Geçmişten beri insanlığın bir hayatta kalma mücadelesi içerisinde yaşamını devam ettirdiğini görüyoruz. Yüzyıllar önce yaşam bölgelerinin suya yakın olan bölgelere kurulması, mevsimlere göre göç edilmesi veya avcılık gibi işler ile uğraşılması bu duruma örnek olarak verilebilir. Devam edip günümüze baktığımızda meslek seçimimiz bile hayatta kalmaya dair istek ve güdü ile kendini göstermektedir. Eski çağlar da meslek kavramı olmasa da insanların hayatta kalmak için uğraştıkları şeyleri meslek olarak nitelendirebiliriz. Sonra ki yıllarda ise insanlığın nüfusunun ve ihtiyaçlarının artması ile meslekler de çeşitlenmeye başlamıştır. Günümüzde ise meslek olarak geçen birçok dal bulunmaktadır.
Eskiden hayatta kalmak için yapılan uğraşlar(meslekler) bugün sadece hayatta kalmak değil aynı zamanda kişisel manevi boşluğumuzu doldurmak ve yaşam doyumumuzu arttırmak için de yapılmaktadır. Bu nedenle beraber meslek seçerken ilk dikkat ettiğimiz ve düşündüğümüz durumlardan biri seçtiğimiz meslek sonucunda yaşayacağımız hayat şekli olduğunu görüyoruz. İnsanlığın bilinen geçmişine bakıldığında hayatta kalma – daha iyi şartlarda hayatta kalma – konforlu bir hayatta yaşama – statü ve söz sahibi bir şekilde yaşama gibi evrelerden geçerek günümüze geldiğini görmekteyiz. Saydığım bu evrelerden başarılı şekilde çıkmanın en büyük anahtarı resmi olarak meslek ve aynı meslekleri yüzlerce kişinin yapıyor olması sebebi ile öne geçebilmek adına öz mesleğimiz de başarılı olmakta yukarıdaki evreleri başarı ile atlatarak zirveye tırmanma konusunda önemli etkenlerden biridir. Aslında pragmatik düşündüğümüzde bunların hepsi ilk çağlarda başlayan ve doğuştan getirerek nesillere aktardığımız “yaşa ve ölme” felsefesi ile bağlantılıdır. Peki bu yaşa ve hayatta kal güdülenmesi günümüzde de hala aynı şekilde mi devam ediyor ? Hayatta kalma güdüsü 21.yüzyıl ile beraber biraz değişiklik göstermeye başladı diyebiliriz. Sadece ölmemek üzerine kurulu olan felsefe artık içine konforun ve hedonik isteklerin dahil olduğu hatta son zamanlarda bu isteklerin hayatta kalma felsefesine bile baskın çıkmaya başladığı bir değişimin içine girdiğimizi düşünüyorum.
Mesleklerin konforun üzerine kurulduğu meslekte yapılan icraat ve ihtiyaç karşılamadan çok ad olarak statüye hizmet ettiğini görebiliyoruz. Durumu şöyle örneklendirebiliriz; A mesleğine ihtiyaç duyan 1 kişi varken A mesleğine mensup 5 kişi olmakta ancak B mesleğine ihtiyaç duyan 5 kişi varken bu mesleği yapabilen kişi sayısının 1 olduğunu düşünün. Burada A ve B ismini verdiğim mesleklere birçok mesleği dahil edebiliriz ama o kısmı size bırakıyorum. Hizmet ve toplumsal ihtiyaçtan çok kişisel, ihtiyaçlarımızın ön plana çıktığı bariz şekilde görülmektedir. İyi bir meslek seçmek veya daha çok para kazanmak statü ve daha iyi ve sağlıklı yaşam tarzı yaratmaktan ziyade kendini önlenemez dürtülere ve dünyevi zevklere teslim etmiş görünmektedir. Örneğin; pahalı uyuşturucu maddeler ile zengin yaşam tarzı son zamanlarda eş değer görülmeye başlamıştır. Zararlı olan ama bir o kadar fiyatı uçuk olan kimyasal maddeler, yemekler veya alkoller bu duruma verilebilecek başka örnekler olarak gösterilebilir. İnsanlığın belli bir nokta olan hayatta kalma ve daha iyi şartlarda hayatta kalma ögelerinden başarılı ile çıktıktan sonra hedonik isteklere yenik düşerek daha iyi şartlarda kendine zarar vermeye başladığını görebiliyoruz. Özellikle bu tarz isteklerin son yıllarda bir yaşam kalitesi olarak gösterilmesi ve insanların zihinlerinde kabul gören bir düşünceye dönüşmüş olması toplumun kalan kısmına göre ekonomik olarak daha üst seviyeye ulaşan bireylerin bu tehlikeli ve zarar verici istekleri yapma dürtüsünü de arttırdığı düşünülebilir. Bu durumlar da ne kadar karakter ve mizaç önemli olsa da bireylerin öğrenme biçimi ve oluşan kültürel yapıya ayak uydurma isteği göz ardı edilmemelidir. Belki de daha çok değil de yeteri kadar dediğimiz bir hayat insanlık için daha sağlıklı ve anlamlı olacaktır. Hayatta kalmanın geçmiş dönemlere göre daha kolay olduğu bir yüzyıl içerisinde olsak bile tatmin ediciliğin daha zor olduğu bir dönem geçirmekteyiz. Kurtuluşun sıfırlanmak ve grafik çizgisini yavaş yavaş aşağıya indirmek olacağını düşünüyorum. Zaten istemesek bile bu gidişat ile sıfırlanacağız.