Öğretmenimizle kucaklaştık, elini öptük. Okuldan ve arkadaşlardan bahsettik. Valide bağ sanatoryumu için gelmiş. Doktorlar, rahatsızlığını takip edeceklermiş. O gün ziyaretini kısa kesti.
Biz de sanatoryuma, sınıf arkadaşımız olan kardeşiyle, gitmeye karar verdik.
Valide bağ koruluğu ve sanatoryumu Çapa Yüksek Öğretmen Okulu hazırlık sınıfında iken duymuş oldum. (1968-69 öğretim yılı)
Tatil günü, Valide bağın yolunu tuttuk. Öğretmenimizin akciğerlerinde problem varmış, doktorlar gözetim altına almışlar.
Böylece hasta ziyareti de olsa, Valide bağ korusunu görmüş oldum.
Hastalar korulukta ağaçlar altında, sazlı sözlü eğleniyorlardı. Öğretmenimiz de aralarındaydı. Burada sağlam insan da hasta olur, dedim. Çünkü öyle bir duygusal ortam vardı ki anlatamam.
Yeşil örtü her yana hakimdi. Sanatoryumun yanındaki prevantoryum, köşk gibi güzel bir mimariye sahipti.
Yeşil alanlarda uçurtmalar uçuruluyordu. Biraz da onları izledik ve okula döndük.
Birkaç defa daha Valide bağa gittik. Hastane, güzel çiçekler içerisinde bir yerdi. Çok etkilenmiştim. Onun için Valide bağı unutmam mümkün değildir.
Valide bağa minibüsle giderken, sıra halindeki köşkler, çok hoşuma gitmişti. Böylesine güzel bir semt olamaz demiştim. Bugün geçtiğimiz yolları unuttum.
Öğretmenimizin hastalığa yenik düşmesi bizi derinden üzmüştü. Bu vesileyle bir defa daha gitmiştik. Sonraki yıllarda hastaneye yine ziyarete gittim. Fazla bir değişme olmamıştı. Pandemiden bir yıl önce yolum Valide bağa düştü. İnanın prevantoryum binasını tanıdım. Valide bağda tanıyacağım başka hiçbir yer göremedim.
Kalkıp da İstanbul’un düşürüldüğü durumu anlatacak değilim. Eski Valide bağ koruluğunda ziyaretimiz sırasında koruluğa çıktık ve ağaçlar altında oturduk. Sohbet ettik. Kadıköy’ü seyrettik. Yeşillik, çam ağaçları ve bahçe içerisindeki köşklere hayran kaldık.
Valide bağı da nasıl anlatayım. Tarih verdim. O tarihteki Valide bağ kalmış olsa herhalde dünyanın en güzel köşesi olurdu.
Ülkenin her köşesine kıydığımız gibi Valide bağı da betonlaştırmıştık.
Hasan TANRIVERDİ