Arapça kökenli olan “vakıf” kelimesi “durmak, durdurmak, alıkoymak” anlamlarına gelmektedir. “Bir hizmetin gelecekte de yapılması, sürüp gitmesi için, belirli şartlarla ve resmî bir işlemle bırakılan gelir, para ya da mülk” demektir vakıf.
Çoğulu evkâftır. Bırakılan bu paraya ve mülke “vakfiye” ismi de verilir. Vakıf kuranlar da “vâkıf” diye adlandırılır. Vakfın hizmetleri için bağışlanmış gelir getiren han, bağ, bahçe gibi gayrimenkule de “akar” denir. Öte yandan vakıf bir parayı, malı yahut menfaati Allah’ın mülkü olarak Allah rızası için insan ve tüm canlıların hizmet ve menfaatine sonsuza kadar adamak ve bağışlamaktır. Vakfın hizmet amacının ve şartlarının yazılı olduğu belge “vakıf senedi” olarak nitelendirilir.
Geçmişten bugüne kadar vakıflar Türk-İslâm kültüründe ve medeniyetinde çok önemli vazifeler ifa etmişlerdir. Devletin yetmediği ve yetişemediği işlere onlar gönüllü olarak yetişmişlerdir. Bu hususta devletin en büyük yardımcısı olmuşlardır. Görevleri bakımından kendi içlerinde çeşitlere ayrılan vakıflar, milletin her daim gönül teline dokunmuşlardır.
İslâm tarihinde çok önemli bir yere sahip olan vakıfların kökeni çok eskilere dayanır; ta ki 8. yüzyıldan bugüne kadar. Bilinen en eski vakıf, yeryüzündeki ilk mabet olan Kâbe’dir. Geçmişteki birçok maddi ve manevî değer, vakıflar yoluyla günümüze gelmiştir. Peygamberimiz ve birçok öncü şahsiyet, bir hayır yarışı olan vakıfların kuruluşuna öncülük etmişlerdir. Osmanlıya gelince vakıf müessesesi daha bir önem kazanmıştır. Osmanlılar birçok vakfın kuruluşunu gerçekleştirmiştir. Bunlar arasında padişahları, padişah eşlerini, annelerini, kızlarını, erkek çocuklarını, gelinlerini sayabiliriz. Bunlara sadrazamları, vezirleri, paşaları, şeyhülislamları, müderrisleri ve diğer devlet memurlarını ekleyebiliriz.
Osmanlı Devleti vakıfların güç ve aktivite bakımından zirveye çıktığı güçlü bir ülkedir. Osmanlı’da devleti idare edenler vakıf medeniyetinin önünü açmış, her zaman vakıflara gönülden destek olmuşlardır. Aslında bu yapılanma onların işine gelmiştir. Zira sosyal, kültürel ve dinî sahalarda vazife yapan vakıflar birçok hizmete de omuz vermiştir.
Devlet-millet kenetlenmesinin önemli örneklerinden olan ve yardımlaşmanın üst düzeyde olduğu vakıflar Selçuklulardan Osmanlılara kadar çok kıymetli işlere imza atmış dinî, hukukî ve sosyal müesseselerdir. Bu kurumlar hayatı kolaylaştırmaya çalışmışlardır.
“Ey oğul, insanı yaşat ki devlet yaşasın!” diyen Şeyh Edebali’nin yolundan giden ve insan merkezli bir medeniyet inşa eden Osmanlı Devleti, vakıflara çok büyük bir ehemmiyet vermiştir. Onları her zaman korumuş ve güçlü olmaları için destek vererek önlerini açmıştır.
Tarihî süreç içerisinde insanlardan hayvanlara kadar birçok canlıya gönüllü hizmet eden vakıflar sevgi, dayanışma ve merhamet kurumlarıdır. Tarihteki gurur kaynağımız olan bu vakıflar bazı insanların aklının ucundan geçemeyecek kadar ince ve hassas olan meselelere el atmışlardır. Üstelik bunları yaparken hiçbir şahsî beklentileri de olmamıştır. Sadece Allah rızasını ve insanlığa hizmetin verdiği hazzı esas almışlardır. Osmanlı bu konuda tartışmasız bir/incidir. Osmanlı’nın özel ve tüzel kişiliklerde kurduğu aşağıdaki enteresan vakıflar bu hususta bize fikir verebilir: “Hastalara Evinde Bakma Vakfı, Kızlara Çeyiz Hazırlama Vakfı, Kadın Sığınma Evi Vakfı, Yoksul Mahkûmlara Harçlık Verme Vakfı, Leylekleri Koruma Vakfı, Şehit ve Sahabe Türbelerini Tamir Etme Vakfı, Dara Düşenlerin Vergisini Ödeme Vakfı, Güvercinhane Yaptırma Vakfı, İflas Eden Tüccarlara Yardım Vakfı, Hayvanlara Mera Açma Vakfı, Yaz Günlerinde Soğuk Su Dağıtma Vakfı, Şehir Estetiğini Koruma Vakfı, Sıcak Pide Dağıtma Vakfı, Kışın Abdest Alanlara Sıcak Su Temin Etme Vakfı, Çocukları Sünnet Ettirme Vakfı, Muhtaçlara Aşevi Vakfı, Köleleri Evlendirme Vakfı, Helâlleşme Vakfı…vb.”
Yeryüzünden gökyüzüne, yerdeki karıncadan gökteki kuşlara kadar bütün varlıkları yaşatmayı ve nihayetinde Allah rızasını esas alan vakıfların yegâne gayesi dünyadaki canlıların (insanların, hayvanların) daha mutlu ve müreffeh bir hayat sürmesidir. Bunun için de insan için tek yaşama alanı olan dünyayı daha yaşanılır kılmak gerekir. Vakıflar bu uğurda büyük bir gayret ve enerji sarf etmişlerdir. Her zaman hayır ve hasenat peşinde koşmuşlardır. Cemiyeti oluşturan bireyler arasındaki sosyal bağları güçlendirmişlerdir. Sevgi, hoşgörü ve kardeşlik anlayışını hakim kılmışlardır. Zaman zaman dengesi bozular dünyaya denge getirmeye çalışmışlardır. Var oluş gayemizi gerçekleştirmemize yardımcı olmuşlardır.