İslamın temel amacı; güzel ahlak ve ‘iyilik’tir. Her şeyi yoktan var eden Yüce Allah bizlere sonsuz nimetler bahşetmiştir. Hangimizin davranışın daha ‘iyi’ ve doğru olduğunu görmek için ölümü ve hayatı yaratmıştır.
İnsan, kendine verilen imkânlar ölçüsünde bu iyilik hareketinin gönüllü bir parçası olmalıdır. İyiliğinin yeryüzüne hâkim olması için eliyle, diliyle ve fikirleriyle hareket edip faydalı düşünceler üretmelidir. Bu anlayışa sahip olan her Müslüman; yaşadığı çağda ve her ortamda iyiliğin, barış ve huzurun aktif bir temsilcisi olacaktır. Zira Yüce Allah; hayatımızın rehberi olmak üzere bizlere gönderdiği Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde ‘iyilik’ kavramına yer ayırmış; emir, yasak, tavsiye ve teşvik edici müjdelerle iyiliğin temsilcisi olmak isteyenlere yol göstermiştir.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de; “… İyilik ve yanlışlardan korunma konusunda birbirinizle yardımlaşın; günah ve haksızlıkta birbirinizle yardımlaşmayın…”
buyurarak iyilikleri çoğaltmak için el ele verip ortak hareket etmemizi emretmektedir.
Yüce Rabbimiz şartlar ne olursa olsun; “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü engelleyen bir topluluk bulunsun…emriyle de yeryüzünde iyiliğin çoğalmasını sağlayacak örnek insanların her dönemde var olması gerektiğinin önemini ifade etmiştir.
Yüce Rabbimiz; iyilikle kötülüğün bir olmadığını, kötülükleri en güzel hareket ve eylemle uzaklaştırmak gerektiğinin önemine dikkatlerimizi çekmiş; en küçük bir yardımı bile esirgeyip iyiliğe engel olanları sert bir şekilde eleştirmiştir.
Rabbimiz iyiliklerin karşılık beklemeden yapılması gerektiğini de beyan eder. ufak da olsa- yapılan herhangi bir iyiliği karşılıksız bırakmayacağını bildirir. Aynı zamanda; iyilik yapanların mükâfatlarını arttıracağını, iyilikte bulunanları mükafaatlandıracağını ve bu sevgisinin bir karşılığı olarak kullarına içerisinde ebedi kalacakları cennetler bahşedeceğini müjdeler.
Kendisi de bir iyilik peygamberi olan Hz. Muhammed (s.a.s.) de hangi davranışların iyi hangi davranışların kötü olduğunu tespit edebilmenin vicdanımızın sesini kısarak değil, vicdanımızın sesine kulak vererek mümkün olabileceğini ifade eder: “İyilik, gönlünü huzura kavuşturan ve içine sinen şeydir. Kötülük ise -insanlar aksini söylese de- gönlünü huzursuz eden ve içinde bir kuşku bırakan şeydir.”buyurur.
Yine rahmet peygamberi (s.a.s.) karakteri güçlü bir insan olabilmenin ölçüsünü şöyle açıklar: “İnsanlar iyilik yaparlarsa biz de iyilik yaparız; zulmederlerse biz de zulmederiz” diyen zayıf karakterli kimseler olmayın! Bilakis, iyilik yaptıklarında insanlara iyilik yapmayı, kötülük yaptıklarında ise onlara zulmetmemeyi içinize (bir ilke olarak) yerleştirin.”
İyiliğin yegâne kaynağının Allah olduğunu ve her bir iyiliğin Allah katında fazlasıyla karşılık göreceğini hiçbir zaman unutmayalım. İyi bir insan olmanın kendi sorumluluğumuzda olduğunu, iyi bir insan olmadan da iyi bir kul olamayacağımızı aklımızdan çıkarmayalım.
İyi konuşmanın iyi düşünmeyi, iyi düşünmenin iyi hissetmeyi, iyi hissetmenin iyi davranışlar sergilemeyi beraberinde getireceğine yürekten inanalım. Her günün sonunda vicdanlarımıza; “Bugün insanlık için ne iyiliği yaptım?”, “Bugün Allah için ne yaptım?” sorularını sorarak kendimizi hesaba çekelim.
Kutlu peygamberin ümmeti olarak kötülüklerin, şikâyet ederek değil, iyiliği yayarak kötülüğü önleyebileceğimizi unutmayalım. Yüce Rabbimizin “… bu dünyada iyilik yapanlar mutlaka iyilik bulurlar…” buyruğuna güvenerek, iyiliğin yeryüzündeki temsilcileri olma kararlılığımızı daima zinde tutalım. “Allah’ım! bizi iyilik yaptığı zaman sevinç duyan, kötülük yaptığı zaman da bağışlanma dileyen kullarından eyle!..” Amin!
(Kaynak: DİTİB Hutbeleri)