Başımın dönmesi çok farklıydı. Kan basıncım düştüğünde genelde başım dönerdi. Ama bu dönme, öyle böyle değildi.
Dairesel dönüşler gözlerimden yere doğru yakınlaşıyor, ardından aynı dönüşler yerden gözlerime doğru çekiliyordu sanki. Midem pilorunu aralamış, yavaştan boğazıma doğru asit pompalıyordu. Reflüye neden olan mide asidim bulantımı daha da fazlalaştırmıştı. Cidden yardıma gereksinim vardı.
İmdat, desem beni bu yükseklikte kim kurtarabilirdi ki?
Açıkçası çocuksu suçluluk duygularım yüreğimi kuşatmıştı. Kimseden yardım bile istemek ağrıma gidiyordu. Güya, bu ulu fıstık ağacında saklanıp aratacaktım kendimi. Nereden çıktı şimdi bu baş dönmesi yahu?
Bu soru aklımdan geçer geçmez ” Eyvah, yoksa hamile miyim?” Düşüncesi girdi mi aklıma…
Ama olamaz ya!
Bu imkansız!
Ya yanılıyorsam?
Eyvah ki, ne eyvah!
Yok… Yok! Hamile olmam mümkün değil. Bu olsa olsa sıradan bir baş dönmesi canım.Yok ya, bu yükseklik anksiyetesiydi.
Ben böyle düşünme sentezindeyken göz kapaklarımı ne yere doğru, ne de yukarı doğru kaldıramıyorum bile. Gözbebeklerim fırıldak gibi dönüyordu. Aşağıdan gelen müzik sesleri yukarıya doğru yükseliyordu. Acaba bağırsam sesimi duyarlar mıydı ki?
Lakin bu biraz uzak bir olasılıktı. Müziğin sesi arkadaşlarımın sesini dahi bastırmaktaydı.
Beni duymaları mümkün değildi.
Koalalalar gibi çam ağacında asılı kalmıştım. Ellerimi gözlerime siper bile yapamıyordum. Tutunduğum budak dalı bir bırakmış olsam var ya ” Hoop” yere çakılacaktım. Vücudumda krılmadık kemiğim kalmazdı herhalde. Ayaklarımın 49 cm yukarıda diğeriyse yarım metre aşağıdaki kesik budaklara sıkıca basılı olarak reçinelere yapışık bir vaziyetteydim.
Belki gözlerimi kapatsam baş dönmem geçer düşüncesiyle gözlerimi tam sıkıca kapatmıştım ki olan olmuştu. Midemden boğazıma doğru hızlıca yükselen asitli sıvıyı daha fazla tutamamıştım. Fışkırır derecede aşağı doğru öğürerek çıkartmaya başladım.
Ağaçta öylece ne kadar asılı kaldım bilemiyorum.
O sırada adımı duyar gibi oldum. Bana biri sesleniyordu. Sonra adımı seslenenlerin sayıları kafamın içinde koroya dönüştü. Sesler kadınlı erkekli karışıktı. Demek ki beni merak etmişlerdi.
Sıkıca kapatmış olduğum gözlerimi açmaya korkuyordum. Sesler gittikçe uzaklaştı. Bulunduğum taraftan uzaklaşıyorlardı. Kimsenin yukarıya bakmak aklının ucundan bile geçmiyordu. Kalp çarpıntım fazlalaştı. Sesimi duyurmalıydım.
Utanma pazar mideyi bozar işte . Gözlerimi hafiften araladım. Mide bulantım durmuştu. Çok hafif baş dönmesi vardı. Güçlükle bağırdım.
“Buradayım…”
Sesim çatallı çıkmıştı. Arkadaşlarım hala adımı sesleniyordu. Bir daha bağırdım.
“Buradayım.”‘
Bu kez daha net çıkmıştı sesim.
Yine duyan olmamıştı. Ama eşimin sesi kulağıma öyle net gelmişti ki…
“Durun arkadaşlar… Susalım biraz… Ben bir ses duydum…”
Oh çok şükür ya! Bir kez daha bir gür çıkmıştı sesim.
“Buradayım. Yukarı bakın.”
Başlar yukarı çevrildiğinde arkadaşlarımın yüzlerindeki şaşkınlığını görebiliyordum.
“Senin taa burada ne işin var kadın… Büyümedin gitti…” söylene söylene bulunduğum yere doğru tek kişi tırmanmaktaydı.
Bana yaklaşan tek kişi kurtarıcım, canım eşimdi!
“Haydi yavaşça in bana doğru. Seni tutuyorum aşkım.”
Eşimin sesi yumuşamıştı. Az önceki sert tonundan eser yoktu.
“Seni yerde ararken gökte bulduk…”
Sesi iyi gelmişti bana. Göz kararmam geçmişti. Cesaretim geri gelmişti. Aşağıya doğru yavaşça inmeye çalışırken eşimin sesi tuhaflaşmıştı. Boğuk boğuk geliyordu.
Endişeyle başımı ona doğru çevirdim.
“Ne oldu Tuncay?”
“Galiba Vertigom tuttu!”
Gırtlağımdan yırtılırcasına çıkan sesimde dolu dolu adrenalin etkisi vardı.
“Eyvah!”
Çünkü eşim yıllarca hastane hastane dolaşmıştı. Nihayet teşhis konulup vertigo tedavisi görmüştü. Yükseğe asla çıkamazdı. Beni kurtarma arzusu cesaretini körüklemişti. Aksi halde onun ağaca tırmanması zaten bir mucizeydi.
Sesime netlik vermek adına yutkundum.
“Canım sakın açma gözlerini. Sakin kal. Derin nefes al… ”
Der demez ağacın dibindeki gruba sesimi duyurmaya çalıştım.
“Arkadaşlar, eşimin vertigosu tuttu. Birinizin buraya gelmesi gerekiyor.”
.
Bizi ağaçtan arkadaşlarımız da indirememişti. Zira eşim benden daha berbat görünüyordu. Kınıldayamıyordu. Ağaca sarılmıştı.
.
Baktılar ki kimse bizi o yükseklikten indiremiyor, onlar da çaresiz adanın itfaiyesinden yardım istemişlerdi. Nihayet ekipler, iki koalayı ağaçtan yere indirmişlerdi. Daha sonra itfaiye ile gelmiş 112 ambulansında tedavi ekibi, eşimle bize ilk müdahaleyi yapmışlardı.
Arkadaşlarımla eşimin bana yapacakları doğum günü sürprizini böylece bozmuştum.
Daha hikayem bitmedi.
Durun lütfen!
O piknik gününde;
Asıl doğum günü sürprizini bize beni muayene eden ambulansın doktoru yapmıştı. Bir güzel de paylamıştı beni:
“Hanımefendi hamile hamile o ağaca nasıl çıktınız?!”
“Bundan sonra daha dikkatli olmalı ve ani hareketler yapmamalısınız!”
Emine Pişiren/ Kocaeli