O günlerde üstümü başımı düzeltmek için sık sık aynaya bakıp saç baş taradığımı gören babaannem, oğlum artık seninde gül olup açma, kuş olup uçma zamanın geldi. Demişti. Çünkü bizim zamanımızda sen yaştaki gençler çoktan evlenmiş olurlardı. Dedi.
Oğlum, her goncayı güle, her kuşu uçmaya zorlayan içindeki ruhun harıdır. Har insan içinde yanan bir ateştir. O ateş yandıkça can harlanır. Harlanan can insanı dönüştürüp değiştirerek halden hale sokar. Her hal değişikliği insana başka bir hal halini yaşatır. Bu hal değişikliği insan ölünceye kadar devam eder. Zamanı gelince de sizi de bizim gibi eder. Çünkü sevgi, akıl. Aşk, Tanrı işidir. Tanrı’nın da hiçbir işte acelesi olmaz. O, her şeyi vakti, zamanı gelince yapar. Demişti.
Babaannemin bu sözlerinin üzerinden birkaç ay geçti, ya geçmedi. Masmavi parlayan bir gök yüzü, gök yüzünde de kış soğuğundan kurtulan güneşin, o soğuk geçen kışa inat olanca cömertliği ile dünyayı aydınlatıp ısıtmasını bir yana bırakın. O gün güneş, insanın dışını yakarken içini de bir tuhaf ısıtıyordu. Sanki güneşle ruhum o gün sözleşip anlaşmışlardı. Biri içten biri dıştan, sanki ikisi birlik olmuşlardı da, beni yakıp kavurmaya çalışıyorlardı.
Akşam eve gittiğimde baş ağrısından duramıyordum. Bahar havasında, güneşin çarptığını sanmıştım. Başımın ağrısının gitmesi için o akşam biraz erken yatmıştım. Nasıl uyduğumu hiç hatırlamıyorum.
Ertesi gün, mavi gökte asılı duran güneşin ortalığı aydınlatmasıyla birlikte, bahçede ötüşmeye başlayan kuşların cıvıltılı seslerine uyanmıştım. O gün erken yattığım için her günkünden biraz daha erken uyanmıştım. Temiz hava almak için her sabah olduğu gibi, o günde penceremi açmıştım.
Ancak, diğer günler işime geç kalma kaygısıyla, pencereden sokağa hiç bakmazdım. Her nedense o gün, şimdi bile sebebini açıklayamayacağım bir nedenden dolayı o sabah içimde oluşan güçlü bir duygu, şiddetle bende sokağa bakma arzusunu oluşturdu. İşte gayrı ihtiyari oluşan içimdeki bu güçlü hissi duyguya o gün ister istemez boyun eğmiştim.
Evimiz, o zamanlar iki katlı, büyükçe bir bahçe içindeydi. Bahçede olmasına rağmen, ağaçların dalları, baharın yeni gelmiş olmasından dolayı daha henüz yeterince büyüyüp gelişmediğinden odamın penceresinden sokaktan geçenlerin hepsi açık seçik görünüyordu.
Hatta o gün, öyle bir dalmışım ki, işe geç kalacağımı hatırlatan annemin sesini bile kulak ardı edip duymamazlıktan gelerek penceremden bakmaya devam ediyordum. Bira ara yine annem işe geç kaldığımı hatırlattığında, saatime bakmış, işime gerçekten geç kalmış olduğumu görmeme rağmen yine de hiç aldırış etmeden o gün pencerenin önünde oturmuş, sanki oradan beklediğim birisi geçip önümden gidecek de bende onu o gün mutlaka göreceğim gibi bir his vardı içimde.
Fakat onun hangi saatte gelip geçeceğini bilmediğim için mutlaka görmem için beklemem gerektiğini düşünüyordum ki; Bir ara sanki, sonradan gelecek bir felaketin ön habercisi gibi, bir şeyin kuş seslerini susturup, kanımı dondurmasıyla birlikte gözlerimi fal taşı gibi açtıran, beni uyanıkken uyutup zamanı durduran, o gördüğüm güzel kız, gözlerimin önünden geçip gidiyordu. Onu gördüğüm andaki o şaşkınlığımı, o durgunluğumu bu gün bile hala üzerimden atmış değilim. Çünkü o günkü görüp yaşadıklarımı bu gün bile hala unutamıyorum.
O günden hatırlayıp hissedebildiğim bir tek şey var. O da, o gün o ana kadar hiç varlığını duyup hissetmediğim, kokusunu alıp hiç koklamadığım yabancı bir gül kokusuna benzer bir kokunun burnumdan değil de sanki yanan yüreğimden geldiğini hissetmiştim.
O anda bana ne olduğunu bu gün bile bilmiyorum. Fakat onun ayak sesleriyle birlikte bahçede bir suskunluk, sokakta bir hareketlenme olmuştu. O günden hatırladığım sadece, o hareketlenmenin arkasından ne oluyor diye, birden sokağa baktığımda; Aman Tanrım diye bağırdığımı, sanki az önce söylemişim gibi bu gün o anı yaşar gibi oluyorum. Her hatırladığımda da sanki yeni bağırmışım gibi kendi sesimi duyuyorum. Çünkü öyle bir şey her zaman görülüp yaşanan bir şey değildi. Onun için o tür şeyleri insan ömründe ya bir kere yaşardı ya da hiç yaşamazdı. Yaşayan herkeste belki bu derece de etkilenmezdi. O yüzden bu olay benim için unutulacak gibi bir şey değildi.
O yüzden o gün bana böyle bir duyguyu, böyle bir sevgiyi, böyle bir aşkı yaşatan, o güzeller güzeli kızın bende oluşturduğu sevgiden öte o aşkın ateşini, tüm dünyaya duyurup büyütmek için olimpiyat ateşi gibi huzurunuzda yakmak istedim.
Onun için durgun suya atılan taşın su yüzeyini kaplayıncaya kadar büyüyerek oluşturduğu halkalar misali bende bu aşkın ateşini bütün dünya duyuncaya kadar yakıp büyütmek istiyorum. Çünkü o gün yanmaya başlayan içimdeki bu ateş, ancak bu şekilde söner.
İşte; Tanrı tarafından oluşturulan sevgi ve aşkın sınır tanımaz ifadesi bence budur. Sevgi ve aşka gösterilecek insani saygı da bu çerçevede olmadır.
Yaşadığınız hayatın her evresini sevgiyle büyütmenizi, aşkla onurlandırmanızı, muhabbetle taçlandırmanızı diliyorum.
Bu günlükte bu kadar, hoşça kalınız.