Mübarek Ramazan ayı, geldi-gidiyor. Ve ne yazık ki; çok uzun yıllardır olduğu gibi, bu yıl da Ramazan’ı buruk bir gönülle geçirdik. Zira ne ülkemizde ne de İslam Dünyasında huzur vardır. Her yer kan gölüdür.
Her tarafta terör hüküm sürmektedir.
Bu yıl olduğu kadar, camileri böylesine boş görmemiştim. Elbette bunda 13 yıldır dinimize en büyük zararı veren AKP’nin /tam anlamı ile iktidara teslim olan Diyanet İşleri’nin /cemaatleri uyutan, amaçsız-heyecansız-suya sabuna dokunmayan vaaz ve hutbelerin vebali vardır.
Nerede o bizim dönemlerimizdeki neşeli/zevkli/hareketli/bereketli Ramazan geceleri? Nerede o/genç (uzun saçlı) kardeşlerimiz?
1- Ülke kan ağlıyor. İşsizlik/fakirlik/devamlı artan (iftar çadırlarına kadar uzanan) yasaklar-baskılar-zulümler-kıyımlar/israf-lüks-saray saltanatları- har vurup harman savrulan kamu kaynakları/hayat pahalılığı/bitip tükenmez algı operasyonları/Silivri’deki kardeşlerimize yapılan zulümler/kul hakkına el uzatmalar vs. herkesi canından bezdirmiş durumda.
2- Diğer taraftan; ülkenin etrafı tam anlamı ile ateş çemberi ile çevrilmiş durumda ve Cumhurbaşkanı, şahsi iktidarı uğruna ülkeyi bu bataklığa sürüklemek peşinde. (İnşallah; komutanlarımız bu günaha ortak olmazlar, direnirler.)
3- İçeride ise; fikir-ifade-inanç-teşebbüs hürriyetleri sıfırlanmış durumda. Can-mal-namus güvenliği tam anlamı ile tehlikede. Ne asayiş kaldı ne hukuk ne yargı. Zulüm, rüşvet, yolsuzluklar, zina, sapıklık, kumar, kaçakçılıklar, uyuşturucu, terör, soygunlar, gasplar, hırsızlıklar, torpil tayinleri velhasıl her türlü suç ve rezalet zirve yapmış durumda.
Diyanet Teşkilatı ise; hala orucu ne bozar, ne bozmaz laflarını geveliyor. Millete geri zekâlı muamelesi yapıyor. Yukarıda sıraladığım günahlara/suçlara/rezaletlere/zulümlere hiç dokunamıyor…
Ve ne yazık ki; Türkiye’yi yönetmek için halktan oy isteyenlerin bu durum umurunda değildir. Verilen sözler hemen unutulmuştur. Herkes politik çıkar peşine düşmüştür. Ve ne yazık ki, (başta Devlet Bahçeli olmak üzere) hepsi Cumhurbaşkanının ekmeğine yağ sürmektedir.
a) Cumhurbaşkanı, TEK ADAM olma amacından vazgeçmiş değildir. Ve hala kanun-nizam-Anayasa demeden bildiğini okumaktadır. Baskıları, yandaş tayinlerini ülkeyi savaşa sokma gayretlerini devam ettirmektedir.
TBMM Başkanı seçiminde (MHP sayesinde) istediğini elde etmiş; kendisine tam anlamı ile bağımlı birini seçtirmiştir. Şimdi de; her dediğine evet diyecek bir koalisyonu kurmanın peşindedir. Ve (Mevlam korusun) başarılı olacak gibi de görünmektedir.
b) Ben, Devlet Bahçeli’yi ve kendisinden ödü kopan, hiçbir zaman iradelerini ortaya koyamayan MHP’li milletvekillerini, hiç anlayamıyorum. Daha ne kadar süre tabanlarına sırt çevirecek, Cumhurbaşkanı’na koltuk değneği olmaya devam edeceklerdir? Acaba gelecek bir seçimde, halkın karşısına nasıl çıkacaklardır? Baraj altına düşmekten nasıl kurtulacaklardır? Bu tarihi fırsatı heba etmenin hesabını nasıl vereceklerdir? Daha bir Meral Akşener’e bile sahip çıkamayışın utancından nasıl kurtulacaklardır?
Hani hesap soracaklardı? Hani mangalda kül bırakmıyorlardı? Ne oldu da çark ettiler söylediklerini yaladılar? (Ben merhum Türkeş’in evladı gibi sevdiği devamlı destek verdiği bir kişi olarak bu soruları sorma hakkını kendimde görüyorum)
Siz bu kafa ile giderseniz; elbette Zarrab’a ödüller verilir. Kaçak inşaatlarına göz yumulur. Diyanet İşleri Başkanı, iktidarın emir kulu olur. İsraflar, suiistimaller, baskılar, zulümler, kanunsuzluklar, sosyal ve ekonomik çöküntü devam eder gider. Uydurma anketler neşredilir durur.
Ve Türk topraklarını savunamayan adaları Yunan’a kaptıran, Süleyman Şah Türbesi’ni de teröre teslim eden birisi TBMM Başkanı olur.
Ya Rabbi ancak sana sığınıyoruz. Ülkemizi koru Ankara’dakilere feraset-basiret-insaf ve vatan sevgisi lütfet…