“Ben Atatürkçüyüm…. Ben cumhuriyetçiyim… Ben lâikim… Ben antiemperyalistim… Ben tam bağımsız Türkiye’den yanayım… Ben insan hakları savunucuyum… Ben, terörün karşısındayım… Ben, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır.”
Uğur MUMCU
Araştırmacı gazeteci, Uğur Mumcu’nun Ankara’daki evinin önünde düzenlenen suikastle katledişinin üzerinden 31 yıl geçti. Cumhuriyet, Uğur Mumcu’nun anısına ailesi tarafından kurulan Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (um:ag) yönetim kurulu üyesi ve Mumcu’nun kızı Özge Mumcu şunları söyledi:.
Eğer Uğur Mumcu öldürülmeseydi; bugün ne olurdu? Hiç bilmediğim başka bir hayatım olacaktı… Eğer Türkiye’deki siyasetçiler, kendi egolarını ve koltuklarını korumak için harcadıkları zamanı babamın işaret ettiği konulara harcamış olsalardı, bugün daha demokratik bir toplumun içinde yaşıyor olurduk.
O toplumda evrensel hukuka, insan haklarına, toplumsal adalete, sosyal eşitliklere ve laikliğe sahip çıkan bir ülke olurduk ki bu da bir anlamda bugünün ütopyası olurdu. Silah kaçakçılığından terör bağlantılarına, rabıta örgütünden Müslüman Kardeşler’e, Müslüman Kardeşler’in örgütlenmesinden siyasal İslam’ın “yeşil kuşak” olarak kullanılmasına kadar uzanan konulara dair yazılarını ve çalışmalarını incelediğimizde; o dönemdeki çıkarımlarını ve “gelecek olanı” anlatışını bu halkın inandığını, bu nedenle de unutmadığını ve tam da bu nedenle de unutmayacağını görebiliriz.
Ama babamın deyimiyle “Saklı devlet”, onu özellikle korumadı ve sonucunda öldürüldü. Babamın öldürülmesiyle birlikte, o dönem oldukça karanlık bir dönemdi ve o karanlık dönem bugünleri inşa etti.
***
Ankara’ya yolum düştüğünde Yeni Ortam gazetesinde Uğur Mumcu’nun ziyaretine gittim. Benimle içten ilgilendi. Isparta Milli Eğitim Müdür Yardımcısı (Halk Eğitimi Başkanı) iken Denizli Acıpayam Kelekçi kasabasına sürgün edildiğimi aktardım. Adı geçen gazetenin arka kapağına tam sayfa beni haberleştirdi.
Kimdir Uğur Mumcu?
Uğur Mumcu (22 Ağustos 1942, Kırşehir – 24 Ocak 1993, Ankara), Gazeteci, araştırmacı ve yazar.
24 Ocak 1993’te Ankara’da Karlı Sokak’taki evinin önünde, arabasına konulan bombanın patlaması sonucu suikasta bağlı olarak öldü.
İlköğretim eğitimini Ankara Devrim İlkokulu ve Ankara Bahçelievler Deneme Lisesi’nde tamamladı. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Henüz öğrenciyken 26 Ağustos 1962’de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ‘Türk Sosyalizmi’ başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülü’nü aldı. 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta’nın asistanı olarak görev yaptı.
Yeni Ortam gazetesinde köşe yazarlığı yapan Uğur Mumcu, 1975’ten itibaren Cumhuriyet’te ‘Gözlem’ başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda Anka Ajansı’nda çalıştı. Mart 1975’te makalelerinden oluşan Suçlular ve Güçlüler adlı kitabını yayımladı. Aynı yıl Altan Öymen ile birlikte hazırladıkları, Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel’in hayali mobilya ihracatını konu edinen Mobilya Dosyası adlı kitabı yayımlandı.
1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. ‘Gözlem’ başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 1977’de ‘Sakıncalı Piyade’ ve ‘Bir Pulsuz Dilekçe’ kitapları yayımlandı. Ertesi yıl, ‘Sakıncalı Piyade’ adlı yapıtını Rutkay Aziz ile birlikte tiyatroya uyarladı. Oyunu Ankara Sanat Tiyatrosu’nda tam 700 kere sahneledi. 1978’de, ünlünün yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini, bir güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı ‘Büyüklerimiz’ yayımlandı.
