İsa Mesih’ten yaklaşık bin yıl önce, Arya kavimleri ayrışarak bir kısmı Batı’ya göç etti; Parsalar (=Persler) İran’ın merkezine, Madalar (=Kürtler) ise Kermanşah[1] ve Urmiye Gölüne doğru ilerledi. Medler üzerine Tevrat’ta ‘’Madai’’ ismine rastlıyoruz, Yunan, Asur ve diğer komşu ülkelerin yazılarında Med> Mada > Madai isminin bulunması, bu Arya kolunun kökeninin bizden neredeyse 3.500-4.000 yıl önceye dayandığını gösterir. Tarihçi Herodot’un vermiş olduğu bilgilere göre, Med halkı Diyako önderliğinde birleşerek Med İmparatorluğunun ilk temelini attılar; Medlerin altı ana kabilesinden birinin ismi, bugünkü Butî> Botan aşiretinin adına yakındır. Diğer bir kolun ismi ise daha sonra süreklilik arz eden Magu> Magi> Mubez din sınıfısının arkaik sürümü olarak, bugün dahi bölgede din adamlarına buna yakın olarak Melle> Molla denir.
‘’Hangi ülkeye kaçmalıyım? Kaçmak için (yüzümü) nereye dönmeliyim. Onlar beni ailemden ve klanımdan kovdular. Ne ortağı (üyesi) olduğum toplum, ne de ülkenin yalana sapmış yöneticileri bana inandılar. Şu halde seni nasıl inandırayım ey Ahura Mazda?’’ (Avesta, Yasna, 46: 1)[2]
Zerdüşt peygamber Med kavmine mensup olup Urmiye’de doğmuştur; o’na Spitama soylusu Zerdüşt denir, Spitama kabilesine bağlıdır. Tebliğe başladığı zaman, Medlerin ve bölge halkının dini hakkında Avesta’dan bilgiler ediniyoruz. Zerdüşt’ün yalancılık ve karanlıkla andığı bu dinin mensupları Daeva-Yasnacılar, bazı tarihçilere göre bugünkü Yezidi Kürtlerin inanç atalarıdır. Zerdüşt onları Devperest[3] (=devlerin kölesi) olmakla suçlar. Nitekim yeni peygambere iman etmeyen bu topluluk o’nu hicrete zorladılar. Farsların ülkesine giden Zerdüşt, müşfik yürekli Kavi Viştaspa tarafından desteklenir. Zamanla bu Daeva-Yasnacılar yine sahneye çıkar, eski inançlarını Zerdüşt’ün kitabına sokarak tahrif ederler. Avesta’nın en eski metni Gathalarda (=İlahiler) yalnızca Ahura Mazda (=Bilge Rab) övgüsü yer alırken, sonraki metinlerde Mitra’ya övgüler yapılmıştır. Mitra, Yezidilerin de inancında yer alan güneş tanrısı Şems’in eski bir sürümü, aynı zamanda tüm inançlara bir biçimde yansımış olan en eski insanlık kültleri arasında yer alır.
II.
‘’İsa’nın bu âleme gelişinden evvel dinimize putperestlik denirdi. Acemler de dahil olmak üzere Museviler, Hristiyanlar ve Müslümanlar bizim aleyhimize çalıştılar.’’ (Mishefa Reş / Kara Kitap, 25)[4]
Êzîdiliğin tarihi, kara bulutlar altında, açık olmayan bir tarih, oldukça puslu, oldukça kapalıdır; aşağı yukarı bütün tarihler bilinmeyenlere karşılık, sundukları sınırlı ve eksik bilgilerle böyledir, hiçbir tarih açık değildir, her tarih diğer bir tarihi örter. Oldukça kapalı ve gizli, oldukça yoruma açık, yanı sıra bir muammadır.
