Vatandaş pratik düşüncesiyle, önüne gelene, çalım atıyordu. Böylece toplum içerisinde, çalım üzerine bir yaşantı kurmayı başardı. Ayrıca iç dünyasında da kıvırmayı meziyet kabul etti. Vatandaş kıvırma şansını, kendine mal ediyor ve kıvırırken kıvrılıyordu.
Kıvrılıyordu geleneksel yapıdan, yenilikçiliğe. Yenilikçiliğe kıvrılırken, sanki bataklığın; zehirli otunu, böceğini ve sürüngeninden ürküyordu.
Vatandaş bilinçli olarak, karşısına çıkan etkenleri kıvırarak atlatıyordu. Kıvırtan ve kıvırdıkça da olayın püf noktalarını öğrenen vatandaş, ezilmişlik korkusundan sıyrılıyor, fakat geleceğini akıl etmiyordu. Çalım için yeni yollar bulması gerekiyordu.
Vatandaşın kıvraklığı devam ediyor ama maddi gücünü kaybettiği için eli avucu her çalımda biraz daha boş kalıyor. Böylece gücünü başkalarına kaptıran vatandaş, kıvrılıyor ve çalım yemeye başlıyor ve ayakta duramaz hale geliyordu. “Ne yerse yesin,” durumuna düşüyordu.
Çalım yiyen vatandaş, israfı hoş görüyor ve yakı yemiş balığa dönüşüyordu.
Vatandaş, lüks arabalar, uçaklar ve yalılarla öyle bir çalım yedi ki, bir daha kendini düzeltemedi. Tasarruf aklına bile gelmedi.
Vatandaş kimi deryaya, kimi orman alanlarına ve kimi de yeşil vadilere fakat hepsi de insanımıza karşı olan, köşk sahibi olmayı hayal etti.
Vatandaş bugün patates, yarın soğan aldı. Her ikisini de yemeğinde kullandı. Kullandı ama alım gücü geçim adına atılacak çalıma karşılık gelmezdi. Neyin çalımı artık alım gücünü geçmiş olan yiyecekleri vitrinde izleme fırsatını bari verseler de gözü bari doysa.
Vatandaş elini eteğini çekmiş ve umudu örselenmiştir. Çünkü hareket kabiliyetini kaybetmiştir.
Vatandaş bilmeden BOP ile karşılaşmış ve nasıl bir tavır alacağını bilememiştir.
Bundan sonraki kıvırma, kendi kendine olacaktır. Çalım üzerine çalım misali.
Hasan TANRIVERDİ