Atatürk ”Benim mirasım akıl ve bilimdir” demişti. Şimdi kendi ülkeme baktığımda. Cumhuriyetin 88 yılında akıl ve bilimden eser kalmamış. Bilim-din karşı karşıya getirilmiş, Atatürk devrimleri yok sayılmaya çalışılmış, Atatürk’ün tüm resimleri mahzenlere kaldırılmış. Bir bakan ”şimdi şurada Atatürk’ün resmi var, yarın orda bir başka kişinin de resmi olabilir’ ‘deme cüretini göstermiş. Millî Eğitimde Atatürk’ten söz edilmezken, Milli Eğitim Bakanı, bastırdığı ve tüm okullara dağıttığı dergilerde, sadece kendi resminin yanında Başbakan ve Cumhurbaşkanı yer almış ama ortadaki çerçeve den Atatürk resmi çıkarılmış. Başbakanın belediye başkanı olduğu dönemde. Atatürk resimleri toplatılarak mahzenlere indirildi. Bir gazetecinin sorusuna karşılık Erdoğan ”her odaya Atatürk resmi gerekmez” diye açıklama yapmadı mı? AB Karma komisyon üyesi İngiliz parlamenter ANDREW DUFF her konuşmasında hedefinde Atatürk vardı.
Çünkü, Atatürk’ün, İngilizleri mağlup ettiğini ve yok edilmek üzere olan Türkleri yeniden ayağa kaldırdığını çok iyi biliyordu. Erdoğan için, ikinci Atatürk benzetmesi yapmış, ve tüm resmi dairelerden Atatürk resimlerinin kaldırılmasını istemişti. Duff’un bu sözleri birçoğunu heyecanlandırmış Atatürk’e olan gizli kalmış öfkelerini kabartmıştı. Sonrası malum şu gelinen nokta da, neredeyse yıllar öncesinde Duff gibi düşünenlerin dediği gibi yaşasaydı, belki de isyancı, asi, suikast düzenleyerek öldürülmeli zalim! Katliamcı! Diktatör diye sokaklara düşerek yaşarken bile öldüreceklerdi şimdi yaptıkları gibi. Cumhuriyetin 88 yılını kutlarken bu gerçekler acı veriyor insana.
ATATÜRK YAŞIYOR…
Atatürk her zaman yaşıyor, işte bazı softa kafalar bundan hala rahatsız nedense, çünkü onun açtığı ve miras olarak bıraktığı aydınlık yolda, çağdaş devrimlerden haz duymayanların onu öldürmek adına yaptıkları ortada değil mi? Âmâ şu gerçeği hala anlamak istemiyorlar nedense. Atatürk bu ülkenin yeniden var olmasında tarih yazmış bir deha, kimse onun yerine kendisini koymasın. Uluslararası gösteri seyahatları yaparak resim vermek, kendi siyasal gelecekleri adına açıklamalar yaparak ülkeyi çok tehlikeli bir dönemece sürüklemek siyaset değildir.
Savaşmayan, tarihe mal olmayan, devrimlere imza koymayan, yıkılan yok olmaya doğru sürüklenen bir koca imparatorluğa yeniden diriliş ve savaşma hırsı vermeyen kimse kendisine ben Atatürk’üm demesin. Atatürk olmak kolay değil, onun resimlerini yavaş yavaş indirip mahzenlere koyanların şimdi bakan olduğu bir ülkede, kimse kendisini onun yanında göstermesin, resmini bile yanına asmasın. Olur ya günün birinde, Haşa yaratana ve mezheplerin bile yasak olduğu yolladığı son kitabı inkâr adına, sadece İslamiyet’i bölmek için gruplaşmalara, tekke, zaviye, cemaat ve tarikatların, vicdansızca Din Simsarlığı adına, çıkar amaçla cep dolduracak, milletin ismini Medine’den aldığı medeni yaşam ve Cenabı Allah’ın (CC) bize bahşettiği en üst değer eşitlik anlamında CUMHURİYET ilkelerini, yozlaştıracak vicdansız kara cahil, ‘İKRA OKU’ süresi yerine ”Kızları okula yollamayın” diyen Kâfir ruhlu, üfürükçü hocaların, iyi niyetli Müslümanları sömürmesini, herkesin dinimizin gerçekte ne olduğunu doğrudan anlasın diye, en kutsal kitap Kuranı Kerim’in her dilde olduğu gibi.
