Son günlerde medyanın da desteği ile mantıksal ve akılcı bakış yerini duygusal bakışa bırakmış görünüyor.
Tezkereye evet denilmeliymiş, sebebi ise dış dünyaya özellikle Suriye’ye kararlılığımızı göstermeliymişiz. Aksi takdirde Suriye’ye kararlılığımızı gösterme tavrımız eksik kalırmış, burada görüldüğü gibi tezkerenin ne işe yarayacağı, bu konuma bizi getiren sürecin nasıl başladığı ve nasıl yönetildiği hususunda hiçbir değerlendirme yok.
Bu değerlendirme uluslararası ilişkilerde pek kullanılmaz. Oysa bu bakış ve değerlendirme aile içi insanı tavırlarda kendini gösterir. Bir ailede sorunlu bir evlat vardır. Herkes onun sorunlu olduğunu bilir, sebep olduğu olaylarda haksız olduğunu bilir, ancak ele güne karşı aile sorunlu evlat haklı gibi etrafında birleşir. Diğer insanlara karşı evlatlarını yalnız bırakmamış olurlar. Buradaki davranışın temeli tamamen duygusal içeriklidir. İnsan bazında haksız bir duruş haklımışcasına savunulabilir. Ama yinede etik değil doğru değildir.
Bu davranışı, birçok köşe yazarı ve siyasetçi ülkelerin uluslararası ilişkilerinde olması gerektiğini savunduğunu görmekteyiz. Bu bakış kahve köşelerinde yapılan sohbette bir nebze kabul edilebilir. Ancak, toplumu yönlendiren köşe yazarları veya siyasetçiler tezkerenin haklılığını savunurken böyle bir bakış ile savunma yapamamalıdırlar. Uluslararası ilişkiler bir satranç oyunudur. Her yapılan hamlenin karşı hamlesi dikkate alınarak yapılmalıdır. Ayrıca hamleyi yapanların davranışlarının nasıl olacağı da tahmin edilebilinmelidir.
Meclisin görevi, ülkemizi sadece dış tehditlere karşı korumak değildir, iç tehditlere karşıda korumaktır. Bazen kişileri kendilerine karşıda kendilerinden korumak gerekir. Örneğin trafik kuralları genellikle böyledir, emniyet kemeri tak yoksa ceza alırsın demek, kişiyi kendine verecek zarardan onu korumayı amaçlar.
Dolayısıyla, TBMM de görüşülen Tezkereye Hayır oyu veren partiler ve parti temsilcilerinin amacı “Ülkemizi” ülkemizi yönetenlere karşı korumak ve kollamaktır. Bu da Siyasi partilerin en doğal hakkı hatta ilk ve temel görevidir.
Bir Hükümet düşünün, kendi iç sorunu olan ayrılıkçı bir örgütle silahlı mücadele ederken, bu mücadele 30 yıldır kesintisiz devam ederken, neden ve nasıl çıktığı belli olmayan komşu bir ülke ile sorun yaratsın, daha sonra o ülkenin iç işlerine karışan tarzda o ülkedeki çatışmalara taraf olsun, silahlı güçleri kendi topraklarında barındırsın, onlara destek olsun, bu kişiler komşu ülkenin topraklarında silahlı çatışmaya katılsın, sonra topraklarımızdaki üstelere gelsin saklansın,
Ben bu anlatılanı çok iyi bilirim. Çünkü ülkem bunu 30 yıldır yaşıyor diyenlerinizi duyar gibiyim. Evet haklısınız aynısı Kuzey Irak Kürt yönetiminin davranışını bize hatırlatıyor değil mi? bu süreçte biz nasıl müdahil oluyoruz hatırlayın kaç defa olduğunu unuttuğum sınır ötesi hareketleri hatırlayın, uçaklarımızın yaptığı sayısız sortileri hatırlayın vb vb . peki böyle bir olayı biz yaparken, ne diye savunuyoruz, ülke güvenliğimiz tehlikede peki Suriye’nin muhalif güçlerine verdiğimiz desteği Suriye gözüyle baktığımızda Suriye’nin ülke güvenliği tehlikeye girmiyor mu? yoksa onların başkaldırıcıları ÖZGÜRLÜK SAVAŞCILARI, bizimkiler TERÖRİST mi? farz edelim böyle dedik ve buna da inandık, BU İNANÇI DIŞ DÜNYAYA NASIL ANLATACAĞIZ bunu bilen var mı? Peki, bu anlatım uluslararası ilişkilerde inandırıcı olur mu?
İnanın olmaz. Bu kafa ile gittiğimiz sürece bakın göreceksiniz çok kısa zaman da AVRUPA desteğini bizden çekecek, sadece yanımızda ABD ve İsrail kalacaktır. Onlarda neden kalır sebep ve nedeni herkesçe malumdur.
Tezkereye HAYIR diyenler,“ülkemizi” ülkemizi yönetenlere karşı korumayı amaçlamışlardır. (Trafik Kuralları gibi) Bunda haksızda değiller çünkü ülkeyi yönetenler çok kısa zamanda komşularımız ile sıfır sorunu çoklu soruna dönüştürmüşlerdir.
Ülkemizi yönetenler bir anda birkaç cephede ülkemizi savaşa da sokabilirler. Maalesef şuan durum bundan ibarettir.