Rahmetli Turgut Özal, siyasi yasaklarla ilgili 1987’de yapılan referandumda ‘HAYIR’cı tarafın başını çekiyordu. Darbecilerin anayasaya koydukları madde ile rahmetli Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit gibi parti genel başkanlarının 10 yıl boyunca parti kurmaları, parti üyesi olmaları yasaktı. Bu yasağın kalkması için anayasanın ilgili maddesinin değiştirilmesi gerekiyordu.
İşte bu yasağın akıbeti için 6 Eylül 1987’de sandığa gidildi. Referandumda az bir farkla (75 bin oy) ‘EVET’ oyları fazla çıkınca siyasi yasaklar da kalkmış oldu.
Siyasi yasakların kalkmasından hemen sonra 29 Kasım 1987’de yapılan genel seçimlerde Özal’ın ANAP’ı %35 oy alarak iktidarını sürdürdü.
Rahmetli Özal, darbe sonrası iktidara gelen bir başbakan olarak darbecilerin yasaklarını savunarak prestij kaybına uğradı. Zaten yolsuzluk iddiaları, hayali ihracatlar ANAP’ı oldukça yıpratmış, buna ilaveten oğlu Efe, Özal, kızı Zeynep Özal ve Hanımefendi Semra Özal’ın şaşalı yaşantıları Turgut Beyi oldukça zor durumda bırakmıştı.
1987 seçimlerinden sonra siyaset Turgut Özal Cumhurbaşkanı adayı olacak mı olmayacak mı tartışmalarına boğuldu. Bu tartışmaların hararetini arttırdığı !989 Mart’ında mahalli genel seçimleri yapıldı ve bu seçimlerde ANAP %21 oy alarak belediye seçimlerinde hezimet yaşadı. CHP (o yıllarda SHP idi) başta İstanbul, Ankara olmak üzere büyük illerde seçimleri kazandı.
1989 mahalli seçimlerini SHP için bir zafer olarak okuyabiliriz, lakin seçimlerden sonra yaşananlara baktığımızda bu zaferin aslında hezimete giden yolun başı olduğu anlaşıldı.
CHP belediyeciliği döneminde İstanbul’da uzun süren su kesintileri yaşandı. Yalnız CHP’nin sonunu hazırlayan sorun bu değildi; patlayan çöp dağlarının yanısıra trafik çekilmez olmuştu. Bunlara ilaveten rüşvet, irtikap ve en son İSKİ skandalı aç gözlülük yapan SHP/CHP’lilerin nasıl pervasızlaştıklarını da gösteriyordu.
Sevgilisi için yolsuzluk yapan CHP/SHP’li İstanbul Belediye Başkanı Ergun Göknel, boşandığı eşi için ayrı yolsuzluklara imza atmıştı. Televizyonlarda her akşam bu rezaletler konuşuluyordu.
Aynı CHP şimdi de 25 yıl aradan sonra İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlerde belediye başkanlıklarını kazandı. Kazanır kazanmaz CHP’liler ranta daldılar. Çeyrek asır hasret kaldıkları belediyeler üzerinden haksız kazanç imkanına kavuşan CHP’liler bu fırsatı kaçırmamak için hemen kolları sıvadılar. CHP’lilerin yolsuzluğa bulaşmaları beklenmedik bir şey değildi. Ama rüşvet ve irtikaba bu kadar erken başlamaları sürpriz oldu.
Geçtiğimiz Cuma günü patlayan Mansur Yavaş skandalı yolsuzluğun çok erken başladığını gösteriyor. Mansur Yavaş’ın adının karıştığı rüşvet iddiası eski bir CHP’li milletvekili olan Sinan Aygün tarafından dile getirildi.
Sinan Aygün herhangi bir insan değil. Sayın Aygün, ATO Başkanı iken FETÖ’nün kumpası ile Ergenekon operasyonlarında tutuklanan bir isim. Sonra CHP’den milletvekili oldu. Kılıçdaroğlu FETÖ düşmanı olan Sinan Aygün’ü ikinci kez aday yapmayarak FETÖ’yü memnun etti.
Sinan Aygün, hiçbir şey yaşanmadan CHP’nin Ankara Belediyesinin çiçeği burnunda başkanına rüşvet ithamında bulunmaz. Elde sağlam deliller olmadan rüşvet gibi bir itham ve iddia kolay kolay dile getirilemez. Zaten Sinan Aygün, söz konusu rüşvet olayına bizzat Mansur Yavaş’ın adını vererek savcılığa suç duyurusunda bulundu. İçişleri Bakanlığı da konunun aydınlatılması için müfettişlerini görevlendirdi.
Sinan Aygün’ün iddiaları doğru mu yanlış mı bilmiyoruz, ama gerekli-gereksiz her konuda kıyameti koparan CHP ve genel başkanı Kılıçdaroğlu’nun 4 gündür tek kelime etmediklerini biliyoruz.
Sinan Aygün’ün anlattıklarına bakılırsa CHP 1989’dan sonra düştüğü hataya yine düşmüş bulunuyor. Bu hata CHP için yeniden sonun başlangıcı olacak gibi. Aç gözlülük ve kul hakkına pervasızca tamah milletin affedebileceği bir suç değil.
Sinan Aygün’ün, “Mansur Yavaş’ı FETÖ aday yaptı” gibi bir iddiası var ki asıl fırtınanın burada kopmasını bekliyoruz.