Merhum Turgut Özal (Turgut Ağabey);
Kendisi ile İzmir defterdarlığım döneminde tanıştık. Daha doğrusu, önce Korkut Özal ile tanışmıştık. O bizi Turgut Bey’e götürmüştü.
– Beş yıllık plân çalışmalarına davet eder; özellikle vergi reformları ile bilgi alırdı. Nitekim 24 Ocak kararlarında 12 Eylül’den sonraki çalışmalarda ve 1983 reformlarında görev verdi. Hasbelkader; Yatırım İndirimi/Yeniden Değerleme/Hızlandırılmış Amortisman/Döviz Kazançlarının Kurumlar Vergisinden İstisna Kılınması vb. maddelerinde ciddi katkılarım oldu. O dönemde EBSO Başkanı olan, rahmetli Ersin Faralyalı’nın ekibi/Eski ve o tarihte görevde olan hesap uzmanları/Ramazan Uludağ gibi, gelirler kontrolörleri ile güzel ekip çalışmaları yaptık.)
a) Özal; Geniş ufuklu, çok bilgili, hemen kararlar verebilen, cesur ve her türlü tenkide hoşgörülü bir insandı. Bir tarafı ile de elektronik hastasıydı. (Birkaç defa evinde, Efe Özal’ı ağlattığına, amcası rahmetli Yusuf Özal’ın, ABD den getirdiği elektronik oyuncakla oynadığına şahit oldum.) Yalnızken, kendisine hep “ağabey” derdik. Elbette, başkası varsa saygıda kusur etmezdik.
1977 seçimlerinde, MSP den İzmir adayı oldu. Elimizden geldiği kadar gayret sarf ettik ama kazanamadık. Hakkında hayırlı olduğunu, boşuna üzüldüğümüzü sonradan anladık. Zira kazansa yasaklı olacak ve ANAP’ı kuramayacaktı.
– İlk seçim konuşmasını hatırlıyorum. Balçova’da, bir sinema salonunda yapmıştı. Toplantı sonrasında değerlendirme yaptık, Bana “nasıldım” diye sordu. “Abi, milleti uyuttun. Çünkü ODTÜ de, doktora dersi verir gibiydin. Kimse anlamadı.” dedim. Kızmadı, hak verdi. Daha sonra halkın seviyesine uygun konuşmalar yaptı.
c) Başbakan yardımcılığından istifa edince bizi Antalya’ya çağırdı. (Bu arada Ekonomik RAPOR Gazetesine de çok geniş açıklamalar yaptı. İstifa gerekçelerini ve gelecekle ilgili plânlarını anlattı.) Görüşmemizde parti kuracağını anlattı ve İzmir için ön araştırma yapmamı istedi. Bir süre sonra da görüşmeler yapmak üzere İzmir’e geldi. Büyük Efes Otelinde buluştuk. O sırada, Ticaret Odası’nın bir kokteyli vardı. Kimse Özal’ı davet etmedi ilgi de göstermedi.(Kısa bir süre sonra Özal ile görüşmek için birbirlerini çiğniyorlardı.) Tabii çok üzüldü. Akşam Aslan Önel’in evinde 5 kişi toplandık. Rahmetli Faralyalı, Demirel’ e bağlı olduğunu; rahmetli Şinasi Ertan da Paşa’ya söz verdiğini ifade etti. Üçümüz kaldık. (Aslan Önel en büyük desteği vermiştir. Şahsı adına iktidar döneminde hiçbir talebi olmamıştır. Kendi iş yerini, il başkanlığına tahsis etmiştir.) Sonuçta rahmetli Pehlivanoğlu’nun da gayretleri ile teşkilâtlar tamamlandı. (Ben, tüm ısrarlara rağmen aday olmadım. Zira politikadan tiksinmiştim.)
