Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
Kimi insanlara (özellikle yalancı, çıkarcı, ahlâkı bozuk) kusurlarını, yanlışlarını, düzensizliklerini, yolsuzluklarını ortaya çıkaran sözleri yüzüne karşı söylemek çok acı gelir. Her ne kadar acıda gelse doğruluktan ve doğruları söylemekten vaz geçmeyin. Doğruları söylemeyip bir kenardan doğrulara yapılanları izlemek doğru bir hareket değildir. Onun yalan kabına bir yalan daha bir eğri laf daha koymasını sağlar… Hani derler ya bana dokunmayan yılan bin yaşasın. Bin yaşayan yılan bir gün gelir ona da zehir akıtır. Düz olun, doğru olun, doğru yolda gidin…
Hak ve adaletten kopmayan, işlerinde doğruluktan ayrılmayan kişiye Yüce Allah her zaman yardım eder. Ve bir gün doğru olan kişiyi herkes dost bilir, herkes ona koşar, koşar da demezler mi neredeydin, hani sen düzdün, benimleydin, yol arkadaşıydın…
İşte size bir hikâye dostlar…
YOL ARKADAŞI
Zamanın birinde yılan ile tilki arkadaş olurlar. Beraber yer, içer ve gezerler. Böyle bir gezi esnasında bir nehir kenarına gelirler. Nehirden karşıya geçeceklerken yılan, “Tilki kardeş biliyorsun ben sürüngenim, suda yüzemem su beni alır gider. Gel sen beni omuzuna al da karşıya geçir, hani biz dostuz ya.” der. Bunun karşısında tilki, dostu yılana der ki “Olmaz! Sen yılansın, ısırırsın.” Bu sefer yılan “Yahu biz dostuz olur mu öyle şey..” deyince tilki yılanın isteğini kabul eder ve yılanı omuzuna alır. Karşıya geçerken nehrin tam ortasına geldiklerinde yılan tilkiye kendisini ısıracağını söyler. Tilki “Hani biz dosttuk, ısırmayacağına dair söz vermiştin.” deyince yılan ” Huyum kurusun, alışkanlık.” diye cevap verir. Yılanın niyetinin ciddi olduğunu anlayan tilki, kıvrak zekâsıyla hemen bir manevra yapar ve “Yılan kardeş madem kararını vermişsin, beni ısıracaksın ve sen beni ısırınca ben öleceğim. O halde bari ölüme mahkûm olanın son arzusu olarak kabul edilen şu isteğime icabet et.” der. Yılan ne istediğini sorunca tilki “Başını bana doğru uzatsan da çok sevdiğim şu gözlerini son bir kez öpsem.” der. Yılan bakar ki istediği çok şey değildir ve başını uzatır. Tilki öpme bahanesi ile yılanın uzattığı başını ağzına alır ve başını birkaç defa sallayıp yılan öldürür. Nehirden çıkınca yolun ortasına yılanın ölüsünü uzatır ve der ki; ” BANA KARDEŞ GEREK DÜZ GEREK.”
Anlatmaya dilde lisan yetmiyor, utancından durdu kalem gitmiyor, ne yapsak da bizde kusur bitmiyor, olmuşuz bir kere isyana tabi, kurtar bizi Yarabbi…
Sustum… Düşündüm… Durgunlaştım… En çok ‘Hüzün’dü adım… Ama Elhamdülillah hiç yalnız kalmadım. Yöneldim, sesimi işitene ve bir Ayet düştü dilime… “Ben kederimi ve hüznümü sadece Allah’a arz ederim”
Baksam ki şu yolun ufkuna şu selamsız yanımdan geçeni durdursam, çekip de eteğinden soruversem: “Haberin var mı öleceğinden?”
Ey insanoğlu ey doymaz haris kul…
Hiçbir mal sizin değil, neyi bölüşemiyorsunuz?..
Hiçbir can sizin değil, niye dövüşüyorsunuz?..
Belki mezar taşıdır insandan tek geriye kalan unutma onu da başkası yaptırır gerisi yalan…
Dinle kulak ve dost; İki şeyi asla unutma____ Allah’ı ve ölümü____ Ve iki şeyi de unut
“Yaptığın İyiliği”____ “Yapılan Kötülüğü…” Allah her şeye kadirdir, sana yapılan kötülüğün hesabını yapandan sormaya muktedirdir. Ve zaman zaman geçek dünyasına gitmeden bu imtihan alanı dünyaya soracak ve ona burada yaşatacak gayyanın ıstırabını…
Çünkü biline ki; Adalet ile zulüm bir yerde barınmaz…
Bu iki şey tamamen bir birinin karşıtıdır Hak, hukuk ve doğruluğun bulunduğu yerde zulüm olamaz, zalimler bulunamaz. Zulmün bulunduğu yerde ise hak yeme, sömürü, eğrilik, azgınlık vardır ve orada da ne adalet ne de âdil vardır…
Özellikle çıkarlarını düşünen insanların çoğaldığı, fedakârlığın azaldığı yerlerde yalan dolan, hile, ahlâksızlık artar ve insanlar ikiyüzlü olurlar…
Böyle bir ortamda doğru sözlü olan, sözünü esirgemeyen ve sakınmadan herkesi eleştiren kişiyi kimse sevmez…
Herkes onu kınar, yanından ve yöresinden uzaklaştırmaya çalışır…
Çünkü bu kişi doğru sözleriyle ahlâksızlık üzerine bina edilmiş menfaat düzenini bozmaya çalışır ve çok kimseyi rahatsız eder… Dolayısıyla çıkarları zedelenen, kusurları yüzüne söylenen, ikiyüzlülükleri yüzlerine çarpılan insanlar tarafından hor görülüp kovulurlar… Doğru söz (ağıdan) acıdır…
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ev almadan önce komşu, yola çıkmadan önce de arkadaş arayın.” (Taberânî, Mu’cemü’l-Kebir, IV, 268.) Ecdadımız da “Yoldan önce arkadaşını/refikini, evden önce komşunu seç, yola çıkmadan da azığını hazırla.” Demişlerdir…
Peygamberimiz, Hz. Muhammed (aleyhisselâm), bir kişiyi olduğu gibi tanımak için onunla ya yolculuk yahut alışveriş yahut da komşuluk yapmanın gerekliliğini hadis-i şerifleri ile beyan etmişler. Yolculuğun bir insanın kimlik ve kişiliğini tanımada bir ölçü ve mihenk olduğunu biz insanlara söylemektedir.
