Hafta sonu bir amaç için anlaştık. Sınıf arkadaşları olarak yirmi kişi, amcanın fındığını toplayacaktık. Yalnız kendisi hiçbir hazırlık yapmayacaktı. Yirmi kişinin bir günlük çalışması fındık işini halletmeye yetecekti.
Cumartesi sabah, günün güzel geçmesi dileğiyle, erkenden amcanın kapısına dayandık. Kapının tokmağını çevirdik, hükümet kapısı gibi gıcırdayarak açıldı. Amcayı kütüğün üzerinde bekler bulduk. Bizleri görünce, ayağa kalktı.
Sınıf başkanı, “Hepimiz rahmetlinin sınıf arkadaşlarıyız,” dedi. Başkanın bu sözü üzerine duygusal anlar yaşandı. Sınıf arkadaşımız olan oğlu, sele kapılmış ve hayatını kaybetmişti. Arkadaşımıza çok üzülmüştük. Amcanın elini öptük. Rahmet ve sabır diledik.
Başkan, “elbiselerinizi değiştirin fındıklığa geçiyoruz,” dedi. Yiyecekleri iki arkadaş düzenleyecekti. Kahvaltıyı ve içme suyunu hazırlayacaktı. Geri kalan iki arkadaş aynı zamanda çimenin çayırını biçecek ve temizleyecekti.
Sepet ve şeleklerimizle fındıklığa geçtik. Çimene gelen fındık serilecek ve kuruması sağlanacaktı. On dokuz kişi de fındık işini biliyordu. Kahvaltı için çağrıldık. Sınıf başkanı, “Kahvaltıda fıkra anlatalım ve amcayı neşelendirelim, böylece üzülmesin,” dedi.
Kahvaltı sırasında, müzik öğretmeninin sınavını ve başımıza geleni arkadaş anlattı. Numarası okunan ayağa kalkıyor ve İstiklal marşının notasını, el hareketini de göstererek okuyordu.
Öğretmen, olmadı notun iki, diyor.
Sırası gelen kalkıyor ve okumak için dikkatini topluyor. Nota ve el hareketini yapamıyor.
Öğretmen, olmadı notun iki, diyor.
Terliyoruz renkten renge giriyoruz. Başarılı olmak mümkün değil, elini bir öteye bir beriye bir de yukarı kaldır. Aynı zamanda da nota okunacak.
Öğretmen olmadı yine notun iki, diyor.
Sırası gelen arkadaş ayağa kalkar gibi yapıyor ve “Bana da iki,” dedi. Öğretmen “Yavrum oku belki daha iyi not alırsın,” dedi.
Arkadaş Si, Mi deyince, (İstiklal marşının notası, Do, Mi diye başlıyor.)
Öğretmen olmadı bir, diyor.
Arkadaş, gördün mü? Ya! Diyor.
Edebiyat öğretmeni, kompozisyonda konu için, gül bitkisine odaklanacaksınız, dedi. Sınıf başkanı da kâğıdın yarısını “Gül” kelimesiyle doldurunca öğretmen, “Evladım, tamamlayamadın olmaz,” demiş. Başkan, biliyorum “Diğer yarısını da “Diken” ile dolduracağım,” demiş.
Öğle yemeğine kadar fındığı kolayladık. Yemek için çimene çıktık. Çimende masa hazırdı. Yemekler hazır getirilmişti. Beraber yedik. Sınıf başkanı da nöbetçi öğretmenin beni döğmesini anlattı. Nöbetçi öğretmen, teneffüste geldi ve soru çözüyorken, bana cetvelle vurmaya başladı. Ne oluyor demeye öğretmen “Dersten kaçtın ve bisikletle dolaşıyorsun,” dedi. O arada sıra arkadaşım öğretmene “Bak yine dolaşıyor,” dedi. Öğretmen baktı, gözlerine inanamadı. Bisiklette olan ikizimdi. Dayağı yedim ama öğretmen de kıpkırmızı oldu sınıftan nasıl çıkacağını bilemedi.
Başkan yemekten sonra dua etti ve fındığa geçtik. Akşamüzeri fındığı bitirdik. Çimende serili fındık epeyce kurumuştu. Minibüsümüz geldi. Amcanın elini öptük ve yarın kimlerin geleceğini karar edip denize indik.
Bir günde fındık halledilmiş oldu. Yarın için gelenler kurutmuş ve çuvallayıp satmışlar amca da bankaya yatırmış olacaktı.
Amcanın fındığını bu şekilde çözümlememiz, köyde büyük memnunluk yaratmıştı.
Amca da çok yalvardı ki, “Meyveler sizindir toplayacaksınız,” diye.