1- 2020 yılında devreye alınan elektrik santralleri ile kurulu güç 91 bin 312’den 95 bin 560 megavata çıkarak yüzde 5 oranında artmıştır. Türkiye’de 2020 yılında devreye alınan yenilenebilir enerjide kurulu güç 4 bin 200 megavat oldu. Söz konusu kapasitenin yaklaşık 2 bin 500 megavatını jeotermal santralleri oluşturdu. 2020 yılı Ocak-Kasım döneminde faaliyete başlayan elektrik santrallerinde kurulu gücünün tamamına yakını yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlandı. Bu dönemde devreye alınan enerji santralleri içerisinde kömür ve doğal gaz yer almadı.
a) 2010 yılında elektrik üretiminde yüzde 46.5 pay alan doğalgazın payı 2020 yılında büyük ölçüde azalarak yüzde 22.7’ye inerken (2019 yılı yüzde 18.59) 2010 yılında elektrik üretiminden yüzde 1.7 pay alan rüzgar, güneş ve jeotermal enerjinin payı ise yüzde 15’e çıkarak yaklaşık 9 kat artmıştır. Aynı dönemde hidroelektrik santrallerin elektrik üretiminden aldıkları pay yüzde 24.5 iken kurak geçen 2020 yılında yüzde 25,6’ya yükselmiştir. (2019 yılı yüzde 29,22)
b) Elektrik üretiminde hidroelektrik, rüzgar, güneş ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının ağırlık kazanması ithal bir kaynak olan doğal gazın elektrik üretimindeki payının son yıllarda düşmesinde önemli etkisi oldu. Ülkemizin yenilenebilir enerji kaynaklı santrallerin kurulu gücü 48 bin 500 megavata ulaştı. Bu kapasitenin 2021’in ilk yarısında 50 bin megavatı geçmesi bekleniyor.
c) Ülkemiz; elektrik üretiminde hidroelektrik, rüzgar, güneş ve jeotermal gibi zengin yenilenebilir enerji kaynaklarına sahiptir. Türkiye enerji talebinin büyük bir bölümünü güneş ve diğer yenilenebilir kaynaklardan karşılayabilir. Coğrafi konumumuz gereği güneş enerjisinde, en şanslı ülkelerden biriyiz. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanan, Güneş Enerjisi Potansiyeli Atlası’na (GEPA) göre Türkiye’nin yıllık toplam güneşlenme süresi 2 bin 741 saat, kurulu kapasitemiz ise 6 bin 295 megavattır. Almanya’da yıllık 1600 saat güneşlenme süresi karşılığında kurulu kapasite 46 bin megavattır. Buna göre güneş enerjisinden 35-40 kat daha fazla elektrik enerjisi üretme potansiyeline sahibiz.
2- 2017 yılında Suudi Arabistan’da düzenlenen 300 megavat kapasiteli güneş enerjisi ihalesinde kilovat başına verilen fiyat, 1,79 dolar/cent, İtalyan enerji şirketi ENOL tarafından Meksika’da kurulacak iki güneş enerji santrali için verilen fiyat ise 1,77 dolar/cent’tir.
a) Gelişen teknolojiye paralel güneşten elektrik enerjisi üretme maliyetlerinin gelecek yıllarda yüzde 60 oranında düşerek, 2023 yılında kilovat birim maliyetlerinin 1 dolar/cent’in altına ineceği öngörülmektedir. Ülkemizin herhangi bir nükleer elektrik arz ihtiyacı yokken, 2-3 dolar/cent maliyetle güneşten elektrik üretmek mümkünken, Ruslar tarafından Mersin Akkuyu’da kurulacak nükleer enerji santralinde üretilecek her kilovat enerji için 12,35 dolar/cent alım garantisi verilmesinin mantığını anlamak mümkün değildir.