’Kükreyen Utu (=Güneş), gürbüz boğa,
Gücünü gururla gösteren
Doğu’daki ‘’Büyük Kent’’in (=Ölüler Diyarı) babası
Kutlu An’ın habercisi,
Yargıç, hüküm veren
Tanrıların yerine
Larciverttaşından bir sakalla süslü
Ufuktan yükselen gökyüzüne
Ningal’ın oğlu, Utu’yu,
(tüm evren)’le görevlendirdi.’’ (Enki end Ninmah, 375)[5]
Tekerlek bir defa döndü! Dönen tekerlek hiç durmadı. Teknoloji tarihinde icat edilen ilk tekerlek, tüm teknolojik icatların ilkidir, ilk halkasını oluşturur. Aşağı Mezopotamya’da, bir kaç bin yıl sonra, tarihi başlatan bir olay oldu: yazı. İlk yazılar şekillerden ibarettir ve bir nevi tasvir amaçlıdır, daha sonra simgeler ile semboller hâlinde bugünkü modern alfabelere doğru evirilen bir süreç işlemiştir.
İlkler Aşağı Mezopotamya’da, Sümer Ülkesinde ortaya çıkar. Tevrat’ta buranın adı biraz değişmiş biçimiyle Şinar’dır.[6] İlk yazılarda güneşin anlamı büyüktür. Sümerliler için Utu (=Güneş) önemli bir tanrıdır. Bâbil Yaratılış Destanı’nın muzaffer tanrısı Marduk’un ismi Mâriûtu olarak düşünülmüş. ‘’Güneşin oğlu (Mâriûtu), güneşin oğlu (Mârişamsi)! Tanrıların güneşi!’’ (Enuma Eliş, 1: 101-102) İlahi ve yazılarda Utu daha sonra Şamas’a dönüşür. Arapça’da güneşin adı Şems’tir; Kur’an-ı Kerim’in 114 Suresinden biri de bu ismi taşır, ‘’Güneşe ve parıltısına (=kuşluk vaktine) andolsun!’’ (Şems Suresi, 1) Hz. İbrahim’in önce yıldızlara, sonra ay’a, sonra güneş’e ve en sonunda hepsini hareket ettiren tek bir tanrıya yöneldiği Kur’an-ı Kerim’de önemle vurgulanır. Hz. İbrahim, büyük ihtimalle Babil’de yaşamıştır. Bâbil’de en önemli dokuz tanrı şunlardı, Anu, Ea ve Bel (Eril); Anat, Damkina ve Beltis (Dişil); Rimmon, Şamas ve Sin (Çocuk). Güneş tanrısına adanan bir ilahi,
‘’Ey Tanrı, karanlığın aydınlatıcısı, karanlığın yüzünü yırtıp geçen. Merhametli Tanrı, kendisine boyun eğenleri bağışlayan, zayıfları koruyan. Yüce Tanrılar bakışlarını ışığa doğru çeviriler. Boşluğun baş melekleri, onların her biri senin yüzünü hayal ederler. Sen bütün duaları tek bir kelime olarak yönlendirirsin. Melekler başlarını Güney’de Güneş’e (Şamas’a) doğru çevirirler. Sen neşe ve huzur içinde dinlenirsin. Sen aydınlığın içinde cennetin sınırlarına kadar uzanırsın.’’[7]
Hint-Avrupalılar’ın en eski tanrılarından biri olan Mihr> Mitra> Mithra> Mithras güneş tanrısıdır. Vedalarda sadece bir ilahi güneş tanrısı Mitra’ya adanmıştır (Rig Veda, 3.59)[8] Zerdüşt’ün öz ilahilerinde (=Gathalar) Mithra için ayrılmış herhangi bir bölüm ya da söz bulunmaz, o yalnızca Ahura Mazda’yı (=Bilge Tanrı) kutsar ve överdi. Yanı sıra Avesta’da Mithra’nın yeri oldukça büyüktür. Güneş tanrısına adanan ilahiler ve dualara rastlanır,
‘‘Biz; ölümsüz, ışık saçan, hızlı atlı Güneşe kurban sunarız. Biz geniş otlakların sahibi, sözü doğru, divandan olan, güzel yapılı, bin kulağı ile bin gözü bulunan, yüce biri, geniş bilgiye sahip, yardımsever olan, uyumayan, her zaman uyanık olan Mithra’ya kurban sunarız.’’ (Khorda Avesta, Khwarşed Niyayeş, 6)
