Hangi belediye başkanına ait olduğunu bilmediğim bir sözcük..
Birarada yaşamanın anahtarı.
Birgün bir nikahta, nikahı kıyan başkanın şu sözünü duyduğumda, “Sevdiklerinizin sevdiğini sevin.”
İşte demiştim, paylaşarak çoğalmak ve mutluluk bu anahtar sözcükte yatıyor.
Sevdiklerinizin sevdiğini sevin.
Galiba ikili ilişkilerde bu sözcüğün gerekliliğini yerine getirmek.
Kimseyi ötekileştirmeden, kimseyi dışlamadan, kimseyi yok saymadan karşılıklı saygı gereği yapmak…
Beraberliğin bir zorunluluğu. Çünkü, sevdiklerinizin sevdiklerini sevmezseniz eksilirsiniz. Aynı zamanda eksiltirsiniz.
Eksilmemek ve eksiltmemek için anahtar sözcük esas olan…
****
Sadece sevdiklerinizin sevdiklerini seveceksiniz ki, eksilmesin sevginiz.
Ha sevdiğiniz için biri, ha sevdiğinizin kendisini ifade ettiği tercihleri.
Ha tercihleri ha onu benden farklı yapan özellikleri.
Onu bana çeken bana benzemesi değil ki, bende ki eksikliği gidermesi, benim yoksul tarafımı zenginleştirmesi.
Yoksullaşmamak için sevdiğinizin sevdikelerini sevmek.
Onu bana çeken özellikleri, farklılıklarını da eksiltmeyecek, yok saymayacaksınız, onun kendinize benzemesine de izin vermeyeceksiniz ki, ben ben olarak, o’da o olarak çoğalsın beraberliklerimiz.
****
Sizi siz yapan özellikleri de yok etmeden, kendinizin ona benzemesine de izin vermeyeceksiniz.
Onu sevmenize neden olan değerleride seveceksiniz.
Bir gün birbirinize çeken değerleri ortadan kaldırmışsanız fakirleşersiniz.
Oksijensiz kalırsınız. Yok olursunuz, yaşarken ölürsünüz.
****
Geçtiğimiz günlerde bir yerde konuştuk bunları.
Yeni evlenmiş ve evliliğin üze-rinden bir yıl geçmeden ayrılmaya karar vermişti, sohbettiğimiz insan.
Yıllarca arkadaşlık yapan, sevgili olan ve evlendikten sonra üç ayda ayrılanları duymuştum.
Sevgili iken yürüyen bir ilişki nasıl olurda üç ayda, bir yıl bile dolmadan bitebilirdi ki?
Birçok neden sayabilirsiniz.
Ve duyduğum gerçek karşımdaydı, ha üç ay ha bir yıl bile dolmadan ayrılık…
****
Ancak esas neden galiba…
Birbirimize benzetmek karşımızdakini yada benzetmek için otoritede kurmak karşımızdaki üzerinde.
Sorun, onun ben, benim o olmamdı… İstenilen beraberlikte.
İki farklı insanın tek bir insan olmasaydı zamanla. Sonrada yoksullaşmak ve nefessiz kalmakdı.
Sonra, nefes almak için kaçmaktı karşımızdakinden.
****
Karşılıklı saygıyı yitirmeden, yoksullaşmadan, nefessiz kalmadan yapılması gereken gayet basitti.
Sevdiklerimizin sevdiklerini sevmekti, herşeyi ile…
Zaten sevemezseniz sevdiklerinizin sevdiklerini yürüyemezsiniz. Topallaşarsınız.
Anın mutlulukları yerine anın mutsuzlukları ile sürekli mutsuzluğu yakalarsınız. Hatta mutsuzluk hastalığına yakalanırsınız.
İki insanın farklılığı ve zenginliği yerine tekleşerek mutsuzlaşırsınız.
Mutluluk tekleşmek değil o ve ben, ben ve o ile çoğalmaktı, onun ben olmasına benimde o olmamam izin vererek yoksullaşmamaktı esas olan…
****
Bakın farklılığa izin verilmeyen toplumlara…
Ne dediğimi daha iyi anlarsınız.
Bakın farklılığı zenginlik olan toplumlara daha da iyi anlarsınız.
Bu gerçek herkes için geçerli.
Ha sevgili, ha karı koca, ha baba ve evlatlar, ha dostluklar… Ha toplumlar… Fark etmiyor.
Basit gerçek ortada duruyor.
Sevdiklerinizin sevdiklerini sevemezseniz, yoksullaşır, nefessiz kalırsınız.
Yani mutsuz olursunuz. Mutsuzlukla çoğaltamaz, azalırsınız…
Son söz: Azalmamak ve mutsuz olmamak için anahtar sözcüğü yaşam biçimi yapın ki, yanıtını veremediğiniz sorulara da yanıtlar bulun…
NOT: Bu yazı Gerçek Gazetesi’nde 14 Kasım 2012 tarihinde yayınlanmıştır.