b) Rüzgar enerjisinde kurulu kapasitemiz 8 bin 741 megavat, teorik kapasite ise 115 bin 329 megavattır. Rüzgar enerjisinden çok daha fazla elektrik enerjisi üretme potansiyeline sahibiz. Hidroelektrik santrallerde halihazır durumda kurulu kapasitemiz 28 bin 571 megavattır. Hidroelektrik santrallerde kurulu gücü iki katına çıkarma imkanına sahibiz.
c) Gelecek 15-20 yıllık süre içinde ihtiyaç duyacağımız elektrik enerjisini daha ekonomik maliyetlerle yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlama imkanına sahipken, AKP iktidarının Konya’dan Afyon’a; Eskişehir’den Trakya’ya en verimli ovalarda tarımsal üretimi bitirecek, büyük çevre sorunlarına neden olacak, kömüre dayalı termik santraller kurma konusundaki ısrarını anlamak da mümkün değildir.
3- Elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artması ile büyük bir kazanç ortaya çıkmaktadır. Ancak bu kazanç tüketici konumunda olan vatandaşlara yansıtılmamaktadır. Günümüzde üretilen elektriğin yarısı sıfıra yakın girdi maliyeti olan hidroelektrik, rüzgar, güneş ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından üretiliyor. Bunun yanı sıra dünyada ham petrol fiyatlarına bağlı olarak doğal gaz fiyatlarının yarı yarıya azalmış olmasına karşılık, AKP iktidarının uyguladığı yanlış enerji politikaları nedeniyle 2017 Ocak ayında 0,4 TL/KW olan elektrik birim fiyatı 4 yıl içinde yüzde 100 oranında artarak 0,8 TL/KW’a çıkmıştır. Aynı süre içinde ülkemizde tüketici fiyatlarındaki artış oranı ise yüzde 72,56 olmuştur. Söz konusu süre içinde elektrik fiyatlarındaki artış oranı enflasyonun artış oranının yüzde 27,4 üstünde gerçekleşmiştir.
a) AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında ülke genelinde elektrik üretiminde kurulu gücün (21 bin 58 MW) yüzde 66’sı üretimin (77 bin 332 GWh) yüzde 60’ı kamuya aitti. 2021 yılına gelindiğinde kurulu güçte kamunun payı yüzde 20,8’e, üretimde ise yüzde 15’e gerilemiştir. AKP iktidarı döneminde elektrik üretimi için kayda değer bir yatırım yapılmadığı gibi, kamuya ait elektrik santrallerinin büyük bir bölümü özel işletmecilere satılmıştır. Geldiğimiz noktada elektrik enerjisinin yüzde 85’ini özel işletmeciler üretmektedir. Özel işletmeciler yatırımları için kayda değer bir öz kaynak kullanmadılar. Yatırımlarının tamamına yakınını banka kredileri ile yaptılar ve elektrik enerjisi üreten şirketlerin bankalara olan borçları 47 milyar dolar oldu. AKP iktidarı özel işletmecilerin bankalardan borcunun geri ödenmesini garantilemek için, elektrik fiyatlarına enflasyonun üstünde zam yapmakta ve dolaylı olarak özel işletmecilerin banka borçları milyonlarca tüketici tarafından ödenmektedir.
b) Devlet otoritesinin eksikliği, özel dağıtım şirketlerinin başarısızlığı nedeniyle, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yüzde 70’e kadar çıkan kaçak elektrik kullanımının bedeli, hiçbir sorumluluğu ve ilgisi olmadığı halde “Dağıtım Hizmet Bedeli” adı altında tüketicilere ödetilmektedir. Günümüzde milyonlarca tüketici, artan fiyatlar nedeniyle elektriği kısıtlı kullanmaya başlamış ve elektrik borcunu ödeyemeyen yüz binlerce tüketicinin ise elektriği kesilmiştir.
Uyarı: Boğaziçi Üniversitesi’ndeki olayların ciddiye alınması şarttır. Provokatörler; olayları kışkırtmakta, yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. Müslümanların gözünün bebeği Kabe’ye yapılan saygısızlık, tam anlamı ile şerefsizlik ve ihanet örneğidir. Hiç kimse bu hainlere sahip çıkmamalıdır.