Ağaç, yol üstünde yalnızdı. Yalnız ağaç, susuzluğa mı boyun eğmişti, kimsesizliğe mi? Birlikte oldukları dış etkenlere karşı göğüs gerdikleri arkadaşları kesilmişti. Kesilmişlerdi yıllar önce. Yıllar önce yalnız ağaç, bir ormanın elemanı olarak tüm güzelliğiyle yükseliyordu, ormanın kenarında.
Yalnız bırakılmanın nedeni bilinmiyordu. Neden arkadaşlarını kesmişlerdi. Kesme ihtiyacı duymuşlardı, hiçbir açıklama bugün dahi yapılamıyordu. Ormanı kestin, kestin attın. Yerine yenisini yetiştir, yetişmesine yardım ediniz. Burada orman olduğunu çevre insanı biliyor. Neden yenilenmeyi akıl etmiyorlar anlaşılır gibi değil.
Yazık orman gitti, soldu güneşin rengi ve aydınlanmadı gecenin karanlığı. Yalnız kalmıştı ağaç, yalnız ve de kimsesiz. Duygu yüklüydü kuru dalları, kalmamıştı dermanı. Yoktu çırpınacak gücü ve çırpınmasına karşılık verecek arkadaşı. Koca vücut ve güçlü dallar, suyunu çekmiş ve kurumuştu.
Bir zamanlar şendim, bir zamanlar sevgi ve neşe yüklüydüm, diyor yalnız ağaç. Yaprağım tek kalmış, yok sayılır. Yok yaprağı, güneşi ve yağmuru deyin diye ağıt yakıyor, yalnız ağaç. Güneşe gölge, yağmura koruma çaresini kaybetmiştir. Çaresizdi, çaresiz ve kimsesiz.
Çaresiz ve kimsesizdi yalnız ağaç. Gelen vurmuş, giden el atarak geçmiş. Öyle bir duruma düşmüş ki, kökleri çıkmış topraktan. Onu ayakta toprak tutuyordu. Toprak deyince akan sular durur. Su hayattır, su da ayakta tutar onu. Acaba şimdilik mi ayaktaydı. Fakat ya kısmet diyordu. Geçenlerle selamlaşmıyor ve haberleşmiyordu.
Kiminle niçin selamlaşacak ve haberleşecekti. Artık bir yaprağının yeşilliğini ve bir çiçeğinin güzelliğini gösteremezdi. Meyvesinin lezzetini kendi de unutmuştu. Bir yaprağı kalmıştı, solgun ve sallanan. Bir yaprakla kök ve gövde sağlam kalmazdı. Dallar kırılır giderdi. O dallar ki, yaprağını, çiçeğini ve meyvesini taşırdı.
Yaprakları açtığında, dalları da çiçeklendiğinde görmeliydiniz. Görmeliydiniz ağacı ormanla birlikteliğini. Bir tutam çiçek, bir tutam gül gibiydiler. Güldü orman ve yalnız ağaç, ormanla gülerdi yalnız ağaç.
Yalnız ağaç, dost gülmedi yüzüne, bakmadılar ve görmediler ormanın yıkılışını. Bir baltada sen vurdun, bir baltayla kestin attın farkında değilsin. Yalnız ağacı çiçekte iken, okul öğrencileriyle, meyve verdiğinde ise pazarcılarla diyaloğunu görmeliydiniz. Meyvesi tatlı, kırmızı ve suluydu. Kimi dalında kalır, kimi tepeye çıkardı. Dertleri meyveydi, dertleri tatlı ve sulu meyveye ulaşmaktı.
Yalnız ağacın kökleri susuz ve güçsüzdü. Yoktu gören ve hisseden. Yaprakları gitmiş, saçılmış yere ve soluk alamıyor belli. Bir yaprak ile düşünemediği artık yıkılmayı bekleyecekti.
Bu kadar meyve tükenmez geliyordu, insana. Çiçek ve meyve yüklüyken, yalnız ağacı görenler yarın da görselerdi. Kırılıp düşecekti, uzanacaktı yol boyu ve dalları küçük parçalara ayrılacaktı.
Düşmesin bir problem olur diye yarın keseceklermiş, yarın yıkılacakmış. Balta işlememiş, sertliği dillere destan. Mobilyacıların hayran kaldığı.
Yalnız ağacın kökü yeşerdi ve yalnız ağaç canlandı dediler inanamadım. Yakında göreceklerdi, yaprağını ve çiçeğini.
Yalnız ağaç, direnecek ve yakında meyvesini de verecekti. Yolcuyu susuz ve tatsız koymayacaktı.