“Ömür dediğin nedir? Bir höldürümlük çorba…” Derdi rahmetli anam. Peşinden de ilave ederdi… “ Her şey sıralı… Ne bir gün ileri… Ne de bir gün geri. Hiçbir şey birbirinin ne önündedir… Ne de arkasında.”
Akşamdan… Sabaha insanın başına ne işler geliyor… Ne işler açılıyor?
Her şey sabırla alakalı… Alakalı olmasına alakalı da… Bir de sıralı olmasa.
Yıllarca evvel… Ünyespor başkanlık seçimi var. İki adaydan biri çekirdekten yetişme topçu… Ve de ilaveten idareci.
Karşısındaki rakibi pavyon sahibi… Yani biri itibarını ortaya koyuyor… Diğeri ise itibar peşinde…
Kısmetsiz adam otuz oy daha alsa topçu adayı alt edecekti. Yani şutu direkten döndü. Topçular adına üzülmüştüm. Kazanabilseydi primler tadından yenmezdi.
Söz toptan açılmışken,
Bir tarihler Ünyespor’un başına baba bir adam seçilmişti. Tribünde sağında Belediye başkanı… Solunda ise Kaymakam otururdu.
Hep merak eder dururdum… Birincisi ne konuşuyorlar? İkincisi ise… Seviye ve zaviye nerede? Diye.
Kim kimin seviyesine çıktı? Ya da… Kim kimin seviyesine indi?
Benimkisin de iş mi? Neticede hepimiz insanız…
Neticede insanız da… Munzurluğumuz olmasa… Bir de dört çarpı dört hasetliğimiz.
Her şey dört çarpı dördün başının altından çıkıyor zaten. Her şeyimiz dört dörtlük olacak illa…
Temel kocalmış… Aklı fikri dört dörtlükte… Ama Fadime’yi babasının evine göndermesi lazım…
Öyle yapmış olmamış… Böyle yapmış olmamış… Fadime sabırlı… Temel yaş dönümünde… Gelir geçer… Diyor.
Sonunda Temel Fadime’nin kolundan tuttuğu gibi babasının evine götürür.
“Bana yalan söylediniz… Benim istediğim Fadime böyle değildi.”
Fadime’nin babası “Temel ne oldu? Sen ne istedin de… Biz sana nasıl Fadime verdik?”
Boyu boyuna denk dediniz… Aha bakın Fadime benden bir sümüç kısa.
Başka,
Pancarı çok iyi pişirir dediniz…
Pişirdiğini kapıdaki it bile yemiyor.
Daha başka,
Ağzı var… Dili yok… Dediniz. Kırk yıldır çenesinin durduğunu görmedim. Çok iyi gönül yapar dediniz… Ama yatakta arkasını dönüyor.
Tamam anladım… Der Fadime’nin babası. “Başkası ile mi fingirdeşiyor yoksa?
Hâşâ der Temel… Ha ona kefilim… Kırk yıldır ne gördüm… Ne işittim.
Anlaşıldı der Fadime’nin babası… “ Belli ki senin hacet yerin kaşınıyor.”
İnsanın akıl… Bir o kadar da fikir şirazesi kaymayı görsün… Kırk dereden su getirir.
Getirmesine getirsin de… Suyun kalitesini bozmasa… Ben ona yanıyorum.
Bekri Mustafa malum… Kalender… Bütün derdi günü hoş tutmak.
Bir gün yolu köyün birinden geçerken… Caminin kapısında kalabalık görür. Merakla kalabalığa yanaştığında… “Hah derler işte cenaze namazını bu kılığı düzdün adamdan başkası iyi kıldıramaz.”
Bekri Mustafa “mümkün değil… Ben anlamam bu işlerden…” Dese de ısrarlar karşısında kıldırmaya mecbur kalır.
Neticede mevtayı defnederler… Sıra gelir talkın vermeye… Bekri Mustafa mezara doğru eğilir… “Ey mevta… Sana orada geldiğin dünyanın ahvali nedir? Diye sorarlarsa… “Cenaze namazımı Bekri Mustafa kıldırdı…” De gerisini onlar anlarlar.
Allah sonumuzu hayır eylesin.