Akıl almaz olaylara şahit oluyoruz. Fuhuş pazarında, en gizli askeri belgelerin ortaya saçıldığını görüyoruz.
Bu ne biçim yozlaşmadır? Bu ne sorumsuzluk ve disiplinsizliktir?
1-İstanbul Emniyeti’nin yürüttüğü ‘fuhuş operasyonu’, Türkiye tarihinin en büyük casusluk ve vatan hainliği rezaletine dönüşmüştür. En gizli belgeler, çoğu yabancı uyruklu fahişelerin ve patronlarının elinde bulunmaktadır.
2-Gözaltına alınan sayısı 40’ı geçmiştir. Bunun, (30’u muvazzaf) 36’sı asker, 4’ü de TÜBİTAK görevlisidir. Ve bunlar, fuhuş/şantaj ve tehditle, gizli belgeleri, yabancı istihbarat servislerine sızdırmakla suçlanmaktadırlar.
Ayrıca; birçok önemli projeyi engellemek, teröre destek olmak gibi suçlar da söz konusudur. savunma sanayii ile ilgili projeler, engellenmiş ve sızdırılmıştır. (Her ne kadar, ABD ve İsrail, en küçük detaylara bile vakıf iseler de, bu durum, bir vatana ihanet suçu teşkil etmektedir. Hem Askeri Ceza, hem de Türk Ceza Kanunu’na göre.)
3-Suçun yoğunluğu; Deniz Kuvvetleri, TÜBİTAK ve Sivil Savunma Sanayii Müsteşarlığı üzerindedir. Fuhuş çetesi, bu kesimleri uygun bulmuştur. Özellikle, Deniz Kuvvetleri, Donanma ve Sahil Güvenlik Komutanlıkları’nda yuvalanmıştır.
Tespitlere göre, 2010 YAŞ toplantısında terfi edecekler, öncelikle tuzağa düşürülmüşlerdir. Bunun için, Nisan 2010’da, (bazı subayların da iştiraki ile) değerlendirme ve strateji tespit toplantısı gerçekleştirilmiştir. Hatta, üst düzey subayların eşleri ve çocukları ile ilgili çalışmalar da yapılmıştır. (Bu arada, üniversite çağındaki 6 amiral oğlu ve kızı yakın takibe alınmıştır.) Ayrıca, terfi sırası gelen üsteğmen/yüzbaşı ve binbaşı rütbesindeki 41 subay da yakın takibe alınmıştır. 6 subay, hayat kadınları tarafından çetenin ağına düşürülmüştür.
Velhasıl, yazdıkça, iç karartan, yüz kızartan bir tablo. Tam bir vatan hainliği örneği.
Ümit ediyorum ki, Askeri ve Sivil Yargı, gerekeni en titiz biçimde ifa eder, suçlulara en ağır cezaları verir.
Ve ümit ediyorum ki; Genelkurmay Başkanlığı ile Kuvvet Komutanlıkları, olayı titiz biçimde ele alırlar.
Üniformanın şerefine layık olmayanları temizlerler. (Bu alternatif resepsiyon yapmaktan çok daha önemlidir. Ülkeye ihanet söz konusudur.) (Daha önce de, Deniz Lisesi ve Deniz Harp Okulu ile ilgili tespitlere göre, neler yapıldığını bilmiyoruz? Okul Komutanı’nın istifası ile iş bitti mi? Konu ört-bas mı edildi?)
Ve, hem ülkemin geleceği, hem de Silahlı Kuvvetler’in itibarının ve gücünün iadesi için, çok kapsamlı bir reformun yapılması gerektiğine inanıyorum:
a)Şu an, Silahlı Kuvvetler’in mevcudu 736 bindir. (46 bin subay/ 100 bin astsubay/70 bin uzman/ 50 bin sivil personel/ 360 General ve amiral/ 470 bin er ve erbaş) (Er ve erbaşın 240 bini Kara/ 170 bini Jandarma/ 30 bini Deniz/ 30 bini Hava Kuvvetleri’nde bulunmaktadır. Bu erlerin 65 bininin(???) 500’ü aşkın askeri tesiste/lojmanda/kantinlerde vb. yerlerde subaylara hizmet ettiği-ısrarla-ifade edilmektedir.
b)Biz; Çin-ABD-Hindistan-Kuzey Kore ve Rusya’dan sonra, en kalabalık orduya sahip 6. ülkeyiz. Ve gerçekten, bu kadar çok askere ihtiyacımız var mıdır?
Ayrıca, vatan evlatlarını kendi hizmetimizde kullanmaya hakkımız bulunmakta mıdır?
c)Askeri harcamalarda denetim yoktur. Silah alımlarında, daima şaibe söylentileri, aracılık faaliyetleri, söz konusu olmaktadır. Tam bir lüks ve israf furyası vardır. (Ordu evleri/kamplar/araç saltanatı/tanker uçak-Awacs-denizaltı vb. alımları ile yaptırılan tamirler)
d)Subaylarımız halktan kopmuştur. Lojman/ordu evi/kıta üçgenine hapsedilmişlerdir. Demokrasiye önem vermemekte, halkın seçtiklerine saygı göstermemektedirler. Kendilerini ülkenin asli sahibi ve yöneticisi olarak görmektedirler. İnanç sahiplerini potansiyel tehlike olarak kabul etmektedirler. Laiklik kavramını, bir baskı aracı, bir darbe gerekçesi olarak, kullanmışlardır. Her darbe ve muhtıra ile, ülkemize ne kadar büyük zararlar verdiklerini, kabul etmemektedirler.
Biz gerçek anlamda bir Ordu-Millet kavramını özlüyoruz. Hatalardan ve hainlerden temizlenmiş bir Silahlı Kuvvetler’in hasretini çekiyoruz.
Vatana İhanet suçunun müeyyidesi İDAM iken, ‘ileri demokrasimiz’ icabı hapse çevirip, hapisten örgüt idaresine kadar varan özgürlüklere uzatılınca, insanın vatana sadakat gösterirken, ‘ahmak’ olup olmadığını düşünmesi gerekiyor.
Yargılama neticesi ÖLÜM de bir cezadır ve uygulanması şarttır.
Mevki ve makamı ne olursa olsun, vatana ihanetin yumuşatılması, eğilip bükülmesi, ileri demokrasiye malzeme edilmesi düşünülemez.
Suçun karşısına cezayı koyamayan insanlar, suçluya ve neticelerine razıdırlar.
Teşekkürler.