Osmanlı dâhil soyu sopu belli Peygamberimizin (Sav) Allah’ın Askerleri dediği her döneminde tarihler yazmış Türk milletinin, uğrunda ölmenin şehitlik mertebesi vaat edilir namus kavramalı-vatanımızın dili Türkçeye çevrilmesi için Elmalılı hocadan ricada bulunan, çoğu lider bozmasının benzemeye çalıştığı, âmâ yüzüne gözüne bulaştırdığı Atatürk ve Cumhuriyet, onun olmadığı bir 88 yıl sonra yeniden öksüzlüğü yaşayarak kutlanacak. Zamanla tüm değerlerin bir bir ardı sıra yok edilmeye çalışıldığı çağdaş cumhuriyetin. Türkiye’de artık anlamı kalmayacak, onun çağdaş anlayışını yansıtan devrimleri artık sessizce yok eddilecek, belki de cumhuriyet birgün bayram olarak kutlanmayacak.
UNUTTURULANLAR SAKLI KALINANLAR…
Küba’nın devrimlerine sembol olmuş bir isim CHE GUEVARA,1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından, Atatürk’ün Büyük Nutku’nun çıktığını… FİDEL CASTRO’ nun 12 Mayıs 1961 tarihinde Havana’da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir’den ABD’nin bilgisi olmaması şartıyla ”Atatürk’ün Büyük Nutuk Kitabını” istediğini ve ”Devrimci M. Kemal Atatürk varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar’ ‘dediğini. Mao’nun 1935’teki uzun yürüyüş öncesinde Şangay meydanında toplanan yüzbinlerce Çinliye seslenerek ”Ben Çin’in Atatürk’üyüm dediğini. Yunan başkomutanı Trikopis’in hiçbir baskı altında kalmadan her cumhuriyet bayramında Atina’daki Türk Büyükelçiliğine giderek.
Atatürk’ün resminin önüne geçip saygı duruşunda bulunduğunu. General MC Arthur’un en zor buhranlı günlerinde, tüm danışmanlarına, senatör ve bakanlardan oluşan çalışma grubuna, ”Şu anda hiçbirinizi değil, sadece büyük istidadı ile Mustafa Kemal’i görmek için neler vermezdim” dediğini.1938’de Ata’nın ölümünde tüm İran adına Tahranda yayınlanan bir Şiir’de ”Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Kutsanmış Mustafa Kemal gibi lider getirir’ ‘denildiğini… Ve daha da ötesi Kutsal emanetlerin Namus kavramı uğruna ölmenin kuranda şehitlik olduğunu, vatanımızı kurtaran şahsa dil uzatmaya kalkan, belki de o olmasaydı isminin George, Thomas, Machael, Jhonny vs. olmasından keyiflenecek soysuz atası belirsiz Kâfir deyyüsların sözde demokrat, tarih boyu Elleri kanlı haçlılar soyu AB için her türlü yalakalıkların en şatafatlısını yapar.
Çıkarı için milli değerleri yabancıya pazarlayan yalaka değer şeref ve ruh yoksunu Güruhun talebi 2006 Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden, Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiği, ‘NİETSCH’ ,mantığında yaratılmış bu cahil toplumu gerçeklerin gerisinde bırakarak cumhuriyeti değil ‘Ilımlı İslam modelini ‘var saymak CUMHURİYETE vurulan bir darbedir.