d)Kenan Evren, seçime çok az bir süre kala, Özal’a yüklendi. Bu davranış ANAP’a ciddi oy kazandırdı. Millet tepkisini gösterdi. İktidar olduk. Çok kısa sürede çok sayıda reformlar gerçekleştirildi. Ciddi başarılar kazanıldı. Ancak eski siyasetçilerin tekrar politikaya dönmeleri ilgili referandum, ANAP’ın da tavizkâr politikalara geçit vermesine sebep oldu. Bu arada, içimizde “Liberal—Muhafazakar” kavgası başlatıldı. Büyük güç ve prestij kaybı yaşandı. Medyada da geniş bir saldırı başlatıldı. Bu arada suikast yapıldı ve mucizevi bir kurtuluş yaşandı ilâveten “kalp ameliyatı” yapıldı. Bu ameliyat (bana göre) Özal’ın huylarını epey değiştirdi. Daha alıngan oldu. Eski, açık sözlü danışman ekibinin tümüne yakını da milletvekili olunca, çevresini yağcılar sardı. Papatyalar dönemi yaşandı. Cumhurbaşkanlığına geçince de parti elinden kaydı ve yıkıldı.
e) Cumhurbaşkanı olduğunun ertesi günü tebrike gittim. Yoğun programına rağmen kabul etti. “Makama olan saygım sebebiyle, bundan sonra kendisiyle inatlaşmayacağımı” söyledim. “Sen eskisi gibi devam et. Mesela, şu an ne düşünüyorsun” dedi. “Rabbim; şükrünü eda eder, görevi liyakatle yaparsan, verdiği nimeti geri almaz. Aksi halde baş aşağı gidilir. Göreviniz ağır. Milletin beklentileri büyük. Bu arada lütfen kongreye karışmayın. Kırkpınar Ağası gibi olun. Bırakın hak eden, kemeri kazansın. Aksi halde taraf tutarsanız, yeni genel başkan üzerinden sizi yıpratırlar.” dedim. Sarılıp öptü, teşekkür etti. Ama Yıldırım Akbulut’a destek verdi. Ne yazık ki (tanıdığım kadarı ile) çok dürüst, mütevazi, vatanperver bir insan olan Akbulut; haksız yere devamlı yıpratıldı. Bir sonraki kongrede de, harcandı, haksızlığa uğradı.
f) 1980 öncesi, çok ortaklı bir anonim şirket kurduk. Rulo sac ticareti yapacağız. Kesme, dilme vb. makinaları da aldık ve faaliyete başladık.
-Rahmetli Özal; İstanbullu iş adamı ortağımız Zeki Aytaç’ın temsilcisi ve Yönetim Kurulu Başkanımız merhum Ekrem Pakdemirli genel müdürümüz ve ben de (acizane)şirket murakıbıyım.
– Faaliyete başladık. İşlerimiz iyi gidiyor. Bir süre sonra Ecevit Hükümeti, sac ticaretini özel sektörün elinden aldı. Bunun üzerine BURTRAK Firmasının Ege Bayiliğini aldık. Bir süre sonra o da devletleştirildi. Bu defa Kastamonu Ağaç Sanayiinin bayiliğini aldık. Yine yasaklarla karşılaştık. “Turgut Ağabey; galiba bu iktidar bizi takip ediyor. En iyisi bir süre faaliyete son verelim. “dedim. Hak verdi. Mevcut sermaye ile arsa satın aldık. (Yıllarca sonra satınca hiç olmazsa, ortakların parası, değer kaybetmemiş oldu.)
g) Yine, 1980 öncesi Özal, MESS Başkanı. METAŞ’ta toplu sözleşme müzakereleri sürüyor. Maden İşleri Sendikası beni “tarafsız hakem” olarak seçti. Tümüyle verimliliğe dayanan, teşvikli ücret sistemi kurallarına uygun bir tasarı hazırladık. Son kararı Özal verecek. Sendika temsilcisi Mehmet Ali Bey ile birlikte gece otobüsü ile İstanbul’a gittik. Aylardan Ramazan, hava da müthiş sıcak, yol yorgunluğu, bir de orucun etkisi. Dökülüyorum.
-Doğru Özal’ın evine gittik. Bizi samimi şekilde karşıladı. Halimi görünce beni salondaki divana yatırdı, üstümü örttü. Ben uyurken, konuyu görüşüp hallettiler. Ve o sözleşme ile METAŞ’ta çok harika bir verimlilik artışı oldu.