Tekrarlamamda fayda görüyorum; yasalarla tüm toplumun ihtiyaçlarını ve günlük yaşamlarını kavramak ve mümkün değildir, boşluğu toplumun ahlaki değerleri (etik), teamülleri ve en önemlisi de vicdanı (empati yeteneği) doldurur.
Gelişmiş toplumlarda yasalar günübirlik yapılmaz, “torba yasaların” kenarına köşesine sıkıştırılmaz, gece yarısı kaptıkaçtı yöntemlerle çıkarılmaz. Aleni ve uzun uzun tartışılır, bu tartışmalar sonucu toplumda yasaların bir zorunluluk olduğuna ikna edilir. Çünkü, aslında ne kadar çok yasa varsa, o oranda bireylerde özgürlüklerinden fedakarlık etmiş olurlar… Ve de gelişmiş toplumlarda, bireyler kendilerini yasalara uymakla, çıkarları olduğu varsayımıyla, kendilerini gönüllü yükümlü hissederler…
Gelelim bize, yasaları genellikle bir oldu bittiyle çıkarıyoruz. Bu oldu-bitti sonucu sık sık tebliğlerle, yönetmeliklerle vs sık sık müdahale ediyoruz. Çıkan yasalara en baştan yasaları çıkaranlar dahil, toplum inanmadığından veya şark kurnazlığı ile yasaların “açıklarını” aramaya başlıyor. Olmadı yasaların arkasından nasıl dolanırıma bakıyor. Daha da olmadı, yasalara uzmamanın maddi kaybı ile yasalara uymamanın maddi çıkarını karşılaştırıyor; çıkar (fayda) kayıptan (maliyet) fazla ise göz göre göre, göstere göstere yasaları tanımıyor… Bu şekildeki yasalara karşı “gözü karalar” ile yasalara saygılılar arasında daha baştan, iktisat ağzı ile söylersek, haksız rekabet oluşuyor. Bu haksız rekabete de devlet, sık sık başvurduğu “aflarla” (hürriyeti bağlayıcı veya ekonomik) ortak oluyor. Bu durumda yasalara güven nerede, toplumsal adalet nerede?
………
Bu uzun girişten sonra iş kazalarına gelirsek, önceleri iş yasasında düzenlenen iş ve işçi sağlığı ve güvenliği mevzuatı, 2012 den itibaren daha detaylı ve ayrı bir mevzuat olarak düzenlendi. Ve 1 işçi çalıştıran işyerlerini de kapsadı. Lakin, bu yasanın uygulanmasında, özellikle küçük işletmeler için önemli bir maliyet yükü vardı. İş riski analizi yaptıracak, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı ile anlaşacak, kendisi ve işçileri eğitimler alacak vs… Cezalar ise göz korkutacak kadar ağırdı. Ha 1 işçi çalıştırmışsın ha 1000 işçi; cezalar aynıydı… Pratikte bu yükümlülükleri yerine getirmenin maliyetleri de bu yükümlülüklere uymamanın cezaları da bu KOBİ’lerin (Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler) boyunu (mili gücünü) fersah fersah aşıyordu.
Sonuçta uygulamanın bazı maddelerini erteleme yoluna gittiler; olmadı, işletmeleri, az tehlikeli-tehlikeli-çok tehlikeli diye sınıflandırdılar ve yasaların uygulanmasında bu sınıfa göre bir takvim belirlediler… Bu durumda örneğin berber “tehlikeli” sınıfına giriyordu ve 2013 yılından itibaren yasanın tüm maddelerinin uygulanmasından sorumluydu… Acaba kaç berber 2013 yılından itibaren kanunun yükümlülüklerini yerine getirip maliyetlerine katlanıyordur?
(Kanunun uygulama ve geçiş süreci:
- Kamu kurumları ile 50’den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için 01 Temmuz 2014.
- 50’den az çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için 01 Temmuz 2013.
- Diğer işyerleri için 01 Ocak 2013.)
Biz pratik ve pragmatik düşünen bir toplum olduğumuz için, yasadan korkanlarımızda, bir OSGB (Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi)şirketleri ile anlaştı, sözleşme imzaladı. Usulen bir eğitim aldılar, her ay belirli sürelerde iş güvenliği uzmanı ile iş yeri hekiminin denetimini kabul ettiler. Lakin bazı işletmeler ne iş güvenliği uzmanının nede işyeri hekiminin yüzünü gördü, her şey kâğıt üzerinde mevzuata uy-du-rul-du. Şimdi bir taraf için maliyet diğer taraf için gelir olduğundan, birden, mantar gibi İSGB firmaları kuruldu ve devletten ruhsat aldılar. İSGB’ler için sözleşme yaptıkları yerlerle bağlantılı olarak, ayda belirli bir saat üzerinden doktor ve iş sağlığı uzmanı istihdam etmeleri de gerekiyordu. Bu da onların maliyetiydi. Bu yeni bakir sektörün getirisine güvenip İOGB şirketleri kuran firmalarda devletin bu yükümlülüğü ötelemeleri ve işletmelerin yasanın hilafına bu yüksek maliyetlere katlanmak istememeleri nedeniyle güç durumda kaldılar… Ve ya ücretleri düşürdüler veya sözde sözleşmeler yapmak zorunda kaldılar…
Sözün özü,
1- İşletmelerin geniş kesimi, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunun uygulanmasının maliyetine katlanacak gelir düzeyinde değiller; ölmüş eşek kurttan korkar mı, misali bu kanuna uymayacaklar…
2- Kanuna uymak isteyenlerde, sözde sözleşmelerle düşük bir maliyete katlanacaklar…
3- Büyük firmalar ise kanuna uygun sözleşme yapacaklar ama, işçi üzerinden fayda/maliyet analizi yaparak iş sağlığı ve güvenliği işini savsaklayacaklar…
4- Yine büyük firmalar her şeyi kağıt üzerinde dört dörtlük gösterecek ve işçi ölümlerinin maliyetini SGK (Sosyal Güvenlik Kurumu) üzerinden topluma yıkacaklar…
5- En önemlisi Türkiye İş kazası ve işçi ölümleri konusunda Avrupa birincisi olmaya devam edecek.
Bizde ölen işçilerin ruhlarına “Fatiha” okuyaraktan, ailelerine baş sağlığı dileyerekten, “kader”in, şehitliğin ve fıtratın ne olduğunu tartışaraktan, “Yeni Türkiye” atışmaları teraneleri ataleti bir sonraki toplu işçi ölümlerine kadar uykuya yatacağız…