Üç gündür hayalimin parasıyla, çarşı pazar geziyorum. Geziyorum fakat sıkıntıma bir türlü çare bulamıyorum. Aksine ruhum daralırken, kâbusu yaşıyorum.
Son Türk parası, uzun süre daha cebimde kalacak sanıyordum. Çünkü çok özel anısını taşıyorum. Tedavüle çıktığında nişanlanmıştım. O parayla nişanlıma, altın kolye ve yüzük almıştım. Geçen zamana geri dönüp bakmıyorum ama aldığım altınlara karşılık, bugün (elindeki poşeti kaldırdı) on lirayla, yedi tane mandalina alabildim, dedi.
Komşuma sokakta rastladım, buğulanmış gözlerinin altı kararmış ve sarkmıştı. Yüzündeki kırışıklıklar, tren hatları gibiydi. Elleri titriyordu. Esintinin etkisiyle saç telleri birbirine değmeden savruluyordu.
“Emekli oldum gör hâlimi,” derken poşeti tekrar kaldırdı ve “Varlığımı sürdüremiyorum,” dedi. Hayat, benim için hiçbir mana ifade etmiyor. Çünkü ondan, artık zevk alamıyorum. Sevgi, saygı ve güven duygumu kaybettim. Aldığım solukta istek ve arzularımın, depreşmesine karşılık, elimden hiçbir şey gelmiyor. İnanın ki, kendime yük oldum. Üzüntümün kaynağı belli çözüm başkalarının elinde. Kâbusu yaşarken bile teselli bulamıyorum.
Yirmi yıllık montum ve ayakkabım simgem hâline geldi. Devlete otuz yıl çalışmamın karşılığı, “Simge” oluşması mıdır?
“Son Türk param,” diyorsunuz. Bu ne anlama geliyor? diye komşuma sordum.
Yılların memuru, gözlerinin sulanmasını gizleyemedi. Anlamı; “Türk parasını kullanma demektir.” Bu topraklarda üreten ve çalışan bir insana; üretme ve çalışma yatmana bak demek, canın çıksın ile aynı manadadır.
Yaşıyorsan, yeter daha üretemem, yerine daha fazla üreteceğim, demelisin. Topluma ancak böyle yararlı olabilirsin. Yenileşmeye yönelik değişimi isteyeceksin.
Komşu, “Sevgiyle yola çıktım. Yerle gök arasında, insanlığa ruhumun güzelliğini aktarmaya çalışıp zamanı çok iyi kullanıp görevimi bitirdim,” dedi. Biraz durdu baktı, kafasını salladı ve şirin toprağımda, serabı yaşadım. Karanlıkta yolunu kaybetmiş, bir gezgin gibi son Türk param ile yedi mandalinayla hayallerimi süsleyip gururla evin yolundayım.
Ülke ileri medeniyet seviyesine yücelsin diye yıllarca didindim. Hukuk ve adalet için çalıştım. Sosyal devlette özgür düşünebilen insanlar yetişmesi için de büyük gayretler gösterdim. Buna rağmen kısır bir döngüye girilsin kavga eksik olmasın, ancak yedi mandalina alabilmek için mi geceyi gündüze kattım.
Sosyal devlet olacağımız yerde, kadını insan yerine koymayan, teröristlerin ağırlandığı bir yönetime sahip olmak istemiyorum.
Komşunun ellerinin titremeye devam etti, soluk alışverişi hızlanırken, dili de dönmedi. Ruhum ters yüz oldu. “Yedi mandalina alabildim, ne diyorsun,” diyebildi.
“Meçhule giden bir gemideyiz fakat farkında değiliz, dedi.