Verimlilik ve yardımseverlikle ilişkilendirien Mitra, başmelek Michael’in (=Mikail) prototipi sayılabilir.[9] Romalıların zamanla etkisine girmiş olduğu Mitracılık, Sami dinbilimi ile Aryan inançlarının bir sentezidir; bu sebeple denilebilir ki dünya tarihinde Mitra en uzun tapınılan tanrı ve en üst düzeyde halklar arası kültür alışverişinde ön plana çıkan kült örneğidir. Yaklaşık MÖ: 1800’lerde oluşturulduğu tahmin edilen Rig Veda’da geçen bu isim, MÖ: 1400’lerde Hititler ile Hurriler arasında yapılan barış anlatmasında, Mitra ile Varuna, antlaşmanın şahidi olarak yazılmışlar; bu kayıt, Mitra’nın adına edilen yeminin uluslar arası ilişkilerde oynadığı rol için önemli bir delil sayılır. Kassitlerin güneş tanrısı Metra Mittanilerin güneş tanrısı oldu, Hurri devletinin daha sonra Mittani olarak değişmesi Mitra’dan dolayı olabilir.[10] Bölgede hâlâ kullanılan birçok sözcüğün Mitra’ya yakınlığı dikkat çekicidir. Kuzey Irak’ta Metina bölgesinin adı Mitra’dan kalmış olabilir. Bölgede hüküm sürmüş krallardan Mitrades, Mitrata, bugün Kürtçe’de yerel beylikler için Mîr> Mîran> Mîrhan ya da presnlere ise Mîrza deniyor. Zerdüşti bayramlardan biri Mitraya> Mitregan’dı, bölgede sonbaharda 21 Eylül’de Mitra bayramı kutlanırdı. Nusayrilerde Mihrican bayramının yanı sıra, Yezidilerde Cejna Cema Mêran (=bayram) kutlanır
’Güneş oradan yükseldiği için Ay’ın önüne geçti. Şêşems süsledi memleketi.’’ (Sabah Beyti, 2)[11]
Orijinal ifadesiyle Şêşems (=Şeyh Şems, Şems), Êzîdîlerin yaratılış metni Mishefa Reş’e göre salı günü yaratılır. Günlük hayatın en önemli aktörü Şêşems, güneşin sahibidir; Yezidiler için Kıble’dir, günde üç defa güneşe yönelip dua ederler. Bir kısmı Şaffi olan Şemsikî aşiretinin ana gövdesi Yezidi inancını yaşıyorlar. Şemsikî, şems sözcüğü ile –ikî aidiyet takısından oluşan bir isimdir.
III.
‘’Herkesten evvel Melek Tavus vardı. O kendi öz halkını (Êzîdîleri) ayırmak, hayalden ve karanlıktan kurtarmak için Abd-Tavus’u bu âleme gönderdi.’’ (Kitab-ı Cilve, Dîbace, 1-2)[12]
Allah (=Xuda) birinci gün (Pazar) Azazil adlı meleği yarattı ki bu Melekê Tavus’tur. Azazil’in adı Eski Ahid’in (=Tora, Tevrat) Vayikra kitabında, 16: 8, 10 ve 26 pasajlarında, dört defa anılıyor. İncil ve Kur’an-ı Kerim’de Azazil ismi yoktur. Ancak çölde yaşayan bir cin ya da daha genel anlayışla Şeytanla eşdeğer bir anlam kazanmıştır. Üç semavi dinde lanetlenen şeytan olarak anılan İblis, Yezidilik inancında günah işleyip tövbe eden büyük bir melek olduğundan dolayı o’na Tawusê Melek (=Melek Tavus) derler. Tavuş kuşu kuşların prensi olduğu gibi, Azazil de tüm melekler arasında en büyüğüdür. Dünya çarkı o’nun elinde olup Allah bütün dünya işlerini o’na devretmiştir. Böylece ‘’Ş’’, ‘’T’’ harflerini kullanmak dahi hürmetsizliktir, onlar İblis ve Şeytan kavramlarımı kendi toplulukları arasında kullanmazlar. Dünyanın yaratılışında yer aldığı söylenen yedi meleği temsilen sancaklar vardır; bu sancaklar, Melek Tavus’un figürleri olup, Şeyh Adi’nin divanında yer aldığı söylenen yedi şahşın isimlerini taşırlar ve böylelikle her sancak bir bölgeye nisbet edilerek anılır.
