Varlık üzerine çok şey söylenebilir, bizim burada bulunmamız dahi her şey varlık ile ilgilidir. Peki neden hiçbir şey yerine çok şey vardır? Bu soruyu düşünürler kendilerine sormuşlardır. Bu soru farklı şekillerde cevaplandırılabilir; herkes kendi dünya görüşüne göre varoluş amacını ortaya koyabilir ancak bir gerçek vardır ki bizler zorunlu olarak varız. Yani bizim varlığımız bizim tercihimiz ile gerçekleşmemiştir. Yanı sıra bizler dünyaya geldiğimizde bizi kuşatan bir varoluş söz konusudur. Bizi kuşatan fenomenler, olgular, nesneler ve görüntülerin oluştuğunu hissediyoruz, görüyoruz ve düşünüyoruz. Bizim dışımızda gerçekleşen bu muazzam varoluşun yapısı nedir, varlık neyden oluşuyor; bu soru varlık felsefesinin temel sorularından biridir ve gerçekten de bu sorunun cevabını ortaya koyabilmek oldukça güçtür. Bu nedenle çeşitli akımlar oluşmuştur, bazıları sahiden bu dünyanın bir rüya olduğunu ve bu dünyanın bir hakikati olmadığını düşünürken, bazıları bu dünyanın tümüyle maddeden oluştuğunu düşünmüşlerdir. Mamafih varlık üzerine çeşitli akımlar oluşmuştur.
Varlığın zıttı yokluktur, yokluğun tanımını ortaya koyabilmek için varlığı anlamak gerekir. Örneğin eğer varlık tümüyle maddelerden oluşuyorsa, o halde yokluk maddenin olmayışıdır. Yokluk tümüyle varlığın zıttı olarak yorumlanabilir. Varlık ile hiçlik birbirine yakın iki kavramdır. Masanın üzerinde bir kalem vardır örneğini verelim; burada kalemin varlığı kastedilir, masanın üzerinde bu kalemi çekip aldığımda masanın üzerinde kalem yoktur demem gerekir. Hiçlik ise biraz daha ileri bir kavramdır, kalemin tümüyle yokluğunu konuşmak gerekir. Kalemin masada olması kalemin varlığına işaret iken kalemin masanın üzerinde olmaması kalemin yokluğunu işaret eder. Hiçlik kalemden hiç söz etmemek ve kalemin varlığını ya da yokluğunu hiç tartışma konusu yapmadan onun mutlak yokluğunu belirtebilmektir. Bizler varlığı yokluk ile yokluğu varlık ile anlayabiliyoruz ancak, ne varlık ile ne de yokluk İle bağlantılı kılmadan tümüyle mutlak yokluğu belirtebilmek, yani zıttını ortaya koymadan tasavvur edebilmek hiçliktir.
Varlığın hakikati nedir; varlıktan kastımız eğer var olduğunu gördüğünüz şeyler ise örneğin etrafımızda gördüğümüz hava, içtiğimiz su, yaktığımız ateş ektiğimiz toprak bunlar doğada gördüğümüz temel unsurlardır, bu unsurlara bakarak Antik Çağ’da bazı düşünürler varlığın tümüyle bu dört unsurdan meydana geldiğini iddia ettiler. Bazı düşünürler sadece havayı bazı düşünürler sadece toprağı bazı düşünürler sadece ateşi bazı düşünürler ise sadece suyu varlığın temeli bilirken bazıları bu dört unsuru birlikte varlığın ana unsurları olarak düşünmeyi tercih ettiler. İlerleyen zamanlarda Demokritos gibi bazı düşünürler bu dört temel unsuru sorguladılar ve bunun üzerinde bazı fikirler ortaya attılar; ve sonunda şöyle düşünmüşlerdir bu dört temel unsur da parçalanamaz parçacıklara yani atomlara dayanır. Gerçekten de ateş, hava, su ve toprak dahil doğanın tüm elemanları bugün modern bilimde gördüğümüz gibi elementlerden oluşurlar. Elementler ise atomlardan oluşur. Atomlar nihayetinde titreşen enerjilerdir. Böylece varlık, enerji ile maddenin dönüşümü olarak tasavvur edilebilir. Madde enerjinin yoğun halidir, kütle kazanmış biçimidir; enerji ise maddenin yoğun olmayan, kütle kazanmamış biçimidir. Sonsuz bir akıştır bu varoluş, sonu gelmeyen başı olmayan. Akar, bazen kütle kazanır bazen de kütlesini kaybeder; kütle kazanınca madde olur kütlesini kaybedince enerji. Bir nehir gibi akar bu yaşam.
www.metyus.co