Yılları saymadım, hüzün ve acıları peşime takılmasın diye. Fotoğraflarda kalsın, asılsın baş ucumda yağlı boya tablo niyetine. Düşmesin, indirilmesin ve öylece dursun.
Yılları saymadım, unutmak istediklerimi tekrar gözlemeyeyim diye. Acı verenler yerinde saysın, neşe ve sevgi gelsin, mutluluk adına. Kader işte, tesadüf dediğimiz hiçbir şey, tesadüf değil. Bilinçdışımız arayıp onu bulduruyor ve ödülünü de biz veriyoruz kendimize ve cezayı da.
Yılların dostluğa ihtiyacı vardı. O yılları saymadım, çünkü bulamadığım ve kederle geçirdiğim günlerde dost canlısı arkadaş. Bana göre, yıllara bir tuhaf baktılar, bana da bir tuhaf. Sindiremedim bu bakışı, çevirdim sayfayı saymadım geçtim. Günlüğüm öylesine sırt üstü kaldı. Kaplumbağa gibi ırganamadı bitti. Okumadım ve kapattım gitti.
Tartışmalarımı resmettim tabloya, yağlı boya ve sulu boyayla. Toplumsal menfaatleri ve düşmanlıkları gelişen savaşları, kin gütmeyi. O yılları anılarıma geçirdim, sayfalar dolusu. Yıla damgasını vuran adileri, gaddarları ve zalimleri. Kendilerini insan sananları. Acımasızca vuruşanları, elde silah ile kurşun yağdıranları.
Acımasızca sahnelerde ün kazanmak için koşturanları. Gaddarca insanları sahneden silenleri.
Düşmanca davranışları, kin güdenlerle gözü dönmüşleri yazdım sayfalar dolusu. Algılamayan, duyularıyla yıllara damga vuranları, acı çektirmeye odaklanmışlara ait yılları saymadım. Saymadım, kötülükle ün kazananları, sildim gitti.
Saymadığım yılların anı defterini karıştırdım, kötülerin menfaatlerini korumak için nasıl rant peşinden koştuklarını gördüm. Sizi şeytan görsün diye bıraktım. Attım elimden anı defterimi bir daha almamak üzere.
Yılları saymadım ve anılarımı sildim gitti.