Ütopya ve distopya…
Ütopya mevcut olmayan ideal toplum biçimi.
Distopya baskıcı ve otoriter bir sistem,
Margaret Atwood’un “Damızlık Kızın Öyküsü” nü okumuştum. O zamanlar distopik kavramı tam sentezleyemedim. Hatta fazlaca feminist bakış açısıyla yazıldığını düşünmüştüm. Kitabın alıntı özetini aktarmak istiyorum.
“Biz iki bacaklı rahimleriz, hepsi bu.”
Kadın, “bunaltıcı düşlerden uyandığı” bir sabah, hiçliğe dönüşmüş olarak buldu kendini. Artık bir adı yoktu, düşüncesi, benliği, arzusu yoktu ama bir rahmi vardı. Yaşamını kolonilere sürülmeden, öldürülmeden, Damızlık Kız olarak sürdürmesini sağlayan rahmi. Artık âşık olmayacaktı, sevmeyecekti, onaylanmış bir dilin ötesine geçmeyecekti. Duvarlara asılmış sıra sıra cesetler, tek gerçeğin savaş ve üreme olduğunu hatırlatıyordu. Özgürlük hatırlanmayacak kadar uzaktaydı…
Margaret Atwood’un başyapıt niteliğindeki feminist distopyası Damızlık Kızın Öyküsü, bütün distopyalar gibi geleceğe dair bir paranoyayı değil, içinde yaşadığımız gerçeğin ta kendisini dile getiriyor. Erkek egemen muhafazakâr bir rejimin üremeyle sınırlandırdığı, mahrem örtülerin ardına gizlediği kadın bedenleriyle bize aşina gelen bir gerçeğin.
Anlatılan bizim hikâyemizdir! Damızlık Kızın Öyküsü – Margaret Atwood(Alıntı Kitap Özeti)
Aradan geçen yıllar hiçbir şeyi değiştirmedi. Patriarkal düzendeyiz. Bir kaç gün evvel özel bir hastaneye gittim. Bir sürü ses ve kulaklarımda çınlayan “baba yapma diye bağıran genç kız sesi” olayın ne olduğunu bilmiyorum. Babası elinde bıçakla kızını kovalıyor. Onca erkeğin ve kalabalığın seyirci kaldığı ve hastane dışına kaçtığını öğrenebildim. Akıbetinin ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yok. Binlerce yıl geçmiş.21.Yüzyıldayız. Bu sahnelere daha ne kadar izleyici kalacağız. Arabamın içinde sadece 1 Saat kızın sesini ve zarar gördümü diye düşünerek geçirdiğimi fark ettim. Birçok duyguyu aynı anda barındıran “korku, şaşkınlık, üzüntü” duygu durumu yaşadım.
Yasalarımızın bu konuda caydırıcı özelliği yok. Yapan, eden bir afla çıkabiliyor. Tacizcisi, tecavüzcüsü, saldıran ve kadınları öldürenlerin dur durağı yok. Bir yerden başlamak lazım. Mezitli Belediyesi, Tüm BelSen Mersin Şubesi ile imzaladığı toplu sözleşmeye ‘kadına şiddet’ kriteri koydu. “ HERHANGİ BİR ÇALIŞANIN EŞİNE ŞİDDET UYGULAMASI DURUMUNDA TÜM SOSYAL HAKLARININ EŞİNE VERİLMESİ KARARLAŞTIRILDI”
Büyük harflerle yazdım. Ne anlama geldiğini eminim biliyorsunuzdur. Sadece bununla kalmayıp;
*Özellikle kadın çalışanlara özel maddelerin de yer aldığı sözleşme kapsamında 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde kadın çalışanların izinli sayılması,
*25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Mücadele Gününde işleri aksatmayacak şekilde dönüşümlü idari izinli sayılmaları, çocukları olan memurlar için kreş hakkının verilmesi gibi özel haklar verildi. Toplu sözleşmelerde bu maddeler örnek olmalı. Tüm Belediyeler bu sözleşmeyi rol model görmeli. Kadına şiddette mücadele anlamında son derece önemli kriterler belirlenmiş. Bu kapsamda olması gerekeni eyleme dönüştüren, Mezitli Belediyesi ve Belsen Mersin Şubesini alkışlamak gerekiyor. Bir yerden başlamak, adım atmak inanılmaz umut verici. Bu maddeler çoğaltılabilir. Geleceğin kurtuluşu güç birliğinden geçiyor. Kadın hakları savunucuları, Kadın Dernekleri Federasyonu, Cinsiyet Eşitliği İzleme Dernekleri, Kadına ve insana her türlü şiddete karşı hepinizin aynı tutarlılıkla hareket etmesine ihtiyaç var.