Çocukluk yıllarımda siyah beyaz televizyondan hatırlıyorum.89/90’larda siyaset, mizahla iç içeydi. “Demirel, Ecevit, Erbakan” rekabetini şimdiki gençlerin görmesini çok isterdim. Günümüz siyasetinden midem bulanır oldu. Babamın ajans izleme kültürü hepimize bulaşmıştı. Seçim arifesinde bir gazetecinin Süleyman Demirel’e; “Sandıktan ne çıkar Sayın Başbakan?” sorusuna “Ne girerse, o çıkar” Yine Basın toplantısında “Efendim, neden İngiliz Dış İşleri Bakanı’nın elini sıktınız?” diye soran gazeteciye cevaben “Neresini sıkacaktım kardeşim?” ironi yanıtlarıyla kendisi de tebessüm ederdi.
Ne yazık ki günümüzde hakaret dili kullanılıyor. Rahmetli Demirel Başbakan olduğu yıllarda Antalya’da deniz sahilindeki küçük bir ilçesinde vatandaşın biri, bir kahvehanenin ortasında Demirel’e açıkça sövüp saymış. Başbakan olduğu için o zamanki Ceza Kanunu’na göre, savcı re ’sen soruşturma başlatmış. Buna hukukta “madde-î mahsusa suretiyle hakaret” deriz. Ağır hakaret olduğu için takibat açılmış, adam suçüstü haliyle yakalanmış ve içeri atılmış. Demirel her sabah gerek Başbakanlık gerekse Genel Merkeze geldiğinde ilk beni çağırır, davalarla ilgili gelişmeleri sorardı. Çünkü davalardan çok canı yanmış. İlk önce bunları öğrenir, işlerine salimen başlamak isterdi.
O gün partide Özel Kalem Müdürü Talat Bey Demirel’in beni çağırdığını iletti, gittim.
“Önemli bir şey var mı?” diye sordu.
Ben de “Önemli bir şey değil, ama sadece bilgi arz etmek istiyorum. Antalya’nın bir ilçesinde vatandaşın birisi kahvehanede size hakarette bulunmuş, ağır — galiz sözler söylemiş. Vatandaşı tutuklamışlar. Mahkeme ‘şikâyetçi misiniz?’ diye soruyor” diye durumu kendisine açtım. “Bu hâkim ve savcı arkadaşlar da bazen kantarın topuzunu kaçırıyorlar. Başbakan’a hakaret etti” diye bir vatandaş tutuklanır mı?
Biz burada oturuyoruz, haberimiz olmuyor.
Durup dururken bir ülkenin vatandaşı Başbakanına sövmez. Yaptığımız uygulamalarla kim bilir adamı nasıl bunalttık ki, canını sıkmışız ki bize galiz küfürler etmiş” dedi.
Ve bana dönerek,
“Hemen Antalya’ya, o ilçeye git ve o vatandaşı hapisten çıkar, tahliye et gel. Sevaba girersin” dedi.
Bu kadar adildi. Güç zehirlenmesi ve ego duyguları tamamen yoktu. Anahtarda mühürde bende dememişti çağlarda yaşım küçük olmasına rağmen hatırlıyorum siyasi liderlerin karikatürü çok çizilirdi. Akşam ajansında kendileri karikatürleriyle ironi yaparlardı. Esprili devlet adamlarını özlediğimi fark ettim.
Geçenlerde bir dostum bana televizyonda haber programı izlemediğini söyleyince çok tepki verdim. Ülke ve Dünya hakkında bilgiyi haberlerden dinlemek gerekir diye ısrarla dile getirdim.14 yaşındaki bir çocuğun rızasıyla dedikleri tacizinimi, Narin olayında açıklanmayan gizemlerimi, Bolu Kartal Kaya’da yanan bebe ve insanlarımı hatta 6 Şubat yaklaşıyor yapılmayan evler mağdur edilen insanları izlemeye yüreğim dayanmıyor dedi.
Siyasi nezaketi özledik. Bir partiyi destekleyenler yandaş, taraf veya terörist diye anılmayan dönemlerdi.
Merkez sağ Demirelci, Sosyal demokratlar Ecevitçi, Ülkücüler Türkeşçi, Muhafazakârlar ise Erbakancıydı…
Eskinin Siyasetini Yeni Yüzyılda görmek toplum olarak hakkımız.
Herkesin siyasi ideolojisi var. Önemli olan karşılıklı sevgi ve saygı çerçevesinde farklı renklerle bir arada bulunmayı başarmak.
Geçmişte olduğu gibi…