Gün/aydın dostlarım…
Benim adım sabah ______ Sevgiye başlangıcım ben…
Güneşin doğduğu yerde taze bir başlangıcım ben…
Meltem tebessümüyle bakarım gözlerine. İçini yakar, içini serinletirim.
Üşümeyi de seversin, ısınmayı da…
Herkes kalbinin renginde yaşar hayatı ve herkes kalbinin rengini bulaştırır etrafındakilere.
Hayat küçük şeylerden oluşur. Eğer siz severseniz büyük olurlar.
Ve şükür diyelim bizi uykudan uyandıran, açken doyuran, güçsüzken dayandıran Rabbime…
****
Yalan…
İnsanlar, yalan söylemek zorunda kaldıkları kimselerden nefret ederler. Victor Hugo
Ne kadar doğrudur bilemem ama ben yalan söyleyeni hele ki kendi çıkarlarını öne alıp toplum çıkarlarını ayakaltına atanları sevmem… Önce ben değil önce biz demeli insan…
Malumunuzdur; gerçeklerin üzerini kapatmak ve başkalarını yanıltmak amacıyla söylenen sözlere yalan denir.
İnsanlar olarak neredeyse hepimizin hayatında başvurduğu bir yol olmuştur yalan. Kimimiz zor bir durumdan kurtulmak, kimimiz bize ait olmayan bir şeye sahiplenmek için yalana başvururuz…
Yalan ilginç bir konudur.
Sokağa çıkıp kime sorsanız ben yalan söylemem der ama neredeyse herkes birden çok kez yalana başvurur. İnsanların yalan söylemem demelerinin sebepleri bana kalırsa söylenilen yalanların önüne çeşitli sıfatlar getirerek onu hafifletmeye çalışmaları.
Mesela kimisi yalan söyler “beyaz yalan” der, kimisi yalan söyler “pembe yalan” der. Oysaki bunlar bizim kendi vicdanımızı rahatlatma çabasından öteye gitmeyen uğraşlardır. Önüne ne getirirsek getirelim yalan yalandır.
Yalan üzerine ne çok söz söylenmiştir. Bunların neredeyse tamamına yakını, yalan söylemenin ne kadar kötü bir davranış olduğunu anlatır. Semavi veya dünyevi tüm dinler yalanı bütünüyle yasaklamıştır. Hatta inanç üzerine yazılmış yayınlarda Cehenneme giden yolu ‘sağlama alan’ kötülükler arasında yalancılık önemle belirtilir. Etik değerler sistemi içinde yalanın, maddi veya manevi dünyada mutlaka karşılığı olan cezayı bulacağı ifade edilir.
Özetle; yalancılığın bedeli ağır cezadır.
Ama yakından baktığımızda; yalanın yukarıda çizdiğim ceza yüküne rağmen yaşamın olağan bir parçası gibi algılandığını görürüz. Yalanı mazur göstermek için ‘küçük beyaz yalanlar’ veya ‘zararsız yalanlar’ gibi kolaylaştırmalar bile üretilmiştir. Kimi zaman ‘küçük yalanlar’ söylemenin insanlar arası ilişkilere olumlu katkılar yapacağı bile savunulur.
Yalan söylemek, ele bir silah almak gibidir. Silahı denetlediğini sanan insan, bir süre sonra silahın egemenliğine girdiğini fark etmez. Yalan da böyledir. Önce masum bir görünümle başlayan yalanlar, daha sonra kişinin tüm benliğini ve yaşamını sarar; yalancılık, otomatik bir davranış modeline dönüşür. Bu durum, geriye dönüşü olmayan bir yolun başlangıcıdır. Genel olarak yalan söylemenin arka planında pek çok durumda çıkar ve getirim beklentisi vardır.
Yetişkin yaşamına baktığımızda; yalancılığın ne denli yaygın olduğunu görmek bizim için ilginç bir tespit olur. Öyle ki; ticari yaşamda yalan üzerine kurulu bir iş modelinin, akıllılık ve yetkinlik olarak kabul edildiği sıklıkla görülür. Yine pek çok kuruluşta üst-ast ilişkilerinin yalan üzerine kurulduğunu izleyebiliriz. Kurumsalmış gibi görülen aslında kurumsal olmaktan hayli uzak olan bazı kuruluşlarımızın ise biçimsel şeklî yalanın bir iş modeli olarak kullanılmasında Rekorlar Kitabı’na girecek yetkinliğe sahiptir.
İnsanlar yalan söylerken genellikle sonrasında ne olacağı ile ilgili fazla düşünmezler. O an içinde bulundukları zor durumdan kurtulmak için bir çırpıda ağızlarından yalan dökülür.
Sonrasında bu yalanın başına neler açabileceğini kimse düşünmez. “Günü kurtarmak” diye bir deyim vardır ya yalan söylemek de işte aynen bu deyimde olduğu gibi bizi belki o anki zor durumdan kurtarabilir. Ama unutmamak lazım ki hiçbir yalan sonsuza kadar gizli kalmaz.
Bir gün mutlaka söylenilen yalan ortaya çıkar ve o yalan ortaya çıktığında yaşanılan utanma ve sıkıntı daha büyük olur.
Yalancılığı alışkanlık haline getiren insanlar vardır. Bu insanlar sıkıştıkça yalan söylerler. Böylesi insanlar zamanla toplumdaki saygınlığını kaybeder ve kimse tarafından ciddiye alınmayan bir insana döner. Yalancı çoban hikâyesi bunun çok güzel bir örneğidir.
Yalanı hayat biçimi haline getiren insanlar küçük menfaatler kazanmak uğruna toplumdaki itibarını yitirerek aslında neler kaybettiğinin farkına bile varmaz.
Bu sebeple küçük kayıplar yaşamamak adına yalan söylemektense doğruları söyleyerek maddiyatla ölçülemeyecek büyük kazançlar sağlayabiliriz.
Yalan söyleyenler bir gün mutlaka gerçeklerini kaybederler.
Dostlarınızı incitin gerçekler ile ama asla rahatlatmayın yalan ile!
Zaman akıp geçiyor… Pişmanlık olmasın hiç, kayıplar olmasın, ayrılıklar olmasın…
Yarın bu günden güzel olsun…
Ömür dediğimiz nedir ki…
Özenle sakladığınız bir sarı lira gibi ömrümüz:
Vakit gelip sandıktan çıkardığınızda, bir de bakıyorsunuz ki tedavülden kalkmış…
Her günün bitiminde bir şeyler öğrenebiliyorsanız, ömrünüz size vazgeçilmez dostlar kazandırıyorsa. Sabaha daha bi gülerek açabiliyorsanız gözlerinizi. Büyüdüğünüze üzülmeyiniz. Bırakın günler sizde iz bıraksın, bırakın çizgileriniz ve aklarınız artsın, yeter ki yarınınız dünü aratmasın dostlar…
Çünkü___________
“Zaman sessiz bir testeredir.”
Yalnızlığınızın omzuna dayayın başınızı ve dinleyin sessizce zamanın hızla gelip gecen sessiz sessizliğini _______Haydi şimdi kahvenizi alın, oturun bir köşeye. Ruhumuzu keşfe çıktık, sizde de katılın bu serüvene…
Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım’
Atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız, yalansız, riyasız güzel bir dilerim. Ömrünüz aydın, huzurlu bereketli geçsin. Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun…
#öskurşun#