Herkesin gözü önünde bir deniz yitirildi. Yiten deniz değil, doğaya ait bir parçaydı.
Böyle bir doğa harikası, kolaylıkla bir daha elde edilemezdi. Yazık olmuştu, şaheser doğa parçasına. Bu güzelliği görmemek, akıl tutulması değilse neydi?
Sahilde geziyoruz, sırtında çantasıyla turist, yarı Türkçesiyle, “Dünyayı gezdim, böyle bir sahil görmedim,” dedi. Sırtımızı denize verdik, köylere ve tepelere alıcı gözle baktık. Gerçekten bir doğa harikası ve yapılanlarda insanlık faciasıydı.
Böyle bir doğa harikası katledilmişti.
Kasabalar denize nazırdı. Deniz ile arasında; parklar, turistik tesisler vardı. Arka tarafında ise, köyler, Kasabayı yeşilin en güzeliyle gözetiyordu. Köy yerinin bitki florası, meyve ağaçları ve farklı tür bitkiler görülmeğe değerdi.
Ağaçlar arasındaki evler, doğaya uyumlarıyla özeldiler. Doğal güzelliğini sergilediklerini görmek insanın içini açıyordu. Mevsimsel özellikleriyle, doğayı ele almak, güzellikleri ortaya çıkartmak açısından değerliydi.
Dış dünyayı yöreye bağlayan yollar, Şehirlerin arka yüzünden yani dağ tarafından geçerdi. Böylece şehirlerin deniz ile bağı hiçbir şekilde kesilmezdi.
Deniz sahilindeki top sahasında top sesiyle dalganın sesi insanları denize çekerdi. Spor sahasında maçları izlemek büyük zevkti. Köy altındaki deniz, sanki köylüye aitti. Köylüler, her yeri temiz tutar ve sahiplenirdi.
Yol önemliydi, fakat doğa bozulmayıp canlı kalmalıydı. Doğanın güzelliğine uyum, farklı yönlere çekilmemeliydi. Koylar balıkçı barınağı, köylünün soluklandığı yerler olarak kalmalıydı.
Kasabanın üst tarafından gerekirse tünellerle geçilebilirdi. Böylece şehrin görüntüsü ve doğallığı değişmeyecekti. Deniz ile ilişikli olan parklar ve turistik yerler bozulmamalıydı.
Deniz kenarını doldurularak yapılacak yol ise doğanın bozulması değil, katliamı anlamına geliyordu.
Aradan yıllar geçti ve Karadeniz sahil yolu öğünülerek yapıldığı açıklandı. Bitirdik diye övgüler dizildi. Yol deniz doldurularak yapılmış ve doğa yok olmuştu.
Toplum uyutuldu. Doğa katledildi ve deniz yitirildi.
Hasan TANRIVERDİ