AB VE BATI’DAN UZAKLAŞTIRILAN TÜRKİYE…
İngiltere’de yayınlanan The Guardian gazetesi, doğu ile batı arasında sıkışıp kalan bir Türkiye’den söz ederken, ”Bir türlü beklenen reformlar yapılmıyor, Türkiye hızla AB’den uzaklaşıyor” deniliyordu. Buna karşılık hala gelişimden kalkınmadan söz edenlerin,75 milyar dolar cari açık ve 232 milyar dolar dış borcun olduğunu saklamanın ya da bunu farklı yansımalarla örtmeye çalışmanın sonucunda ülkenin nasıl bir tehlikenin içinde kalacağını bilmiyor. Başbakan ”AB bir Hristiyanlar kulübü dür. Türkiye’nin bu birliğin içinde olmasını istemiyorum” diye açıklama yapmadı mı? Şimdi çıkıp ta tüm Batı’ya kafa tutuyor, ‘bizi neden almıyorsunuz” diyen. Başbakan yanlış bir dış siyaset anlayışı içinde olduğunu ne zaman anlayacak acaba? Türkiye’nin Başbakanı, dünyaya yansıttığı kaybedilmişliğin verdiği kızgınlıkla olmadık hataların içinde kaldığını bildiği halde, bunu yanlışların getirisinde öfkeye dönüştüren açıklamalarla var olan saygınlığı da yok ediyor. Türkiye bu güne kadar 9 yılda hep yanlış dış politikaların içinde oldu.
Cumhuriyetin 88 yılının kutlandığı şu dönemde de farklı mesajların geleceğini sanmıyorum. Arap baharı adıyla sergilenen komedi, ardından başbakanın kendi siyasal geleceği adına, kendi zihniyet anlayışı adına verdiği resimde sonunda Türkiye’ye bir şey kazandırmayacak. Türkiye şimdi iyice tıkandığı siyasal çarkın içinden nasıl çıkıp ta AB’ye bağlanacak bilmiyorum. Sen bir zamanlar kin ve öfke kustuğun bu birliğe, şimdi kurtulmak adına sarılmaya çalışıyorsun, âmâ önce yapılması gerekenlerin yapılması gerek. İnsan hakları, eşit haklar, insanca yaşam hakkı, özde demokrasi, yargı bağımsızlığı, yüzlerce insanın neden tutuklu kaldığının açıkça gösterilmesi, TSK’lerinin toplum karşısında kaybettiği itibarının yeniden verilmesi, düşüncelerinden dolay yargılanan hapsedilen insanların haklarının yargıya güvenle sağlanması. Sanata bilime sanatçıya olan saygının var olması, kısaca konuşan ama korkmadan konuşan bir Türkiye. İşte AB de bunu istiyor, bu resmi görmek istiyor.
Avrupa da özellikle Almanya’da, şu sıralar göçün kutlandığı 50 yılda, Türk toplumunun beceriksiz kişilerin elinde nasıl bir tıkanmanın içinde kaldığını kimse sorgulamıyor. Atatürk ve Cumhuriyet nedir? Bunun açıklamasını bilmeyenlerin elinde kalmış kurumlar, özellikle TÜRK TOPLUMU VE ADD’leri bu güne kadar toplumsal çalışmalarda, cumhuriyetin kutlandığı şu günlere gelinceye kadar, kendi toplumuna bıraktıkları miras nedir acaba? Salonlar bomboş, Atatürk onun devrimleri çağdaş anlayışı cumhuriyet ne kadar yansıtılıyor? Basını toplayarak gösteri yapmak, ya da içi boş açıklamalarda bulunmak bu kuruma zarar veriyor. Önemli olan eğitimden uzakta kalan Türk toplumunu burada salonlara getirmek, bunun içinde çok yönlü etkin biçimli ses getiren projeler çalışmalar üretmeli her şey kâğıt üzerinde kalarak dosyalanmamalı, ama asıl olan da Atatürk ve Cumhuriyeti konuşan bir zihniyetin hâkim olduğu yönetimlerin bunu yapması! Her yıl kutlanan elçilik ve konsoloslukların yaptığı resepsiyonlar da, bana kalırsa Atatürk ve cumhuriyetin anlamını yansıtmayan görüntülerin içinde kalıyor. Atatürk ve cumhuriyet bu yılda nasıl anlatılacak merak ediyorum, belki de bir gün gelecek bunları da yasaklayacaklar.
