Haritaların değişmesine yol açan Balkan Savaşlarındaki hezimetin birçok sebebi olsa da birinci sebebi Osmanlı’nın her konuda Avrupa’dan ve dünyadan geri kalmasıdır. Osmanlı’ya bağlı devletlerin (milletlerin) hıncını almak istemesidir. Osmanlı’da son dönemde otoriter idarecilerin olmamasıdır. Zira padişahla ordu arasında geçimsizlik vardı. Ordu ikiye bölünmüştü. Öte yandan donanmamız kendini yenileyememişti. 1910-12 yılları arasında korkunç bir istihbarat zaafı var. Bu istihbarat zaafı devleti güçsüz hâle getirmiştir. İttihat ve Terakki yönetimi Balkanlardaki kiliseler arasındaki ihtilafları giderince bunlar Haçlı zihniyeti adı altında Osmanlı’ya karşı birleştiler. Sultan Reşat döneminde İttihat ve Terakki her şeye hakimdi. Padişahın varlığı, kukla olmaktan öteye gidemiyordu. Dönemin Hariciye vekili Nazım Paşa hırs ve hıyanet içindeydi. Zira sözünü ettiğimiz şahıs, 75 bin askerimizi o kritik ve zor dönemde terhis ettirerek orduyu güçsüz bir hâle getirmiştir. Bunu duyan Balkan devletleri, bize saldırmak için fırsat kolluyorlar. Uşi Antlaşması’yla Afrika kıtasındaki Osmanlı hakimiyeti sona eriyor. O sıralarda Balkanlar da kaynıyor. İttihat ve Terakki hırs canavarı olduğu için, mevcut iktidarlarını devam ettirmek adına her şeyi yapıyorlar.
Balkan Savaşlarında Balkan devletleri Rusya’nın da tam desteğini almıştır. Avrupa devletleri ise iki yüzlü davranarak Balkan devletlerini kışkırtmıştır. Düşman Çatalca hattına kadar dayanmıştı. İstanbul bile tehlike altındaydı. Bu zor zamanlarda yurdun dört bir köşesindeki vatanseverler, kolu kanadı kırılan ordunun imdadına koşmuştur. Bunlardan biri de Trabzon’dan kalkıp Balkanlara giden 87. Alay’dır. Mehmet Ali Aynî o zamanlar Trabzon Valisidir. Onun zamanında Trabzon’da bir gönüllü grup oluşur. Trabzon mebusu İzzet Bey gönüllülerin ihtiyaçlarını giderir. Gönüllüler Gülcemal vapuruyla cepheye giderler. 500-600 kişiden çoğu geri dönemez. Vatan için koştukları cephede son nefeslerini verip şehit olurlar.
Balkan Yarımadası’nda Türkiye’nin en çok sorun yaşadığı ülkeler arasında başta Yunanistan gelmektedir. 1830 yılında bağımsızlığını kazanan Yunanistan “Megali İdea” adını verdiği yayılmacı politikasıyla hep Türkiye’nin topraklarında gözü olmuştur. Yunanlı politikacı Kolettis 1844 yılında yaptığı bir konuşmada “Megali İdea” yı ve niyetlerini şöyle aç(ıkla)mıştır: “Yunan Krallığı, Yunanistan değildir. Bugünkü Yunanistan, asıl Yunanistan’ın ancak küçük ve en yoksul bölümünü oluşturuyor. Bir Yunanlı, bu krallık topraklarında yaşayan biri olmaktan çok, Yanya’da, Selânik’te, Serez’de, Edirne’de, Konstantinopolis’te, İzmir’de, Trabzon’da, Girit’te, Sisam’da ve Yunan tarihi ve ırkıyla bağlantısı olan başka herhangi bir yerde yaşayan biridir. Elenizmin başlıca iki merkezi vardır: Yunan Krallığı’nın başkenti Atina ve bütün Yunanlıların rüyası ve umudu olan Konstantinopolis’tir.” (Şükrü Sina Gürel, Tarihsel Boyutları İçinde Türk-Yunan İlişkileri(1821-1993))
Yunanistan’ın art niyetli tutumu ve Türkiye toprakları üzerine şekillendirdiği geleceğe dönük sinsi planları Avrupa’nın bu şımarık devletiyle barış umutlarını suya düşürmüştür. Türkiye’nin aleyhine olan her işi teşvik eden ve destekleyen Yunanistan’ın Kıbrıs politikası da çözümsüzlüğü beraberinde getirmiştir. Buna Yunanistan’ın Türkiye’nin burnunun dibindeki adaları anlaşmalara aykırı olarak silahlandırmasını da eklersek bu uyumsuz komşumuzla gerçek dostluk ve barış umutlarının çok uzak baharlara kaldığını söyleyebiliriz.
Yunanistan aslında devlet olarak Türkiye’nin karşısında duracak güce ve potansiyele sahip değildir. Onun gücü Türkiye’ye karşı işbirlikçileri olan ABD ve Avrupa devletleridir. Yıllardan beri sırtını onlara dayamış, tabir caizse onların bir çeşit “emir eri” olmuştur.
Yunanistan’la Türkiye arasında tarihten bugüne birçok anlaşmazlıklar hüküm sürmüştür. Bunlar arasında başta Kıbrıs sorunu olmak üzere; adaların durumu, patrikhane meselesi, nüfus mübadelesi, Batı Trakya’daki Türk soydaşlarımız ve kıta sahanlığı sayılabilir. Bu sorunların birçoğu Lozan Antlaşması’nda çözüme kavuşsa da Yunanistan’ın düşmanca yaklaşımları bu meselelerin her dönem ısıtılıp ısıtılıp önümüze konulmasına yol açmıştır.