Ülkeleri gelirleri ile gelişmişlik, kişi başına düşen gelir ile gelişmişlik anlamında ölçütlendirmek yaygın bir yöntemdir. Bununla birlikte bu metodolojide yerleşik eksiklikler vardır. Bunlardan en önemlisi gelir dağılımıdır. Türkiye’de gelir dağılımı konusunda en adaletsiz ülkeler sıralamasında başı çektiği için asla gelişmiş bir ülke değildir. Gelişmişlik ölçütü olarak ekonomik ve sosyal yapının, gelir dağılımı ve kişi başına düşen gelir seviyeleri arasında doğrusal bir ilişki tespit etmek zordur. Ekonomik büyüme, kişi başına düşen ortalama gelir ve gelir dağılımı arasındaki inceliği kişi başına ortalama gelir seviyelerini iyileştirerek, gelir dağılımındaki eşitsizliği de azalma yönünde itecektir.
Kalkınmaya eşlik edecek ekonomik ve sosyal etkenleri tek bir unsura bağlamak zordur.
Bununla birlikte ‘’ modernleşme’’, sosyal kalıplarda değişme ve ekonominin temel yapısında bazı büyük değişimler yaşamadan hiç bir ülke gelir seviyelerini, üretken kapasitelerini ve yaşam standartlarını yükseltemezler.
Cumhuriyetin kurucularını ‘’muasırlaşmak‘’ kavramını kendi devrimlerinin literatürü olarak kutlamak durumundayız.
Demografik değişiklikler, hatta göçlerin, iç veya dış nitelik ve nicelik anlamında gelişmişlik ile doğrusal bir ilişkiyi düşünmemize sevk ediyor. Günümüzde yetişmiş eleman, genç insan kayıplarımızın yakın on yıllarda menfi etkilerini göreceğiz zaten.
Yine gelişme adına çevresel değişim, şehir planlamalarının yanlışlığı, kent etno yapılarının bile olumlu yada olumsuz olarak gelişmeye doğrudan etkilerini de anlamak gerekir. Habitatın korunması yada çevre felaketine dönük yanlış adımlar bile gelişmişlik ölçütü olarak kavramsal varlıklarını ortaya koyuyorlar. Zenginlik, para, refah veya gelişmişlik anlamı taşımaz hale gelmiştir. Amerikan Kongresi bir raporunda 2002 de‘ ’Yaşamın Fiziksel Kalitesi Gelişmişlik Ölçüsü.’’ diyerek, GSMH ve KBYİH nın gelişmişliği tanımlamaya yetmeyeceğini ilan etmiş oldu. Gelişmenin gerçek amacı, insanlar için fiziksel yaşam kalitesini ve temel yaşam standardını iyileştirmektir. Bir ülkenin kalkınma yönündeki ilerlemesi , kişinin, vatandaşın bu yöndeki ilerlemesi ile ilintilidir. Bu yönden bakıldığında, devletin kendi kurumsal kimliğini ayakta tutma adına dolaylı vergiler ile hükümetlerini yaşatma ve toplumda pahalılık yaratma yönüne giden politika yapıcısı olarak merkezde durması tamamen yanlıştır. Bahanesi, ne olursa olsun bireyin yaşama azmine ve yaşam mücadelesinde temel ihtiyaçlarına ulaşmasına gem vuran tüm sistemler ‘’zorba’’ dır. Türkiye, ‘’zorba’’ rejime sahiptir.
Et, meyve, giyim kuşam gibi en temel ihtiyaçlar değil, çalışma koşulları ile bir çalışan vatandaş ev ve araba almaya, ulaşmaya yetişmede zorlanıyorsa, o devlet kurumsal kimliği sorgulanması gerekendir. Kişi başına düşen gelir anlamında geniş eşitsizlikler varsa, o ülke asla gelişmişlik kategorisine giremez. Gelir seviyesi artıkça cehaletin azalacağı bir ülkede Eski bir Başbakan’ın oğlu sıfatı ile siyasi parti yöneticisi olan birisi ‘’Ben kızlarımı lisans, yüksek lisans derecesinde okutmadan evlendirmem, ama başkaları kızlarını 15 yaşına gelince evlenirsin. Cesaretini gösterip beyanat veremez.
Gelir seviyesi artıkça ‘’modernleşme’’ yolunda politikacı, gelir eşitsizliği olan ‘’cahil‘’ bir topluma önderlik ediyorsa, bu bir aldatmacanın parçasıdır.
Ülkeler fakir olsalar bile ‘’modernleşme‘’ yolunda ‘’cehaleti’’ kırma adına yol alıyorlarsa, sürdürülebilir kalkınma adına çok daha verimli gelecek ihdas edebilirler.
Bu, gelecekte o ülkenin performansı üzerinde güçlü etkiye sahip olacak olumlu bir katkıdır.
İnsani gelişim adına o ülkenin ‘’insan sermayesi’’ ne kadar hızlı ve doğru hazırlanırsa, kalkınma da o derece hızlı ilerleyecektir. Cehalet artıkça gelişen bir ülke hiç duymadım!.
Şimdi bir kaç cümlede özetlersek, toplumun fiziksel yaşam kalitesi ve insani gelişimi, çevre, demografi yapı gibi unsurları göz ardı ederek sürdürülebilir kalkınma yolunda bir şeyler başaramayız.
Avam diliyle yazarsak; ev alamıyorsam, araba alamıyorsam, geçinemiyorsam, yarınlar için umudum yoksa ‘’ kökünüze kibrit suyu.’’
İşte, o politikacının ağzından hiç düşmeyen ‘’güven‘’ kelimesi burada patlıyor.