Şerfedîn – Şengal (Sincar)
Ferxedîn – Halep ve Mardin
Siradîn – Van (Wan)
Şems – Tebriz (Tewrêz)
Şêxûbekir – Diyarbakır (Amed)
Nasirdîn – Şêxan
Şems – Koskova[13]
Yedi bölge, günümüz Êzîdî toplumunun ana merkezlerini ya da yeryüzüne dağılım tablosunu gösterir bir harita görevi görüyor; bu topluluğun ana merkezlerinin başında Şengal> Laleşh (Şeyh Adî’nin mezarı), Halep, Mardin> Siirt> Van ve son dönemlerde Rusya, onların merkez bölgelerinden biri olmuştur. Van merkez köylerinin birçoğunda Yezidilerin kalıntıları hâlâ mecvuttur; benim beş yaşından itibaren (çocukluğumda) uzun süre kaldığım merkez köylerden birinin dağ, taş ve çeşme isimlerinde Yezidilerden ve Ermenilerden geriye epey isimler kalmıştı. Nizarê Êzdî, Kaniya File, Kaniya Kafir; gerçekten de bugün Kürt toplumunun coğrafya ve kültüründe bu izler açıktır. I.Dünya Savaşına kadar nüfusun neredeyse yarısı gayr-i müslimlerin ibaretti. I.Dünya Savaşından sonra, Kürtler arasında Ermeni ve Êzîdî adları oldukça olumsuz bir algıya büründüler, savaştan önce elbette bu ayrılık mevcuttu ancak, bu derece olması bir kırgınlığın işaretidir. Günlük kullanılan argolarda dahi aşağılama görebilirsiniz, Xars, Tixak, îzîdî. Örneğin birine File ya da Êzîdî demek, Türkçe’deki Gâvura denk gelir. Bölgede Ermeni, bilhassa Êzîdîlerin soluğunu daha yakından hissedebilirsiniz. Günümüz dünyasında sayıları yaklaşık 200.000 civarı olan Êzîdîlerin tarihi Ermenilerden ve diğer milletlerden farklı bir şekilde, daha içine kapanık ve gnostik> gizli aktı; bu topluluk içerisinde okur-yazarlık günah sayıldı, diğer topluluklardan kız almak ya da onlara kız vermek günah sayıldı, kendilerinden olmayanlara dinlerini açıklamak veya dinleri hakkında bilgi vermek de günah sayılmıştır. Yezidiler, kendi içerisinde birleşik, diğer topluluklardan soyutlanarak ‘’Kapalı Tarihi’’ni oluşturdu. Çünkü onlar Melek Tavus’un özel halkıdır. Yahudilik gibi milli dinlerde dahi soyutlanmanın bu kadarı yoktur. Yahudiler, kendileri dahil tüm insanların Âdem ile Havva’dan geldiğine inanırlar; Yahudi milliyetçiliği dışlamaya dayanmaz, tersine onlar kendilerini Tanrısal mesajı iletmekle görevli bilir, diğer insanlar üzerinde egemenlik haklarının bulunduğuna inanırlar. Yezidilerin milliyetçiliği bir iddiaya dayanmaz. Yezidilikte diğer tüm insanlar Adem ile Havva’dan, kendileri ise Adem ile başka bir kadından gelirler. Böylece diğer milliyetlerin dinleriyle ilgilenmezler. Diğer milliyetler için bir çözüm önerileri yoktur, sadece şunu diyebiliyorlar ‘’Kendi dinine faydası olmayanın başka dinlere faydası olmaz.’’ Din değiştirmek son derece saçma gelir onlara.