Atatürk ve cumhuriyeti unutun artık diyecekler, ülke bu sona doğru gidiyor bana göre. Bugün özellikle Almanya’da yaşayan Türk toplumu, Atatürk ve cumhuriyetin anlamından uzakta kalmışsa, bunun tek sorumluları, kendilerine burada Türk toplumunu temsil yetkisi verenlerdir. Her geçen gün Almanya’da yaşamın daha da zorlaştığını görmüyorlar, onların sadece gördükleri kendi imtiyazlıklarını korumak adına senaryoların yaşanmışlığıdır. Bugün cumhuriyetin 88 yılını kutluyoruz, yine kaybolan umutların gölgesinde kutlanan bir cumhuriyet. TERÖR kurbanı onlarca şehit. ‘Tüm şehitlerimize burada rahmet diliyorum”. ”Ölenlere rahmet ve yakınlarına baş sağlığı’ ‘dilemek ”bunu yapanların yanına kalmayacak” demek kolay, Cumhurbaşkanı ”İntikamımız korkunç olacak’ ‘diyor, neyin intikamını alacaksınız? Sokakta kavga eden çocukların birbirlerinden almak istedikleri intikam mı bu.
Kaç gündür Türk jetleri bomboş dağları bombalıyor. Başbakan din afyonuyla beyinlerini doldurduğu halka konuşurken çok güzel konuşuyor, ağzından bal akıyor ve her zaman sığındığı beceriksiz muhalefete yüklenerek siyaset yapıyor, çünkü kendi toplumuyla paylaşacağı gerçekleri saklıyor, bu saldırıyı nasıl anlatacağını bildiği halde konuşamıyor. Türkiye’yi tek başına yönetmenin verdiği zorluğu bildiği halde beceriksizliği kabul etmek istemiyor. Baktığımda anlattıklarında bir tek beni etkileyecek söz bulamıyorum. Âmâ öte yandan Deniz feneri sanıkları sessizce salıveriliyor, zamanlama çok dikkat çekici değil mi? nerede kaldı insanın sığınacağı bağımsız yargı? Şimdi yeni Anayasa da böylesi sancıları yansıtarak hazırlanacak bana göre. Dilerim AKP kendi anlayışını yansıtan bir değişimde ısrarlı olmaz.
Âmâ hala siyasal zeminde çözüm üretememek, işte asıl sorun bura da. Demokratik açılım, ya da ileri demokrasi söylemleri de bana göre sözde kalan açıklamalar. Cumhuriyetin 88 yılının kutlandığı şu günlerde, ülkenin nasıl bir sona doğru sürüklendiğini görmek bana acı veriyor. KARL MARX ”Din halkın afyonudur” dediğinde çok doğru söylemiş. Bunca yaşanan tıkanmanın içinde kalan halkın, nasıl bir söz söyleme sorgulama gücü olabilir acaba? Türkiye işte böyle acılı bir yılda cumhuriyeti kutluyor. Türkiye yanlış yönetiliyor, Türkiye uçuruma sürükleniyor, Türkiye artık Atatürk ve devrimlerinden, cumhuriyetten, çağdaş anlayıştan aydınlık gelecekten uzaklaşıyor. Yarın bunun en ağır faturasını yine beyni din afyonuyla sulanmış halk yaşayacak.
Belki de bir daha Cumhuriyeti bayram olarak kutlayamayacak.
Ben yine söylüyorum söyleyemeyenlerin inadına. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE