Nitekim bu etki hayatın gerçeklerinin beyazperdedeki yansıması olan kurgular-karakterler için de geçerli. Bir dönem gözde olanlar, süreç içinde basitliğe dönüşüp gözden düşebiliyorlar mesela. Buna karşılık tıpkı gerçek kişiler gibi beyazperdenin de akılda iz bırakan karakterleri olduğu muhakkak. Nasıl ki, 1995’ten bu yana yıllara meydan okuyarak aynı çılgınlıklarıyla günümüze erişmeyi başaran ‘Bad Boys’ da bunlardan!
Ülkemizde ‘Çılgın İkili’ adıyla beyazperdede yer alan film, Will Smith ile Martin Lawrence beraberliğinden çok başarılı bir performans yakalarken, ikilinin canlandırdığı narkotik şube dedektifleri Mike ve Marcus karakterlerini de sevimlilikleriyle hafızalara kazımıştı adeta. Lakin oldukça hareketli ilerleyen aksiyon öyküsünü, mizah ve dostlukla pekiştiren ‘Bad Boys/Çılgın İkili’nin devamı hemen gelmemişti. Will Smith ve Martin Lawrence’ın da kariyerlerinde mihenk taşı sayılabilecek filmin ikincisi 2003 yılında beyazperdede yerini alabilmişti ancak.
BERABER YAŞARIZ, BERABER ÖLÜRÜZ
Hani atalarımız ‘Har vurup harman savurma’ demişler ya… İşte günümüzde hemen her alanda bu mantıkla hareket edilmekte. Kuşkusuz kurgu dünyası da nasipleniyor bundan. Ama unutmamak lazım ki, bu mantığın sonuçları lehte değil aleyhte gelişiyor çoğu zaman.
Nitekim sinema tarihinde önemli bir yeri olan Hollywood’un yenilikçi senaryo sıkıntısı yaşadığı ve eskilerden medet umma sürecinde olduğu bilinen bir gerçek. Elindeki yaratıcılık potansiyelini peş peşe filmlerle savurarak tüketmenin getirisi midir, yoksa filmlerin yanı sıra internet dizilerinin bolluğunda her türlü atraksiyonu görüp kanıksayan insanlara ilginç gelebilecek konu kalmadığından mıdır bilinmez… Hollywood’un eskisi gibi kayda değer yaratıcılıkta film ürettiği söylenemez. Hal böyle olunca yıllar öncesinden gelen işler yeniden masaya yatırılıp bunlar üstünden ilerleme formülleri geliştiriliyor. ‘Bad Boys’ aksiyonunun 17 yıl aranın ardından beyazperdede boy göstermesinin en özet izahı da bu olsa gerek!
Ancak Hollywood gerçeğiyle ilgili bu tespiti yaparken ortaya konan işlerin hakkını da yememek lazım… Kimi devam filmleri veya yeniden çevirimler eskilerini aratırken kimileri de yıllara rağmen içerik veya karakter tatlarında bir eksiklik yaşatmıyor seyircisine. Nasıl ki, ‘Bad Boys: For Life/Bad Boys: Her Zaman Çılgın’ filmi de ikinci kategoriye girenlerden!
Miami caddelerinde trafiği birbirine katarak yol alan lüks araçla sergilenen müthiş gösteriyle açılışını yapan film, Florida Eyaleti’nin ünlü kentinin görselliğini el işi deri koltuklara sahip spor arabanınkiyle birleştirerek yol alırken, kumsaldaki beyaz zencilerin rehavetli yaşamına da kısaca göz attırıyor seyircisine.
Marcus ile Mike’ın yıllara yenik düşen görselliğiyle karşımıza gelen ‘Bad Boys’un içeriğinden çıkan baş mesaj, ‘En önemli şey ailedir’ vurgusu! Bunu olayların temeline oturtan film, babalığın-dedeliğin güzelliğini saptarken insanların zamanlarının bir bölümünü ailelerine ayırmalarının gerekliliğine de dikkat çekiyor.
SONUÇTA; Goethe’nin ‘Yaşamaya zaman ayırın, zira zaman bunun için yaratılmıştır’ sözündeki mantıkla paralel bir içerik geliştirerek özel yaşamımız için zaman ayırmadan zamanın akıp gittiğini hissettiren… Ve geçmişin hatalarının geleceği iyi-kötü biçimde etkileyebileceğini gösteren… Miami’nin zengin tablosuna karşı Mexico’nun telefon çekmeyen varoşluğunu koyarak kıyaslama yaptıran ‘Bad Boys: For Life/Bad Boys: Her Zaman Çılgın’, gerek içeriğiyle, gerek aksiyonuyla, gerekse mizahi yönleriyle keyifli bir film konumunda.
SONY’nin ‘Bad Boys 4’ için çok bekletmeyeceği ve ‘Bad Boys’ parçasının enerjisini sonraki jenerasyona geçireceği umuduyla… Beraber yaşarız, beraber ölürüz demenin yolculuğunda!