‘’Melek Tavus 100 sene bekledikten sonra Allah’a ‘’Ademin nesli nerede, eğer buğdaydan yemeyecek olursa mürüveti nasıl olacak?’’ Allah ona dedi: ‘’Emir ve tedbiri senin eline verdim.’’ Ardından Melek Tavus Adem’e geldi ve dedi ki: ‘’Buğday yedin mi?’’ Adem o’na, ‘’Hayır, çünkü Allah bana yasakladı.’’ Bunun üzerine Melek Tavus o’na şunu söyledi: ‘’Sana yarayıncaya kadar ye.’’ Ardından Adem buğdaydan yedi ve karnı şişti, bunun üzerine Melek Tavus o’nu cennetten çıkarıp yalnız bıraktı ve göğe döndü.’’ (Mishefa Reş, Musul Nüshası, 18)
Tanrı, dünya çarkını (=çerxa dinê) Melek Tavus’un eline vermiştir, yedi meleğin başıdır, o’na meleklerin meleği (=melekê melekan) denir; bu durumda o Adem’e kötülük yapmadı, tersine o’nu yaşama alıştırdı, o’na hayatı öğretti, o’na sahip çıktı. Nisa’nın ilk Çarbamba gününde Melek Tavus yeryüzüne indirildi, Yezidilere sahip çıksın diye; zira o Yezidilerin doğal sahibi kabul edililir. Yezidiler, -semavi dinlerde olduğu gibi- kadir-i mutlak, üstün irade sahibi ve herşeye güç yetirebilen bir Tanrıya inanırlar; Tanrı’nın 3003 ismi arasında en önemlileri Xuda, Yezdan ve Ezda’dır. Herşeyin başında Xuda gelir, o’na bu sebeple Padişah (Pedşa) deniyor. Şeyh Adi ve Melek Tavus için de bazen Padişah sıfatı kullanılır. Xuda tektir, birdir, bilendir, herşeyden münezzehtir. Tanrı’dan sonra Yedi Melek (Heft Melek) gelir; bunlar Izraîl, Mikaîl, Cibraîl, Dirdaîl, Şemkaîl, Îsrafîl ve Ezazîl’dir. Yedi meleğin ismine bakıldığında Müslüman, Hristiyan ve Yahudi kaynaklarında geçen meleklerle aynıdır, Ezazîl (Melek Tavus) meleklerin başıdır; daha evvel meleklerin başı olduğu söylenen Şeytan (Ezazîl) Tanrı’nın isteğine ters düştüğü için kovulmuştur, Kur’an’da bir farkla Şeytan’ın cinnilerden olduğu anlatılır. Ezidilerin Şeytan’ı, son derece erdemli, tövbekâr ve ulu bir melektir.‘’Güçlü Rab dedi ki: Ey Melekler! Ben Adem ve Havva’yı yaratıp onları insan yapacağım ve Adem’in sırrından da Şehr bin Cebr yaratacağım ve aynı şekilde ondan Millet-i Azâzil yani Melek Tavus’un milleti diye adlandırılacak Yezidi milleti türeyecek.’’ (Mishefa Reş, 14)
[14]‘’Havva iki çocuk doğurdu ve bunların soyundan Museviler, Hristiyanlar, Müslümanlar ve diğer milletler oluştu. Ulu soyumuz Şit, Nuh ve Enuş adlı cedlerimizdir ki bunlar yalnızca Adem’in soyundandır.’’ (Mishefa Reş, 21)
