Beni anlayamazsınız siz o yüzden sormayın yüreğimdeki ateşi, sakın dokunmayın bana ben bana yazılan kaderimi yaşayım. Yaşadığım süre içinde ne insanlığımı kaybettim nede onurumu. Asilce yaşamak ne ise onu seçtim ve onu yaşadım. Kimseye ağam, paşam demdim, köle de olmadım. Kendi ayaklarımın üstünde durmayı başardım. Belki vefa görmedim ama ben herkese karşı vefalı oldum. İnsanları davranışlarından dolayı küçümsedim, dışlamadım da dilimin döndüğünce ona doğruyu, güzeli anlatmaya çalıştım.
Acımasızda olmadım hiç, yaptığım her fedakârlıktan karşılık ta beklemedim. İnsanlık anlayışım ve insana bakış açım çoğundan farklıydı, ezilen ve küçümsenenlerden yana oldum hep. Küçük şeylerle mutlu olmayı öğrendim. Ama benim anlayışımda insan insan gibi olmalıydı, hani adam gibi adam diyoruz ya işte onun gibi. Dürüst, mert, özü ve sözü bir olmalı. Merhametten, saygıdan uzak basit ve ciddiyetsizleri sevmem hiç.
İnsanın bir adabı ve duruşu olmalı. Haddini bilmeli, başkasına saygıda kusur etmemeli. Zaman zaman kendimi de çok sorguladım acaba ben mi duygusal davranıyorum diye. Bütün yaşamım ve düşüncelerim insani değerler üstüne oldu.
Bana hayata bağlanmamı isteyenlere, sensizliği anlatmanın yollarını çok aradım ama yapmadım, karşıma çıkan hep umutsuzluk ve hayal kırıklığı oldu. Beceriksizlik ya da çekimserlik değil sanırım içinde olduğum şartların çıkardığı engelleri aşmak mümkün olmuyor.
Ama seni düşünmemek ve sensizlikte o kadar kolay iş değil. İstenmeyerek yaşanına hayatın tadı tuzu yok, sadece günler geçiyor hepsi o kadar. Hayata bağlanmak buysa eğer.
Bazı şeyler anlatılmıyor onları ancak kendi iç dünyanda yaşayabiliyorsun kimseye sezdirmeden, hissettirmeden. Konuşmanın bile en çok gerekli olduğu anlarda susuyorsan bunun anlamı çok derin ve geniştir.
Seni canımın ta içine yerleştirmişken neden kaybolan umut ya da gözlerimde nem olasın. Ama olmuyor işte, olmazlar hep üst üste geliyor.
Sevmek her söze katlanmak, söyleyeceğin çok sözün varken susmakmış insan bunu yaşamadan bilemiyor.
Artık sana yabancı değilim, sanki yıllar öncesinden tanıyor biliyor gibiyim. Gözlerine baktığımda düşüncelerini okuyabiliyorum. Bunlar yeterlimi diyeceksin, elbette değil ama sevmek o kadar zor iş ki her yiğidim diyenin harcıda değilmiş.
Biliyor musun hiç çekinmeyeceğimde artık düşünmeden dökeceğim içimdekileri.
Bana kırıl, bağır, çağır, biraz ağla rahatla ve sende dök içini. Hayallerinden vazgeç hatta benden bile sen sen ol artık. Sana göre olanı yaşa. Kendine öyle bir düzen kur ki geçmişi hiç hatırlama.
Sende bilirsin bir yanın ağlarken diğer yanının güldüğünü, bağlanmayı isterken duyguların seni çok uzaklara götürdüğünü. Fakat ne bağlanabiliyorsun nede kaçabiliyorsun. Hem huzur arıyor hem de arada ki sınırlar kalksın istiyorsun ama ikisi bir arada olmuyor.
İçinde kopan fırtınalar dünyaya meydan okurken diğer taraftan en küçük bir yıkıntıdan korkuyorsun. Ne kadar zormuş meğer bir insanın her şey olması, parçalanması bölünmesi.
Kendimi anlatayım sana biraz da dost beni nasıl istersen öyle bil yinede.
Bağlanacak, gönül verecek böyleleri de varmış ama ne yazık ki ben yanlış zamanlarda ve yanlış yerlerde karşılaştım onlarla. İşte adam gibi adam dediğim ve bir duruşu olan can dostlara can kurban.
Hani umutların bitti değin yerde yeni bir umut ışığı doğar ya uzaklardan işte öyle çıktı karşıma o bana bir umut ışığı oldu. Yaşamayı, hayattan zevk almayı öğrendim onunla. Gecelerimde ay ışığı doğmasa da, yıldızları görmesem de onu düşünmek bile rahatlatıyor beni. Bu ışık ne zaman söner, ne zaman kaybolur bilmem ama onun varlığını düşünmek bile güzel. Acı olan ise konuşmanın en önemli ihtiyaç olduğu zamanlarda susmak zorunda kalmaktır.