1981’de terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak için yazdığı ‘Silah Kaçakçılığı’ ve ‘Terör’ yayımlandı. Aynı yıl, Mehmet Ali Ağca’nın Papa’yı öldürme girişiminden sonra Ağca üzerine inceleme ve araştırmalarını yoğunlaştırdı.
Türkiye’de terör olaylarının artması nedeniyle 1979 yılında 12 Mart dönemi öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı ‘Çıkmaz Sokak’ı yayımladı.
1982’de ‘Ağca Dosyası’, ardından ‘Terörsüz Özgürlük’ adlı makale derlemesi yayımlandı. 1983 yılında Mehmet Ali Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. 1984 yılında Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığı’na sunulan, ancak Kenan Evren’in imzalayanları ‘vatan hainliği’ ile suçlayarak dava açtığı Aydınlar Dilekçesi’nin hazırlanmasına katıldı. 12 Eylül döneminde aydınlara yapılan işkenceyi anlatan ‘Sakıncasız’ adlı oyunu yazdı. ‘Papa-Mafya-Ağca’ kitabını yayımladı.
1987’de araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen ‘Rabıta’ ve ’12 Eylül’ adlı kitapları, 1991’de en önemli araştırmalarından biri olan ‘Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925’ kitapları yayımlandı.
1991 yılında İlhan Selçuk ve yaklaşık 80 Cumhuriyet gazetesi çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat – 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet gazetesinde yazan Uğur Mumcu, Cumhuriyet gazetesindeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992’de gazeteye geri döndü.
Acı Olayın Nasıl Olduğu Konusunda Tümceler
Karlı mı karlı, soğuk bir gün… Birden televizyonda “Uğur Mumcu öldürüldü. Arabasına bomba kondu. Arabayla birlikte… ” diye bir alt yazı geçmeye başladı.
Gözlerimize inanamadık. Olmaz, olamazdı. Bu kadarı da fazlaydı. Ne yazık ki haber doğruydu. Patlamanın olduğu yerde görevliler çalışıyordu. Çevrede haberin şokunu yaşayan insanlar vardı.
Acı olay, ülkede bir bomba gibi patladı. Sanki karanlık güçler Uğur Mumcu’nun arabasına değil, ülke insanlarının yüreklerine, beyinlerine koymuştu bombayı. Uyuyan dev uyandı sanki. Yurdun dört bir yanından insanlar Ankara’da sel olup aktı.
Onu, yağmurlu ve soğuk havaya karşın “Türkiye laiktir, laik kalacak, Türkiye İran olmayacak” haykırışlarıyla uğurlandı gözü yaşlı insanlar…
Onun çok sevdiği “Ankara’nın Taşına Bak, Gözlerimin Yaşına Bak ile Yiğidim Aslanım” türküleri söylendi ardından.
Her yıl 24 Ocak’ta evinin önünde buluşuyor, terörü lanetliyor insanlar. Yurt içinde ve yurtdışında anma toplantıları yapılıyor.
Ayrıca Uğur Mumcu Vakfı’nın önderliğinde demokratik kuruluşların da katkılarıyla 24 ile 31 Ocak tarihleri arasında “Adalet, Demokrasi, Özgürlük” Haftası adı altında çeşitli etkinlikler sergileniyor.
Uğur Mumcu için yapılan TBMM Araştırma Komisyonu Raporu, yargılamalar, onca hükümetler ne acı ki asıl suçluları ortaya çıkaramadı. Tam tersine ondan önce de sonra da karanlık güçlerin cinayetleri sürdü.
Ancak ne olursa olsun umudumuzu hiç yitirmemeliyiz. Uğur Mumcu ve arkadaşlarına saygı da onu gerektirir. Tarih baba bize, karanlık – aydınlık savaşımında, aydınlığın hep kazandığını öğretir.
Yeter ki, tıpkı Uğur Mumcu gibi bıkmadan usanmadan, ölümüne bile olsa aydınlığın, bilimin izinden yürümekten vazgeçmeyelim.
Hukukçu, Gazeteci, Araştırmacı ve Atatürkçü kimliğiyle toplumu aydınlatan, rahmetli Uğur Mumcu’yu sevgiyle anıyorum. Işıklar içinde uyusun!