Muhsin Yazıcıoğlu, Mamak cezaevinde 7,5 yıl tutuklu kalmış, bunun 5,5 yılını hücre
cezasıyla tamamlamıştı. Biz Mamak’da Doğu Perinçek’in avukatlığını yaptığımız yıllarda
Mamak’da Alparslan Türkeş, Hasan Esat Işık’ın oğlu Yusuf Işık gibi yüzlerce kişi de tutukluydu.Yazıcıoğlu’nun 5,5 yıl hücre cezasını tutululuk sırasında çekmesini hukuken
anlamamız mümkün değildir. Dünyanın hiçbir yerinde tutuklular 5,5 yıl süreyle hücrelerde yat
ırılmamaktadır. İhtilal İdaresi Yazıcıoğlu’na böyle bir cezayı reva görmüştü! Sadece Yazıcıo
ğlu mu adaletsizliğe ve haksızlığa uğramıştı. Ne gezer. Ali Sirmen’den Turgut Kazan’a
kadar Abdullah Baştürk’e kadar düzine düzine insanlar kendilerine sayıyla verilmemiş gibi üç, beş, yedi yıl tutuklu kalmışlar sonunda kendilerine beraat denmişti. Ve o kadarlıkla
yetinilmişti. Kusura bakmayın, özür dileriz, çok yattınız büyük haksızlığa uğradınız,
sözünü söyleyen tek bir devlet yetkilisi, görevlisi çıkmamıştı, yattıklarıyla kalmışlardı.
Türkiye’de nasıl adalet ki bu insanın suç işleyip işlemediğini yedi, sekiz, dokuz yıl yarg
ılanmasına ve cezaevinde tutuklu bırakılmasına rağmen anlayamıyorsunuz! Bir türlü sonuca
vardıramıyor ve insanları adeta telef edilmiş ve perişan olmuş durumda tahliye ediyorsunuz.
Bir gün yargı kendisine verilen büyük primlerin ve gösterilen büyük saygının ve tenkitten ve
irdelemeden uzak çalışmalarının, hakkını tam vermiş midir vermemiş midir, bunun
sorgulanmasıyla mutlaka bir gün karşı karşıya kalacaktır ve kalmalıdır.
Yazıcıoğlu helikopter kazasıyla kimine göre şehit olmuştur, kimine göre rahmetli olmu
ştur, onu da Tanrı yanıtlamıştır. Ancak kendisinin İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy’un
İstanbul’daki Taceddin Dergâhı’nın bahçesine defnedilmesi olayında şimdi bir sıkıntı ya
şanmaktadır. Yazıcıoğlu’nun buraya defnedilmesi Bakanlar Kurulu’nun kararnamesine bağlı
bulunmaktadır. Çok kısa zamanda Bakanlar Kurulu kararının alınması mümkün olamamış,
sanki tamamlanmış gibi ve her halükarda imzalar alınır düşüncesiyle Taceddin Dergâhı’nın
bahçesine defni yapılmıştır. Şimdi Bakanlar Kurulu’na bu defin kararnamesi sevk edilmiş
ancak Bakanlardan Turizm ve Tanıtma Bakanı Ertuğrul Günay’ın imzalamadığı görülmüştür.
Ertuğrul Günay bunu “Ben Yazıcıoğlu’nun defnine izin veren kararnameyi imzalasaydın
o zaman vatan ve İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy’a karşı saygısızlık etmiş
olurdum, bunu hazmedip içime sindiremedim bunun için bunu imzalamıyorum, vicdan
ım bana bunu emrediyor”sözleriyle kendisini savunmuştur.
Türk Hukukunda ve siyasetinde boşa atılan imzalarla çok kararnamelerin doldurulup,
mevkii muameleye sokulduğu bilinmektedir, bu yaygındır. Tüm siyasi dönemlerde bu daima
yapılagelmiştir. Bakanlar çok sayıda kararname olacak belgeleri baştan boşa imzalayarak Ba
şbakana sunarlar. Büyük bir güven karşılığı verilen bu imzalar zaman zaman çeşitli olaylarda
Başbakan tarafından doldurularak yürürlüğe sokulur. Şimdiye dek bundan herhangi bir sıkıntı
ve problem yaşanmamıştır. Hatta o kadar ileri gidilir ki kabineye tayin edilen Bakanlardan
tayin sırasında boşa atılmış imzalı kâğıtlar alınarak, daha sonraki yıllarda hükümetten istifaları
ve affını isteyen yazılarla doldurularak muameleye sokulmuştur. Bunun da çok defa yapıldığı
ve uygulandığı bilinmektedir. Yalnız Türk siyasetinde bunun da istismar edildiği ve kötüye
kullanıldığı, problem çıktığı duyulmamıştır.
Yazıcıoğlu olayında rastlanılan peşin kararnameden böyle bir sürpriz sonuç çıkacağı
düşünülmemiştir. Kararnamede tek imza dahi eksik olsa bu kararname sağlıklı
kararname değildir. Hiçbir hukuki sonuç doğurmaz, hiçbir kişiye ve makama kazanılmı
ş hak bahşetmez. Doğmamış kararname, çıkmamış bir yasa ve imzalanmamış bir yazıyla
haklar talep edilemez. Burada Yazıcıoğlu olayında doğmamış bir kararname vardır. Burada
imza