Bu hadisi şeriflerinde ifade buyurduğu yolculuktan maksadın genel anlamda seyahat ettiğimiz yolculukları anlamak mümkün olduğu gibi aynı değer, doğru, ilkeler ve hakikatler uğruna yapılan mücadele ve hizmetleri de bir uzun soluklu yolculuk olarak anlamak mümkündür.
Bir insan yola çıktığı arkadaşlarını doğru seçmezse şüphesiz ki yolda kalır ve yolu sıkıntıdan hali değildir. Onun için kiminle hangi yola gidilir ve hangi işler görülür şeklinde tespitleri yapmak, dost bildiklerimizle olan ilişkilerimizdeki devamlılık için de temel şarttır.
Bu tespiti yapmadan sadece mücerret söylem ve temennilerle yol arkadaşı seçildiğinde, kişi hem kendisine hem de dostuna yazık edecektir.
Evet, içinde bulunduğumuz bu modern, medeni çağda maalesef çağımızın ilmi, bilimi, fenni ve teknolojisi kişiyi insanı kâmil etmekte yeterli değildir.
İnsanların geneli seküler kültürün kurbanı olmuş ve hayatlarının tüm saha ve alanlarını madde ve kazanımları üzerine bina etmiştir. Bu da keyfiyetsiz, kalitesiz bireylerin ve ruhsuz toplumların oluşumuna sebep olmuştur.
Son zamanlarda hayırlı niyetlerle yola çıkan hareketlerin yollarına devam ederken yol arkadaşlarını seçmede maalesef yanlışa düştüklerini görmekteyiz. Varlıklarını, hakkaniyet merkezli değerler üzerine değil de güç ve menfaatler üzerine bina etmiş yapılarla yola çıkanların er veya geç onlar tarafından menfaatleri kesilince terk edilecekleri bir vakıadır.
Burada esefle gözlemlediğimiz diğer bir nokta da bu yola çıkarken bugüne dek hep uzak olan bu yapıları kazanmak ve onları da yaklaştırmak için dostları ile aralarına mesafe koymalarıdır.
Burada hemen zihinlerimize İbni Haldun’un mukaddimesindeki şu tespit gelmekte; “Yıkılmaya mahkûm olan sistem ve hareketler, düşmanlarını dost etmek için dostlarını uzak tutarlar ve sonuçta da düşmanları onlara dost olmamakla beraber, sonunda döner bir de bakarlar ki arkalarında eski dostları da kalmamıştır.”
Evet, şahıslar üstü bir hareket ve hizmet ehli olan insanların beraber yola çıkacakları dostlarını seçmeleri zaruridir. Özellikle kendilerini vatanlarına, milletlerine ve dinlerine adamış erdemlerin bu noktanın üzerinde daha bir hassas olmaları zaruridir. Bugünkü hizmet ehli Müslümanların maalesef en büyük sıkıntılarından biri de burasıdır. İyi bir niyetle çıkılan yolda yol arkadaşları doğru seçilmeyince yol ortasında dargınlıklar, kırgınlıklar, alınganlıklar kaçınılmaz olur.
Bir şahıs bir hizmete inanmışsa mutlaka beraber yürüyeceği kişiyi, bir kurum bir sahada hizmet ediyorsa başka kurumlardan beraber yürüyecekleri kurumu veya hangi kurum ile neyi nereye kadar götürebileceğini netleştirmesi ve de bunları seçerken sükût-u hayale uğramaması için doğru seçimlerde bulunması gerekir.
Başarı için, başarmak için, barışık olmak için, birleşik durmak için bu kaçınılmazdır.
Eğer bir kişi, aile, kurum, vakıf veya hizmet başarısız oluyorsa olan güçlerine rağmen basit, pasif, sinik kalıyor ve yol alamıyorsa bunun en temel nedenlerinden biri de bu seçim yanlışlığı olsa gerek.
Hani eskiden atalarımız derlerdi ya “Dostunu söyle kim olduğunu söyleyeyim.”
Biz de “Arkadaşını söyle nereye varacağını, neler yapabileceğini söyleyelim.” diyoruz.
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Mutlu, umutlu, sağlıklı, acısız, gözyaşsız güzel bir Cumartesi günü dilerim. Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir yerlerde bir gün görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#
Ne çok önemli bir konuda ne doğru bir tespitte bulunmuşsunuz sevgili ÖMER AĞABEYİM… Hani derler ya doğru kişilerle yola çıkarsanız bir süre sonra onunla olursunuz yoldaş, devamında haldaş, devamında sırdaş ve dahi kardaş…ALLAH, herkese hayat yolculuğunda doğru insanlarla yoldaş olmayı nasip etsin. Teşekkürler ibretlik yazınız için. Saygı, sevgi ve selamlarımla…