Tek bir kişinin iktidar hırsı yüzünden, ülkemiz kan gölüne döndü. Ne huzur kaldı, ne de can ve mal güvenliği. Hukuk düzeni, demokrasi, fikir, ifade, vicdan ve teşebbüs hürriyetleri,
zaten yıllardır kayboldu. Ülke teröre teslim edildi. Devlet otoritesi sıfırlandı. İçte ve dıştaki itibarımız, tamamen bitti.
Halkımız, birbirine düşman gruplara bölündü. Biat etmeyen hakkı, hukuku demokrasiyi savunan, kişiler düşman ilan edildi. Devamlı olarak, hakaretlere, iftiralara, baskılara, zulümlere, tehditlere, küfürlere, dışlamalara, suçlamalara maruz bırakıldı.
Şimdi de ciddi ölçüde provokasyonların etkisi ile Türk-Kürt kavgası çıkartılmaya çalışılıyor. Parti binalarına, gazetelere, insanlara, evlere, işyerlerine saldırılıyor. Yakma, yıkma, yaralama, öldürme suçları işleniyor. AKP milletvekili kumandasında saldırılar düzenleniyor.
50 günde, 120’ye yakın şehit verdik. (Şu satırları yazana kadar. İnşallah, başka kayıplarımız olmaz.) Yaralı sayısı belirsiz. İller, ilçeler harap oldu. Ülkenin belirli bölümü işgal altında, sokağa çıkılamıyor, bir ilden diğerine gidilemiyor. Kahraman bordo bereliler devreye geç sokuldu.
Ve hala başkaları suçlanıyor. Sadece laf üretiliyor. Üç yaşındaki yetimlerimiz istismar ediliyor. Şehit yakınları hapse atılabiliyor. Okullar basılıyor, algı operasyonları yapılıyor. Nihayet Silahlı Kuvvetlere insiyatif verildi, yetkiler (sarayın kapı kulu) valilerden alındı. İstihbarat zaafı giderilmiyor. (MİT, muhalifleri fişlemekle uğraşıyor.) TBMM çalıştırılmıyor, komisyonların kurulması engelleniyor. Var mı, yok mu, 400 milletvekili. Başkanlık senaryoları. (Halkın yüzde 60’ı, sizin gitmenizi istiyormuş. Hiç önemli değil.)
Ve sorumlular, suçlarını kabul etmeye yanaşmıyorlar:
1-Suçlular ortadadır. Her şeyi elinde toplamak isteyen Cumhurbaşkanı. Kendisine, kayıtsız şartsız itaat eden Başbakan, Bakanlar, AKP teşkilatları. (Özellikle de Beşir Atalay, Efkan Ala, Bekir Bozdağ, Yalçın Akdoğan, Hakan Fidan vb.) Ve elbette, her zaman ve en kritik anlarda, tam destek veren Bahçeli.
2- İlaveten; inançlarını dünya çıkarları için feda eden, vicdanını-Allah (cc) korkusunu-vatan ve insan sevgisini-tüm milli/dini/manevi değerlerini, terk etmiş olan, güya muhafazakâr kesim. Burnunun ucuna kadar harama ve şirk günahına bulaşmış olanlar.
3- Her türlü yalanı, iftirayı, putlaştırmayı amaç edinmiş, çıkarcı medya grubu.
4-Koltuk uğruna, her türlü emri ifa edenler. Ülkenin terör örgütünce silah ve patlayıcı deposu haline getirilmesine; işgal edilmesine göz yumanlar.
5- En önemli tehlikelerden biri de: AKP İktidarının dar görüşlü olmasıdır. Vizyon sahibi olmamasıdır. Olaylara doğru teşhis koyamamasıdır;
a) Mevcut tablo, bir Türk-Kürt olayı değildir. Şu anda yaşanan bir Türkiye-ABD savaşıdır. Elbette ABD direkt olarak ortada görünmez, maşaları kullanır. PKK-PYD-İŞİD hep bu kesimin (ABD-İsrail-Almanya-İngiltere ve diğer AB ülkelerinin) maşası ve taşeronudurlar. (Kurtuluş Savaşında da aslında İngiltere ile savaştık. Ama taşeron Yunanistan idi.)
