Bizim buralarda gökkuşağına yeryula denir.
Rüyanın ruhu manasına da gelir.
Öğretmenlerim, dedelerim İstanbul’u
Sanki bize rüyaların şehri gibi anlatırlardı.
Biz de küçüklüğümüzden beri hep
İstanbul hayali ile yaşadık.
İlk defa İstanbul’a gidiyorum.
Otobüsün sol camından etrafı izliyorum;
Saniyelerin çizdiği resimleri seyrederek.
Bıyıklarım yeni terlemişti;
Ne uzun saçlarım vardı.
Rüyalarımın şehrine varmak üzereydim ki
Birden o yeryulaya benzeyen,
Her renkten ışıkların yanıp söndüğü,
Altından martıların geçtiği,
Vapur düdüklerinin çaldığı,
Mavi bir yılan gibi kıvrılan,
Boğaz,
Burası demek!
Ya öğretmenlerimin, tarih anlatırken,
Halide Edip’in Kurtuluştan önce,
O meşhur nutku okuduğu yer,
Sultanahmet.
Kubbeler, göğe füze gibi dikilen minareler,
Müzeler.
Topkapı sarayı, sanki içine, rüyanın ruhunu gizlemiş!
Ya Ayasofya;
Haçtan hilale dönmüş.
O çınar ağaçlarının;
Dünyanın dört bir yanından gelen,
Her renkten her kültürden insanları serinleten gölgeleri.
Haydarpaşa!
Aaa! O resmini çizdiğim kız kulesi karşımda,
Güneş bir taç gibi duruyor başında,
Bana hoş geldin dercesine.
Rüyaların ruhu İstanbul,
Yeryula gibi karşımda duruyor,
Cennetin penceresinden
Bana el ediyor.
Yusuf Yılmaz