[15]Êzîdîler kendilerini en eski Monoteistler sayarlar. Onlara göre Monoteizm bir aşamadır ve Hz.İbrahim onlara Monoteizm’in temel ilkelerini tebliğ etmiştir. Diğer milletler doğal dinden sapmışlar ve her millete bir peygamber gönderilmiştir. Kendileri sapmadıkları için, kendilerine herhangi bir peygamberin gönderilmesine gerek kalmamıştır. Doğal tarihlerinde Kürtçe’nin önemi büyüktür. Çünkü Allah onlarla Kürtçe konuşmuştur; onlar için Kürtçe, insanlığın bir nevi ilk dilidir. Buna rağmen kendilerine Êzîdî demeyi anlamlı bulmuşlar. Genelikle Müslüman olanların Kürt olduğunu, eski geneleğe uyan, kendilerini koruyanlara ve eski dini inançlarını sürdürenlerin Êzdî olduğunu, açıklamaya çalışan bir yaklaşım sergilemişler. Bu hesaba göre, Kürt kavramı yabancıların Kürtlere takmış olduğu bir isim olsa gerek. Gerçekten de Kürtler kendilerine Kürt demek yerine Kurmanc, Zaza, Soran ya da Êzîdî demişlerdir. En eski yazılarda, Sümer, Asur, Yunan ya da Pers milletleri Mezopotamya’dan geçerlerken burada yaşayanlara ‘’Dağ Halkı ya da Kahraman anlamında– Kur-ti, Kardaka, Gerd’’ dediler. Yukarıdaki iki pasaj Êzîdîlerin aynı zamanda tarih bilincini yansıtıyor; her millet kendi mitolojisini –milliyetine üstün nitelikler ve vasıflar atfederek- oluşturmayı sever. Böylece bir milletin bugünkü durumu tarihi menkıbelerle açıklanmaya çalışılır. Eski insanların olayları açıklama metodu (bilimi) mitoloji ve menkıbevi anlatımlarından çıkarılabilir.
Putperest inançlarda şeytan inancına raslamak güçtür. Semavi dinlerin güçlü Şeytan figürüne karşılık hiçbir putperest toplulukta eşdeğer isyankâr ve kötülük abideleri bulunmaz. Çünkü Putperestler arasında kesin çizgilerle mutlak otorite hedef değildir, işler tanrılar arasında bölüştürülür; Yunan Mitolojisinde Prometheus ile Mısır Mitolojisinde Seth semavi dinlerin isyankâr Şeytanını biraz çağrıştırıyorlar. Buna rağmen bunlar birer tanrıdır, biraz oyun bozan ve muhalif takılmışlar sadece. Örneğin Prometheus aykırılığına rağmen insan dostudur, onlar için ateşi çalmıştır. Şeytan’ın prototipi olarak Mısır Mitolojisinde geçen Seth örnek gösterilebilir. Gerek isim olarak (=Seth > Satan > Şeytan) ve gerekse kötü tavırları ile Semitik Şeytanla ortak özelliklere sahip olduğu saptanır.[16] Egemen güçlerin her zaman oldukça güçlü bir rakibi olmuştur; bu rakiplere karşı korunmanın sistematik eğitimi dualizm üzerinde biçimlenir, ustaca ve çaktırmadan tüm rakipler ortak bir kavramla anılırlar. Ahura Mazda karşısında son derece aktif ve hayatın her alanına müdahale bir düşman rakibi olarak Angri Mainyu, büyük Sasani imparatorluğunun ve dolayısıyla Pers-Med ideolojisinin dinsel yansıması olarak kabul edilebilir. Antikçağ’da mutlak otorite bil fiil imparatorlarda olmasına rağmen, henüz bu imparatorlukların ustaca ideolojileri oluşmamıştı. Yanı sıra Eski Mısır’da