Yaz sahnesinde, bu akşam yedi buçukta, perde açılıyordu. Otobüsten inip koşmaya başladılar. Ahmet okulu bıraktıktan sonra şehre ilk defa geliyordu. Yakını onu hastaneye götürecekti.
Babası, Ahmet için “ümitsiz bir düştür,” diyordu. Kardeşleri ise, tıp ileri gitti. Yeni teknikler gelişti, bir çare bulunur, diye umutlanırlardı.
Ahmet, okulun kapıda patlayan bir ses bombasının etkisiyle, dengesi kaybetmiş ve köyüne dönmüştü.
İdeolojik hareketin iğrençliği, kişileri anlamsız düşüncelere inandırmak ve verilere karşı güçsüz bırakmaktı. Böylece çok gencimiz yitirildi. Kalpleri katılaşmış, çeteler toplumda, rastlanır hale geldi.
Ahmet, ürkek ve her an başına bir olay gelecek gibiydi. Düzene direnenlere takılmıştı. Hukuk fakültesi ikinci sınıf öğrencisiydi. Köyünden ne umutlarla okumaya gelmişti. Yarınları için hayalleri büyüktü. Ahmet duygusal bir kişiliği vardı. Kimseyi kırmazdı ve Sanki gülmek için yaratılmıştı.
Ahmet düşünceler ayrı olsa da insanlar, ayrımcı olmamalıdır. Doğallığı korumak, insanların görevidir, derdi. Ağarmış saçları, iyice beyazlamıştı. Yakınına; hayaletler arada ziyaretime geliyor. Bilmediğim ormanlarda geziyoruz, derdi.
Gençlerin hayatını karartanların ellerine ne geçti. Acaba bugün yaptıklarını beğeniyorlar mı? Ahmet, sahneye bakmıyor, gözlerini yakınından ayırmıyordu.
Gökyüzü açık ve parlaktı. Çalışmak değil, düşünmek beni yoruyor. Geçmişin anlayışı, bugün de aynen tekrarlanıyor, gelecekte öyle görünüyor. Bazen nerede olduğumu unutuyorum. Elime kılıç vermişler, Don Kişot gibi, yel değirmenine saldırıyorum, derdi.
Yarın hastaneye gidelim. Hiç iyiye gitmediğimi fark ediyorum, dedi.
Bazen evden kaçıp aklıma gelen yerlerde geziyorum. Yoruluyorum.
Ahmet ara verildiğinde, gitmek istedi.
Hasan TANRIVERDİ