaman alır sizden bunların yükünü o boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar dibe çöker.
Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
Ama o boşluk doldu sanırsınız da, oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir…
Zaman; bazen yüzümüzü güldüren anımıza, bazen gözyaşlarımızı tutamadığımız anlara tanıklık eder. Özellikle de ayrılık, sevda konularında ilaç gözüyle bakılıyor bu zaman kavramına nedense.
Peki, bu ilaç her hastaya yarıyor mu? Zamanla unutuluyor mu o anılar?
Bence hayır, zinhar hayır…
Zaman terbiye ediyor. Terbiye olunmuş insanla, olmadan önceki hali arasında bir uçurum oluşuyor.
Çok da değişiklikte olmayabiliyor kişinin yaşına göre. Burada önemli olan sabırdır.
Zamana bırakmak herkesin kabul etmese de yaptığı şeydir. Zamana bırakmak insanı belki daha güçlü yapar. Zamanla inatlaşmak gibi boşa bir çaba.
Derler ki her zaman baş edemediklerinizi zamana bırakın, bir şeyler değişecektir…
Değişmezse, geçmezse hep acı çekilir. Zaten de birçoğumuz da bunu çekiyoruz.
Acıyı kabullenmek, ona karşı direnmemek; kalbimizin çarpmak istediği şiddette çarpmasına izin vermek büyük ehemmiyet taşıyor bu süreçte.
Çünkü duygulara karşı koymak, gerçeğe karşı koymakla eş anlamlı. Acıdan kaçmak ise, ayrılıktan kaçmaktır esasında…
Evet şimdi bir bakalım; sizce zaman her şeyin ilacı mıdır?..
Zaman ilerledikçe her şeyin daha güzel olacağına inanıyor musunuz?..
Evet zaman her şeyin ilacıdır denir denmesine ama her şey daha güzel olur mu?..
Bilinmez… Orası muamma… Onun garantisi yok… O ilacın iyileştirdiği de görülmemiş.
İçin için kemirir durur. Ya da eski bir barakanın tahta tavanından, salkım saçak tutunan örümcek ağları gibi sarar bedenini, ruhunu boğar… Yalnızlığın pamuk ipliğine tutunmaya çalışarak yaşar gider bir süre, bu süre ise pamuk ipliği kopuncaya kadardır..
Peki, ne için?.. Zaman her sıkıntının ilacıdır denmiş o zaman…
Yeniden sevebilmek için mi, unutmak için mi, yoksa aynı hataları yeniden tekrarlamak için mi?..
İnsan yaptığı hatalardan ders almıyorsa, kaseti yeni baştan, başa sarıp her şeye yeniden başlamak mümkün mü?..
Yaşam bu mudur? Sürekli kendini tekrar etmek gibi…
Ya da gerçekten zaman ilaç mıdır çekilen her sıkıntıya?..
Bu ilacın yan etkileri yok mu peki?..
Zamana bırakıp kadere teslim olmak mı gerekir?..
Ama sıkıntımızın yok olması için zamanın akıp gitmesini beklemek, ömrümüzden de günlerin ayların, yılların habersizce geçip gitmesi demek değil mi?..
Bu ilacın yan etkisi de bu olsa gerek sanımca.
Zira zaman geçip gitmek bilmez, geçerken de boş geçmez, geçerken kavurur, bitirir, kamçılar belki de. Zaman insanın canını acıtacağı kadar acıttıktan sonra her şey alışkanlığa döner aslında.
O yüzden hiçbir şeyi iyileştirmez. Sonuçta ne olursa olsun insan acıya alışır, alışıyor, yada alıştırılıyor. Ve Allah’ım başka acı verme şu kuluna deniyor denmesine ama acılar sırada bekliyor… Bir gelen acı bir giden acıyı mumla arattırıyor.
Birde denilir ki; zaman en iyi merhem çekilen acılara. Yarası kabuk bağlanmamış kesikler sızım sızım sızlarken ruhunda, her şeyi zamana bırakırsın ya, bilirsin ki o acı elbet azalacak, zamanın iyileştirici etkisi ile üzeri küllerle kaplanacak, sonra yerini hiç bilmediğin yeni yaralara bırakacak.
Ve gün gelir fark edersin ki artık bu acı katlanılmayacak kadar değildir.
İyileştim sanırsınız. Taa ki tekrar eşeleyinceye kadar.