Seth, Eski Yunanistan’da zincire vurulmuş Prometheus, Çin ve Hint Dinlerinde Yin ile Yang (=zıt kutuplar) bir biçimde bu ideolojik rekabeti telafi ettiler. Ancak özellikle Ortaçağ’ın dinleri olası tüm tehlikeler ve isyanları, kurucu ve yıkıcı unsurların ideolojik zeminini daha usta bir anlatımla aktarmak istediler; nitekim Tevrat bu usta anlatımın en ileri sürümü kabul edilir, çünkü Yahudiler muhalefet ve iktidarla denenmiş oldukça tecrübeli bir millettiler. Babil sürgünündeki din adamları Tevrat’ı tekrar yazdıklarında gelecek nesillerin karşılaşabileceği tüm olası tehlikelerin bir tarih okumasını sunmak istediler. Burada Şeytan düzen yıkıcıdır, yeryüzünde bulunmamızın en güçlü sebebidir. Kadının toplumdaki yeri, erkeğin rolü, tanrı kavramı dahil önemli dinsel prototipler Bereşit’te bulunabilirler. Babil sürgününde, Rahiplerin düzenlediği Bereşit’teki Şeytan, Zerdüşt Peygamberin Angri Mainyu’su karşısında biraz daha güçsüzdür. O daha ziyade hain, oyun bozan, fesat bir tiptir. Potansiyel olarak kötü değildir, yola gelmesi mümkün olabilen bir tiptir. Kendi iradesiyle isyan ettiğinden acınmaya gerek duyulmaz. Oysa Zeus’un adaleti sorgulanabilir, Prometheus’un bazı haklı ve mantıklı önerileri, hizmetleri, haksız gere zincirlenmesi şiirlere dahi konu olmuştur. Tevrat, İncil ve Kur’an-ı Kerim’de bulduğumuz Şeytan oldukça haksız, isyankâr, insana zarar vermeye çalışan, toplumları karıştıran bir fitneci olup –kendisini düşünmeden, ondan kendimizi korunmamız gerektiğini çıkarıyoruz. Peki, Êzîdiler neden tasarlanan yeni düzene ayak uydurmadılar, onlar neden yeni Ortadoğu’nun resmi yaratılış anlatısına aykırı davrandılar, işte bu sorular, yalnızca Êzîdîler hakkında sorabileceğimiz sorulardır.
IV.
Kitaplar
1. Tevrat, İncil ve Hindu Kaynaklarında Hz. Muhammed
Baskı: Gaye Ofset, 2008
Hz. Muhammed’i müjdeleyen geçmiş kutsal kitaplardan alıntıları içeren 30 (otuz) sayfalık bir kitapçıktır.
2. Yeni Yazıtlar: Çöle Düşen Deli
Baskı: Alter Yayıncılık, 2013; ISBN: 978-605-4745-70-8
Varoluş üzerine felsefi ve sosyolojik bir inceleme olup 136 (yüz otuz altı) sayfadır.
3. [17]Kurdname: Ulusal, Sınıfsal ve İdeal Yurtseverliğin Kaynakları
Baskı: Alter Yayıncılık, 2014; ISBN: 978-605-4922-00-0
Kürt Tarihi üzerine araştırma-inceleme olup 80 (seksen) sayfadan ibarettir.
4. [18]Kafdağı’nın Gölgesinde Âlem-i Suğra
Baskı: Hermes Yayınları, 2016; ISBN: 978-975-6130-62-2
İlk bölümü Kafdağı’nın akademik analizi, diğer bölümler bu sembolizm diliyle Bilim, Felsefe ve Din Ekseninde insan varlığını konu edinir, 168 (yüz altmış sekiz) sayfadır.
