Babalar günü dolayısıyla, babamı anlatacaktım. Yine de babamın, kendi deyimiyle, “üzerinde uyguladığı,” küçük bir operasyonunu açıklayacağım.
Nasıl cesaret edebildin, deriyi keserken, kılcal damarlarının zarar göreceğini düşünmedin mi? Hadi kesmeyi göze aldın, mikrop kapacağını, akıl etmedin mi?
Küçük bir deri kesiği insana ne yapar, toprakla uğraşan insana mikrop yaklaşmaz, dedi.
Başındaki yağ bezeleri (lipom) için sağlık ocağına gider, acısız bir şekilde, doktor hallederdi.
Babam, ben de acı duymadan kestim, dedi.
Deri altında oluşan yağ bezesini kesersin, doktora gerek kalmadan problemden kurtarırsın.
Başındaki bezeleri, kesip aldın. Kimden duydun ve böyle tehlikeli işe giriştin, dedim. Bir arkadaşı söylemiş. Çakı bıçağının ucunu iyice biletmiş ve kolonyağı ile silmiş ve keşmiş.
Aradan geçen yıllar içerisinde benim başımda da yağ bezesi oldu. Demek ki soya çekim. Sağlık ocağına arkadaşım götürdü ve aldılar. Babamın yaptığını doktora anlattım, doktor güldü. Cahil cesareti, dedi. Babama bana doktorun yaptıklarını anlattım. Bu defa, babam güldü, ne gerek vardı, doktoru uğraştırmaya, dedi.
Babam, bu olayımı anlatır gülersiniz, dedi. Şu anda ise gülmedim, gözlerim yaşardı.
Babama, heyecanlı bir tarzda, iktidarın yaptığı anormallikleri anlatıyordum. Tepki vermezse konuşmaya devam ediyordum. Babam güldüğünde, tepki olarak, olay hakkındaki görüşlerini, açıklamasını beklerdim.
Bu kadar olumsuzlukları sen biliyorsun da onlar bilmiyor mu? dedi.
Gündelik yaşantısında, her zaman pozitif düşünürdü. Kimseyi çekiştirmezdi. Yoldan geçen arkadaşı; selam verdikten sonra, kolay gelsin, bereketli olsun. Ayırdığın fındıktan verir misin? Babam da yanındaki poşete ayırdığı fındıkları doldurup vermiş.
Arkadaşı iyi günler, diyerek yoluna devam etmiş. Yolda fındıkları kıra kıra gidiyormuş. O kadar fındıktan iki tane dolu çıkmış. Arkadaşı geri dönmüş ve babama çıkışmış, ne biçim fındık verdin. Hiç mi dolu fındığın yoktu.
Babam gayet sakin bir tarzda; gülmüş ve oraya boş fındıkları ayırıyordum. Hepsini istedin ve verdim, demiş.
Ziraat mühendisi babama sormuş, fındığın yerine niçin çay diktin.
Babam, kasabada en az on beş kahve var ve herkes çay içiyor, fındık yemiyor ki, demiş.
Babam su almış gelirken, arkadaşı rastlar. Suyu eve sen mi taşıyorsun. Çocukların alsaydı ya der. Arkadaşına manalı olarak bakan babam, ders çalışıyorlardı, bozulmalarını istemedim, demiş.
Babam kolaylıkla hissi hareket etmezdi. Tarla kenarında mısır fidanlarının ayıklanma zamanı gelmişti. Ayıklamak için kazmasıyla mısır tarlasına çıkacaktı. Yanında duran arabadan kameralı iki kişi ve birkaç kişi daha iner.
Babama size bir şeyler sorabilir miyiz? Derler. Babam sorabilirsiniz diye cevaplar.
İnsanlar köy yerinde ne yer ve ne içer, diye sorar.
Babam; yayıktan çıkan taze tere yağında kaymağı eritir bal ile yeriz. İneğin sütünü kaynatır, içeriz. Ayrıca peyniri de masadan uzak etmeyiz, diye cevap verir.
Her şeyiniz doğal, tükettiğiniz ürünler, GDO’lu değil. Dönüşte uğrayın domatesleri toplayacağım size vereceğim, diyor.
Kameralı adam, hayat dedenin yaşam şekline evet diyor, dedi.
Bir gün sonra babalar günüydü. Babama, üç tane iri elma, muz ve şeftali getirdim. İlginç olan, babamın üç iri elmayı rüyasında görmesiydi.
Üç elma, aramızda, simge haline gelmişti.
Hasan TANRIVERDİ