Deprem olduğu günden beri her sabah TV açıp ortak yayından deprem haberlerini izlerim.
Dün sabah ekranlarda bu kez de Hatay’da oluşan depremden dolayı yine gözyaşı, yine enkazlar, yine bağrı yanan insanlarımızın çığlıklarını duydum.
İçim öyle alabora olmuştu. Ağlamamın onlara ne faydası vardı ki? Duadan başka…
Tam dua edecektim ki…
Haber muhabiri bu kez de depremin ilk günlerine bizi götürdü.
Ve enkazdan kurtulan insanlara tek tek mikrofon uzatıp sorular soruyordu. Bir soru ilgimi çekti:
” Kurtulur kurtulmaz canınız ne istemişti?”
Gözü yaşlı depremzede yanıtlıyor:
” Sıcak bir çorba…”
Haber muhabiri de şaşırıyor:
” Peki neden çorba?”
” Çok üşümüştük. Açtık.”
” Enkaz altında günlerce nasıl aç ve susuz dayanabildiniz?”
” İdrarımızı içtik.”
“Kurtarıldığınızda sıcak çorba içebildiniz mi?”
” Evet. Çok şaşırdık. Müge Anlı’nın Aşevi’ni gördüm. Çok şaşırmıştım.”
Muhabir:
” Neden şaşırdınız?”
Depremzede yanıt veriyor:
” Çünkü bize ilk koşan Aşevi kamyonuydu. Ve bizlere aş dağıtıyorlardı. Tv’de aşevi projesini izlerken torunumla depremden önce biz de bağış yapmıştık. Şimdi o aşevi bize ilk yetişen oldu. Hiç aklımızın ucundan bile geçmezdi. Bir gün bizim de muhtaç olacağımız…”
.
Görüntü ve konuşmadan çok etkilenmiştim. Her sene fitremi nereye vereceğimi bilemiyordum. Ufak da olsa katkım neden olmasındı?
Ve hemen telefonumdan ekrandaki numaraya ” fitrem niyetine” biraz bağış yaptım.
Daha fazla yatırabilirdim. Ama henüz emekli maaşımı almamıştım. Üstelik benim de ödemem gereken borçlarım, vergilerim vardı. Ama olsun:
En azından 30 insana bir kase çorba içerebilme fırsatım varken, neden şimdi olmasındı?
Akabinde telefonuma bir mesaj geldi. Gelen mesaj şöyleydi:
“…Degerli Bagiscimiz, vermiş olduğunuz destek ile (300 TL) bir ihtiyaç sahibinin hayatina dokundugunuz icin teşekkür ederiz. TURK KIZILAY B001…”
.
Şimdi görüyorum ki sizler tarafından ” Neden Kızılay’a verdin?” Diye yargılanıyorum.
Yardımın o elden gittiğini bilmiyordum.
Bu birr….
İkincisi, bir yardımın kimin eliyle gittiği benim için önemli değil. Önemli olan; günlerce kendi idrarlarını içip hayatta kalmaya çalışmış o insanların, kurtarılınca “bir kase çorbayı içtiklerini,” benim biliyor oluşumdur…
.
Lütfen eleştirilerinizi beni inciterek yazmadan önce iyi düşünün…
Sevgi ve saygılarımla
Emine Pişiren/Kocaeli