VİRAJ
Karadeniz de şirin bir dağ kasabası. Kar yolları kapatınca vilayete inmek için günlerce beklemek zorundasın. Halk çok fakirdir. Ekip biçtiği bir parça yeri bir kaç baş hayvanı vardır. Süt, peynir, yumurta satarak geçinir. Bir kaymakamlık konağı, bir ilkokulu, bir ortaokulu, birkaç bakkal dükkanı
bir de sahibi sert mizaçlı, lakabı “Verepoğlu” diye anılan, arada gazete gelen bir kitapçı dükkanı vardır.
Kaymakam kitapçı dükkanına uğrar.
— Amca cumhuriyet gazetesi var mı?
— Bakayım.
— Cumhuriyet gazatası yoktur.
— Ben kaymakamım.
— Ne olursan ol, yoktur.
Verepoğlu amcanın bir yeri vardır; üzerinden yol geçecektir ama bir türlü anlaşamamaktadırlar.
Amcayı ikna etmek için vali gelir.
— Amca senin çok iyi bir insan olduğunu söylüyorlar ama yerinden yol vermiyormuşsun.
— Vali bey size yanlış söylüyorlar; veriyorum.
Biz lazut deriz siz mısır dersiniz. Biz gortopu siz patates dersiniz. Çoluk çocuk buradan geçimimizi sağlarız. Yeri bölmeyin yukarıdan geçin diyorum onlara.
Mühendis:
—Efendim çok virajlı olur.
Amca:
— Ya bak kafaya, koskoca Amerika’da viraj var da olsa da orta mahallede ne olur!
HELVANIN TADINI BOZUYOR.
Müdür bey yanında arkadaşlarıyla yemeğe giderken iki deli de oturdukları yerden müdüre laf attılar.
— Demiyorsunuz ki şuradan bir lavaş içine de helva koysakda bu garibanlar da karnını doyursa.
Müdür alır lavaşı, içine de kırmızı helva “buyurun afiyet” olsun der.
Yemeye başlarlar.
Helva azalırken, deli, lavaşı öbür delinin önüne iterek:
— Al şu pideyi helvanın tadını bozuyor!