ULUSLARARASI HUKUK VE İSRAİL
Gazze ye insani yardım götürmek için yola çıkan gemimiz, Uluslar arası sularda İsrail tarafından gemiye çıkarma yapılarak durdurulup, insanlar vuruluyor öldürülüyor.Yapılan tam manası ile korsanlık. Korsanlığı bir devlet yapıyor, Gazze’ye insani yardım götüren gemileri kendisini savunma adına durdurup yolundan çeviriyor.
Yurttaşlarımızı vuruyor, öldürüyor.
Dünya ise olanları seyrediyor. İsrail orantısız güç kullanmıştır demek ile yetiniyor. Sonrası yok.
Bunun böyle olacağı belli değil miydi?
Korsan devletin korsanlığını devam ettireceği bilinmiyor muydu?
Uluslar arası hukukun direk bir yaptırımı yoktur.
Güçlü olan devlet haksız olsa da haklı çıkar. Ona bir yaptırım olmaz.
Güçsüz olan devlet haklı olsa da, kendisine yapılan haksızlığı sinesine çekip oturmak durumundadır. Kimseden hesap soramaz.
Benim devletimin güçlü olduğuna inanıyorum.
Biz 30–40 yıllık devlet değiliz. İmparatorluklar kurmuş, devletler kurmuş ataların torunlarıyız. Bizim devlet geleneğimizde bunun gibi birçok badirelerin atlatıldığını, arşivlerimizde sayfası açılmayan dosyalarımızın olduğunu sanıyorum.
İsrail’e karşı neler yapılabilir diye düşündüğümde şunlar gündeme geliyor:
İsrail ile olan ilişkilerimizi tekrar gözden geçirmeliyiz.
Devlet olarak birçok sırlarımızı paylaştığımız, ordumuzun, istihbaratımızın, emniyetimizin, kamunun, enformasyon faaliyetlerinin İsrail ile olan ikili ilişkilerinde yeni bir sayfa açılması gerekmektedir.
GAP bölgesinde dolaylı ve direk olarak mülk sahibi olup, bu bölge ile ilgili Arz-ı Mev’ud hesapları olduğu söylenen İsrail vatandaşları ile ilgili politikayı gözden geçirmeliyiz.
Manavgat suyunun borular ile İsrail e taşınması konusunu bir daha gündeme getirmemeliyiz.
Yurdumuzda birçok operasyon yaptığı söylenen MOSSAD’ın bu faaliyetlerini açığa çıkararak, tekrarlanmasına izin vermemeliyiz. İstihbarat ilişkimiz varsa bu ilişkiye son vermeliyiz.
Yoğun olarak doğu, güneydoğu Anadolu bölgesinde Mossad faaliyetlerini gözden geçirilmeli, onlar için ülkemiz yasak bölge haline dönüşmelidir.
Şimdiye kadar çok derin olan ilişkileri masaya yatırarak analiz edip, kendimize nerede hata yaptık diye sormalıyız.
Dün biz onların dedelerini koruyup, katledilmekten kurtardık. Camimizin yanına havra yapılmasına izin verdik. Memleketimizin ekonomik yapısını kontrolleri altına almalarına müsaade ettik.
Besle kargayı oysun gözünü. Yıllardır yedirelim, içirelim, ülke kaderine, basın yayınına, ekonomimize hâkim olmalarına müsaade edelim; sonuç uluslar arası denizlerde korsanlık yapıp, gemimizi basıp, içindekileri kurşunlasınlar.
Bütün bunları bir ajandaya yazarak unutmamalıyız. Uluslar arası arenada, her ortamda bütün bu olanları masanın üzerine koymalıyız.
İsrail benim insanımın kanını akıtıp, kimsenin bunun hesabını soramayacağını sanmamalıdır.
İsrail büyükelçiliğinde gidip gösteri yapmanın yanı sıra, İsrail’in ülkemizin mahremleri ile ne kadar içli dışlı olduğunu görelim.
Onların beşinci kol faaliyeti olarak çalıştığı söylenen malum locaların farkına varalım!
Bir şey yapacaksak önce bu kuşatılmışlığı ortadan kaldırmanın çaresine bakalım .
Bir yapan var, birde yaptıran var.
Yaptırana da diyecek bir şeyimiz olmalıdır.
Unutmamamız gereken altı milyonluk İsrail kendi başına yaramaz çocuk olmuyor. Yaramaz çocuğun sahibine de NATO, BM, Uluslar arası güç oluşturma gibi yer ve durumlarda diyecek şeylerimiz olmalıdır.
Hepsinden önemlisi ‘ülke olarak artık dik durabilmeliyiz.’ Dış politikada kendi ajandamız olmalı, kendi ajandamızdakileri gündeme getirmeliyiz.
Sabahın sahibi var. O ne eylerse güzel eyler.
Bizim bir atasözümüzde-“ Köpeğin vadesi yetince gidip çobanın değneğine siyermiş. Çobanda köpeğin kafasına değneğiyle vurup öldürürmüş.” Denir ya.
Devlet olarak yapılması gereken her şeyi yapıp, söylenmesi gerekene de gerekeni söylemeliyiz.
Mustafa Yolcu