b) Herkesin bildiği BOP Projesi (Büyük İsrail Projesi) aleni olarak, bölgemizde uygulanmaktadır. (Cumhurbaşkanı da, bu projenin eş başkanı olmakla övünmektedir.)
c) PKK’ya silahları veren kimlerdir? ABD-Almanya-Rusya vs. Diğer bazı ülkeler de Türk düşmanlığı ve iktidarın vahim hataları sebebiyle destek olmaktadır. (Yunanistan-Ermenistan-İran-Irak-Suriye-Barzani vs.)
d) Ülkemize karşı tam anlamı ile bir evanjelist-Siyonist saldırısı vardır. Kabalaya göre İsrail için son hedef yani EDON-Türkiye’dir.)
e) PKK’ya teknik desteği ve eğitimi İsrail ve ABD vermektedir. (Nitekim ilk Dağlıca saldırısında da paralı ABD askerlerinin varlığından söz edilmişti. Son saldırının da bunlarca planlandığını düşünüyorum.)
f) Su savaşlarının 2020’de Fırat-Dicle bölgesinde başlayacağını sık sık söyleyen ve parçalanmış Türkiye haritaları basan da ABD’dir. Yine; ülkemizde Alevi-Sünni kavgası çıkartmak için en fazla gayret gösteren-para harcayan-Hz. Ali’siz (RA) Alevilik fikrini işleyen ülke de Merkel’in Almanyası’dır.
g) Türkiye’yi yönetenler özellikle de komutanlarımız HAARP Teknolojisine ağırlık vermelidirler. Bu teknoloji ile deprem yapılabilmekte, uzaktan zihinler kontrol edilebilmekte, iklime müdahaleler gerçekleştirilebilmektedir. İletişim engellenebilmektedir.
Dağlıca baskını günün hava şartları, aynı anda bölgede üç depremin olması tesadüf olabilir mi? Bağlantılar da kesilmemiş midir?
Cep telefonları, internet bağlantıları, tüm elektronik araçlar, verici istasyonları, gökteki uydular, hep bu amaç için kullanılmaktadır. Türkiye de bu saldırının en önemli hedeflerinden biridir. (Bir taraftan da, siber saldırılara, kur savaşlarına, algı yönetimlerine muhatap oluyoruz.)
Hiç merak etmiyor muyuz? Nereden çıktı bu kadar; beyni yıkanmış-kendisi gibi düşünmeyenleri düşman sayan-saldırgan-hak hukuk tanımayan-kula kul olan-çıkarcı-din istismarcısı tipler?
Nasıl oldu da; tek bir kişi tüm ülkeye hâkim olabildi? Hukuk ve demokrasi düzenini yok edebildi? Bu kadar yolsuzluklara, başarısızlıklara, zulümlere, teröre rağmen bu kadar oy alabildi. Tüm kurumları devre dışı bırakabildi? Toplumu böylesine korkutabildi?
Ben bu tablonun normal olmadığına inanıyorum. Ülkesini sevenlerin bu konuya eğilmesini istirham ediyorum. Başta ODTÜ, İTÜ, Bilkent, Boğaziçi, Gediz, Hacettepe ve İleri teknoloji Enstitüsü olmak üzere; tüm üniversitelerin bu konuyu incelemelerinin gereğini ifade ediyorum.
Mesela: nasıl oldu da Türkiye’nin elektrik üretiminin yüzde 70’i 15 saniye içinde çöküntüye uğratıldı?
1.Dünya Siber Savaşı’nın başladığını idrak edelim. ABD-Çin-İngiltere-İsrail gibi ülkelere dikkat edelim.
Ancak öncelikle terörü yok edelim. Mesela başarısını, vatan sevgisini fazlası ile ispat etmiş; ancak haksız yere mağdur edilmiş, kıyıma uğramış, tecrübeli asker ve polislerimize tekrar görev verelim. Bu çok büyük potansiyeli devreye sokalım. Sarayda ve lüks harcamalarda israf edilen kaynakları: polis ve askerlerimize tahsis edelim. Gerekli teçhizatı sağlayalım. (Çelik yelek, zırhlı araç, kalekol vs. vs.)
Ve birazcık vatan sevgimiz varsa; başarısızlığımızı kabul edip, iktidarı bırakalım…