Toplumdaki bireyin önüne ne koyarsan koy ‘’yer ..!’’ imajı gün gelir elinde bomba olarak patlar.
Makalenin en değerli kavramını sürekli tekrar ettiğim ‘’ gücünü emeğinden almayan özgür olamaz.’’ gibi özel bir kavram yakalayan Nobel Ekonomi ödülü almış Amarty Sen.’ e bıraktım. Amartya Sen. Development as Freedom. New York: Anchor, 1999, p. xii. Sen isMaster of Trinity College at Cambridge University and winner of the Nobel prize for Economics in 1998.
Amarty Sen Diyor ki; ‘’Özgürlük, kalkınmanın bir ölçüsüdür.’’ Özgürlük, bir amaç ve araç olarak ekonominin parçasıdır. Amarty Sen, ‘’özgürlüğün hem kalkınmanın nihai hedefi hem de buna ulaşmanın en etkili yolu olduğunu’’ savunuyor. Özgürlüklerin genişletilmesi gelişmenin hem birincil amacı, hem de başlıca aracı olarak kabul ediliyor.
Bunun anlamı, özgürsüzlükleri ortadan kaldırmanız gerekiyor. Önceki yazılarımda ifade ettiğim gibi 70.000 kişi hapiste iken bugün 350.000 kişi hapiste ise kendi idareciliğinizi sorgulayın. Benim de en çok korktuğum ‘’Cumhurbaşkanına hakaret ?!.’’ davalarının sayısal artışı bizim gençliğimizde ‘’Atatürk’ü koruma kanununun anlamsızlığına‘’ verdiğimiz tepkiden farklı mıdır?
Özgürlükler gelişmenin temelidir. Gücünü emeğinden almayan özgür olamaz.
Ekonomik fırsatlar, siyasi özgürlükler, sosyal fırsatlar ve şeffaflığın genişletilmesi birbiri ile doğrudan ilintili, anlamlı kavramlardır.
Milton Friedman da aynı şekilde ekonomik özgürlüğün ve siyasi özgürlüğün birlikte hayati hedefler olduğunu savunur. Friedman, ‘’ekonomik özgürlüğün ve siyasi ekonomik özgürlüğün kendi başına bir amaç olduğunu ve aynı zamanda siyasi özgürlüğün elde edilmesinde “”vazgeçilmez bir araç”’ olduğunu yazar.
Ekonomik özgürlük ve siyasi özgürlükler, devletin keyfi gücünü azaltır. Ekonomik özgürlüğün korunmasında bireylerin sivil özgürlüklerinin de kendi içinde geçerli amaçlar olduğunu ifade eder.
Ekonomik özgürlük ve siyasi özgürlük zorlaması anlamında Türkiye Hükümeti bir ‘’zorba‘’ rejimdir. Buradan kalkınma, eşitlik ve yükselme anlamında yeni bir şey çıkmaz.
Kalkınma perspektifinden bakınca, Türkiye değişimi ıskalayamaz. Baskı, ekonomik zorlama ve politik özgürlüğe gem vurma devam ettikçe Türkiye 3. Dünya ülkesi kalmaya devam edecektir.
Çin, Malezya gibi bazı ülkelerin ekonomiyi katı bir rejim altında düzenleme ve siyasi, sivil özgürlükleri kısıtlamaları nihai özgürlükleri kısıtlamakla kalmadığı gibi verimsizlikleri de hızla artırıyor. Türkiye gibi kendi ekseninde Batıya yakındaş bir ülkede sürdürülebilir kalkınma anlamında yavaşlamadan başka bir işe yaramaz. Şu anki hükümet, piyasa ekonomisini, ekonomik ve siyasi özgürlükleri kısıtlayarak mali yapısını güçlendireceğine inanmış. Türkiye’de demokrasi ve medeni, siyasi hakların yokluğu ‘’kaçış’’ ı tetikliyor. Türkiye Devleti, basit çıkarımlar adına ‘’insanların temel çıkarlarının’’ elzem olduğunun farkına varmıyor. Ekonomik krizler, demokrasi, medeni haklar ve siyasi taleplerin çok daha güçlü hale geleceği durumları ortaya çıkarır. Rejimler ne kadar direnirse dirensin çatı yıkılacaktır.
Türkiye Devleti borçludur. Geliri giderini karşılamaz. Demokratik hükümet kisvesine bürünse de servete el koyan, mülkün kullanma ve devredilme şeklini ciddi şekilde sınırlayan yasa ve uygulamaları çeşitli kavram kılıfları ile sunar. / Uzan’ların servetine el koyma, Fetöcülerin servetine el koyma, kirada % 25 artış limit zorunluluğu gibi./ …
Bunlara da kılıf pek çoktur; halkı korumak, fırsatçı depocular, uygunsuz veya sömürücü bankalar, finansçılar .vs.
Türkiye için yol birdir. Ekonomik ortamı iyileştirmek, ekonomik politika sürecini güçlendirmek ve ekonomik özgürlüğü artırmaktır.
Heritage Foundation ve Wall Street Journal tarafından yıllık olarak yayınlanan ‘’EKONOMİK ÖZGÜRLÜK ENDEKSİ’’ ne bakarak TÜRKİYE’nin durumunu ölçümlendirebilirsiniz.
Çözümü de ajandamızda olan Türkiye’nin yarınlarına dair bugünü dünden aldığımız bilgilerle analizlerimiz devam edecektir.
‘’Bir geminin yakıtı palavra olamaz. Olsa olsa rüzgar olur. Üfürme ile transatlantikler yol alamaz.’’
Gücünü emeğinden almayan özgür olamaz.
Borç alan emir alır..
Emin Orhan