Yanılmak isterdim, insanlığın sonu gelmeyen bir girdaba sürüklendiğine, yanılmak isterdim, insanların kendini bilmezliklerine. Yanılmak isterdim, kendini ve toplumu aldatanlara inanmalarına ve o tür insanlara prim vermelerine.
Yanılmak isterdim, zamanı değiştirdiklerini düşünenlere. Okuduklarını anladım diyenlere. Yaşantımdan geriye bir şey kalmaz diyenlere yanılmak isterdim. Çeşitli düşünce ve görüşlerini ortaya koymadan, ayrımcılıktan beslenenlere. Özellikle fırtınanın yönünü bilmeden, bildiği gibi estirenlere.
Duygularımız öyle köreldi ve öyle farklı atmosfere savrulduk ki, sel sularına tutulmuş bir ördeğin, suda olduğunu zannedip bir daha su yüzeyine çıkamaması gibi bir duruma düşmeye. Oluşan yoğun sis tabakasında gördüğümüzü, işittiğimizi ve de neşe içinde mutlu olacağımızı zannetmemize. Ruh sağlığı yerinde olmayanların, çareyi tıbbın dışında aramalarına. Yeniliklere açık olmamalarına ve hayatına bir anlam kazandırma eğiliminde olmalarına.
Heyecan içerisinde, biraz da gergin bekleyip çok şey yapacağını zanneden kişilerin belli yerlere getirilip susmasına. Bunların liyakatlerine uygun hareket ettiklerini sanmasına. Birilerinin borazanı olduğunu kabul etmemesine.
Bilimsel bir konferans ve kitap kuyruğuna girdiğine ve düşüncelerinin özgür olduğuna inanmak isterdim. Belli bir düzeni ayakta tutma amacında olan anlayışa aracı olma görüntüsü verme gibi ilkelliği yapmasına. Her defasında ayrımcı anlayıştakilere taviz vermesine.
Başımızın üstünde dönen dolaplara ve dönen dolaplarla yaratılan kavram kargaşasına. Yaratılan kavram kargaşasında benliğimizden, maneviyatımızdan uzaklaştırılmamıza. Hayatı okumak, hayatın doğallığını bilmeme ve insanlara yaşama ortamı hazırlamamaya. Yaban arılarının yuvasına çomak sokmadan, problemin çözümünü sağlamak istemeyenlere.
Yapraklar döküldü, çiçekleri soldu, çok yüzlülerin davranışlarının aynı kalmasına. Dönen dünyanın gelişmelerine ayak uyduramıyoruz. Çok yüzlüler, başımızı öyle algılarla döndürüyorlar ki, ayılamıyoruz, ayıltmıyorlar. İlaçla uyutulan hasta gibi, uyutuluyorsun, uyansan da elini kaldıramıyorsun.
Öyle yanlış koylarda suya girmek zorunda kalıyoruz ki, çağlayana sürüklenmen an meselesi. Birincisi, herkes sürüklenmiyor. İkincisi, sürüklenenlerin bir kısmı kurtuluyor. (Toplumda kuklayı oynatanların algılanmaması için.) Üçüncüsü, toplumda makam sahiplerinin sürüklenmesine göz yummak. Böylece toplumu manipüle etmek yani düşünce atmosferinde yaşamaya zorunlu kılınmasına.
Bütün bu olayları mevki, makam, para ve diğer etkenleri kullanarak beynini kolay kiralayacakları açığa çıkartmaya. Böylece toplumsal gelişmeyi, mutluluğu ve yarınlara güveni sağlayamamasına. Yaratılan algının değişmemesine, aynen sürmesini temin etmek. Örnek “Bengaldeş Devleti” Denildiğinde akıllardaki algıya gülersiniz.
Yanılmak isterdim, parazit gibi yaşayan anlamsızların davranışlarına.