5. [19]Varoluş ve Ötesi (Kutsalın Tecrübesi ve Vahdet-i Vücûd Felsefesi)
Baskı: Hermes Yayınları, 2017
Varoluş ve Metafizik, Vahdet-i Vücût Felsefesi, Dinlerin Birliği, Peygamberlik ve Velayet gibi çeşitli konuları inceler
.6.Arşiv 2005-2014
Özel Baskı, 2014
Düşünce günlükleri, notlar, denemeler, hikâyeler ve yayınlanan makaleler ile yayınlanmayan kitapları içerir, 585 (Beş yüz seksen beş) sayfa olup Uzun Bir Yolculuğun ürünüdür. Bu arşivin içeriği,
‘’Erken Notlar, İslam Üzerine, Tanrıya Yolculuk, Evrim Üzerine Arayış, Sonsuz Akış, Tanrı Üzerine, Lucy’nin Hikâyesi, Otorite ve Anarşi, Kürt Gerçekliği, Cinsiyet Üzerine, Bilek Gücü: İsyanın Manifestosu, Felsefeye Giriş, Siyahî Notlar, Bildirge, Sapkın Simalar, Karanlıklar, Şiir: Işınlar, Kürt Dosyası, İçrek Yürüyüşler, Saptamalar, İnsan ve Toplum, Heyvika Feyizdar ile Erken İslam (Mekke Hanifleri ve Hz.Muhammed)’dan oluşur, böylece kitap, kitapçık, makale, şiir ve incelemelerden oluşan konu başlıklarından meydana gelmiştir. ‘’
7.İletişim ve Web:
Web: www.metyus.co
G-Mail: ozalpmehmetsalih@gmail.com
[1] Kermanşah > Kurmanc Şehr (=Kurmanc Şehri)
[2] Zerdüşt’ün öz ilahileri Gathalar. Çev: Sıraç Bilgin
[3] Yezidiler için Abade-i İblis, Şeytanperes tabiri kullanılır.
[4] ‘’Le pêşî hatinî Îsa bû êm e ‘alemê diyanetkî ê me peyan digot pûtperest. Yehûd we nesara we islam le gel dîdyatî diyatinî ê me kird ‘ecemîş weha.’’ Yezidîlik, M.Sait Çakar, s.276, Vadi
[5] Mezopotamya Mitolojisi, J.Bottero ve S.N.Kramer, s.198, İş Banbası
[6] ”Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı. Doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde bir ova bulup oraya yerleştiler.” (Bereşit, 11: 1-2)
[7] Babil’in Tarihi ve Babil’de Yaşam, E.A.Wallis Budge, s.150, Onbir
[8] Hinduların Kutsal Metinleri Vedalar, Kürtşat Demirci, s.62, İşaret
[9] Zerdüşt Dini (Unutulmuş Üç Din: Mitraizm, Maniheizm ve Mazdekizm) J.I.Taraporewala, s.187, Avesta
[10] Aleviliğin Kökenindeki Mazda İnancı ve Zerdüşt Öğretisi, Ethem Xemgin, s.43, Berfin
[11] ‘’Ji wê ku roj hilate ji berê mang derhate Şêşims zayîndibû welate.’’ (Beyta Sibê , 2) Tanrı ve Şeyh Adi Kusursuzdur, P.G.Kreyenbroek ve X.Cindî Reşow, s.373, Avesta
[12] ‘’Ewilê pêşî hemu xelqê, Melekê Tawus e. Ew ê ku Abd-Tawus bû êm e âlemê hinart ku qewmê xas ê xwe cewî rizgaryan bike.’’
[13] Êzdiyatî -Oleke hê jî Nenaskirî-, Tosinê Reşîd, s.176, Lîs
[14] Musul Nüshası.
[15] Böylece, Yezidilerin atası Şehr bin Cebr, Adem ile bir Cennet Hurisinden olduğu söylenir. Diğer bütün milletler (=insanlar) ise Adem ile Havva’dandır
[16] Varoluş ve Ötesi, M.Salih Özalp, s.138-143, Hermes
[17] http://www.kitapyurdu.com/kitap/cole-dusen-deli-amp-dine-cole-keti/314770.html&manufacturer_id=165236
[18] http://www.kitapyurdu.com/kitap/kurdname/332592.html&manufacturer_id=165236
[19] http://www.kitapyurdu.com/kitap/kafdaginin-golgesinde-amp-alemi-sugra/405611.html