Ve işte bir gün, beklemediğin, ummadığın bir anda, bir rüzgâr eser tozu dumana katarak bir gelir ki üzerine, ne o küller kalmıştır ne de o yaranın kabuğu. Yine kanar usulca yaraların kendi kendine. Anlarsın ki, geçen yıllara inat, için için kanamaya devam etmiştir. Zaman sadece en güzel doğal örtüsünü üzerine örtmüştür yavaşça, sen fark etmemişsindir bile…
Zaman o an ki acının ilacı olabilir belki ama o acıları da insan kendisi getirmiyor mu yaşamına?
Bu acıları çekerken geçecek olan zaman da başlı başına bir sıkıntı olmayacak mı? Sıkıntının hafiflemesi için zamanın geçmesi beklenirken yüreğimizdeki açılan çukurlara neler dolacak bundan sonra?
Hepimiz kaybettiğimiz ya da ulaşamadığımız her şey için zamanı suçlarız. Oysa biliriz ki; zaman konuşsa, hepimiz utanırız…
Bana sorarsanız; ‘Zaman her şeye ilaçtır’ sözü koca bir yalan, kocaman, devasa bir çaresizlik sözüdür.
Bir çaresiz kalışın ifadesi ve kendini teselli etmekten ileriye geçmez. Yapacak bir şey kalmadığında, elinden gelen bir şey olmadığında çaresizce söylenecek tek şeydir.
Hızla akıp giden, bir hoşçakal bile demeden, sadece izlerini bırakıp da geriye bile dönüp bakmayan zaman var ya, hani miras yediler gibi gözünün yaşına bakmadan harcadığımız yaşamımızda kaybedilen zaman, evet işte o, onun bir saniyesi bile geri getirilemez. Onu ancak Rabbimiz sağlar..
İnsan yaşadıklarıyla yüzleşmeli bence. Geçmiş hatalardan dersler çıkartarak her yeni güne yeni pencereler açmayı bilmek ve güne o yeni pencereden bakmak gerek. Yalnız pencerenin camında ki kirleri silmeyi unutmayalım…
Acısıyla tatlısıyla yaşanılan her anı bizim için bir artı değerdir bilinir ve düşünülürse. Bunu başaran da şu ilaç dedikleri zaman mıdır?.. Taşları bile eskiten zaman, geçer gider üzerinden ama tsunami geçmiş gibi tortuları kalır anıların.
Zaman her şeyin ilacı olsaydı eczanelerde satılırdı. Kandırmayalım birbirimizi dostlar. O zaman ben her gün bir doz alırdım, o günlük zamanın acıları dinerdi bedenimden…
Yan etkileri ne olurdu yine meçhul… Onu da zaman gösterecek herhalde-))
Bu hastalığın tek bir çaresi var koşulsuz sevmek; tıpkı atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanı karşılıksız sevdiğimiz gibi.
Biliyorsunuz ki bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
İşte bizde karşılıksız her bir insanı her bir yaratılmışı, çiçeği böceği Vatanımız gibi karşılıksız seversek bizimdir.
Siz karşılıksız sevdikçe karşılığında sevgi gelir. Ve sevgi çoğalır nadide bir çiçek gibi açar gönüllerde her sabah…
İnsan bir ecelini, bir de kaderini bilmezmiş… Ama yaşarken bilinen tek şey var: “S E V G İ”… Onun da kıymetini maalesef birçoğumuz nedense bilmeyiz… Hatırlamalıyız Rabbim kulunu yaratırken hamuruna bir cimdik sevgi üflemiş ve yaşat, çoğalta bunu ya kulum demiş…
Hayatı sevin, zaman kaybetmeden sevin, henüz vakit varken sevin… Sevin çünkü hayat sevince, sevilince güzel… Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin… Ve diyorum ki; anılmak gönül dağlarındaki gül kadar güzelse, unutulmak hüzün dağlarındaki diken kadar acıdır…
Sizlere bir demet gülün içine koyduğum sevgimden, beyaz güvercinlerle yüreklerinize gönderiyorum.Lütfen kabul buyurunuz can dostlarım…
Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım…’ Bugün ve bundan sonraki her gün, farkındalıkla dünyaya bakmanız dileğiyle…
Atalarımızdan emanet aldığımız bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir… Her anını mutlu, umutlu, sağlıklı ve muhteşem geçirmenizi dilediğim bir Cumartesi gününüz olsun… Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun, gecenizden doğan sabahınıza selam olsun… Hoş kalın, hoşça kalın ve sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde, yeniden görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#