Siyasal Sistemimizde, aşırı sağ ve sol unsurlar varolmuşlardır. Ama toplumsal bazda nasıl, ne kadar karşılık bulduğu, ne anlam ifade ettikleri tartışılır, rağbet görmedikleri açıktır. İnsan doğasına aykırılık içermeleri, doğal olarak ilgi yaratmamıştır. Merkez sağ ya da sol dediğimiz, muhafazakâr kimlikleri de içeren siyasî görüşlerden oluşmuş bir yapıya sahibiz. İnsanın değişen, gelişen bir varlık olması, paralel olarak sosyal olgularında değişmesini yaratır. Bugün yaşadığımız toplumsal olayları, yüzyıllar önce oluşmuş kavramlarla açıklamak mümkün olmaz.
2000’li yıllarda Türkiye’de, Milliyetçi ve Merkez Sol olarak nitelendirilen bir ideoloji oluştu. Atatürkçü Milliyetçilik barındıran bir sol. Cumhuriyetin kuruluş ilkelerini koruyarak, ulusal çıkarların ön planda tutulmasını şart koşan, Atatürk’ün öngörüleri olan bağımsızlıkla küresel emperyalizme karşı olan, ulusal sanayi, ulusal tarım/hayvancılığın gelişimiyle bağımlı olmayan bir ekonomi hedefleyen siyasî görüş. Buna ULUSALCILIK, bu görüşe sahip olanlara da ULUSALCI dendi.
Temel kıstaslarını; Laik ve Sosyal Hukuk Devleti, Devletin Üniter Yapısının Korunması, ekonomik model olarak her alanda Liberalizm’i kabul etmeyen, Eğitim Birliği savının oluşturduğu siyasî tandans. Yâni; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sayılan herkesin Türk sayıldığı mantığıyla, “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünü düstur edinen, etnik gruplara ayrıştırmadan, üst kimliği baz alıp, tam bağımsızlıktan yana, ülkenin birliği, dirliği, bütünlüğü için Emperyalizme karşı, Halkçı ve Devletçi bir düşünceyle; millî çıkarların ön planda tutularak kârlı ve stratejik öneme sahip devlet kuruluşlarının satılmasına, özelleştirilmesine karşı olan görüş. Yani,Şeker fabrikaları, Tank-Palet fabrikasının…gibi kurumların özelleştirilmesine karşı olan görüş. Gururla söylüyorum ben de ULUSALCIYIM.
Gelelim aldığı eleştirilere;
SOL cenâh; başta ulus olgusunu barındırdığı için sol tandanslı görmüyor. Çünkü Marksizm ulus olgusunu kabul etmiyor. Ben de soruyorum; insanın doğal yapısında olan Aidiyet Duygusunu yok sayarak, ulus olmadan Marksizm düşünce sisteminde olmak zorunluluk mudur? Herkesin eşit haklara sahip olduğu hukuk düzeninin kurulması, kadına seçme/seçilme hakkının tanınması, Hilâfetin Kaldırılması, Monarşi’den Cumhuriyet’e geçilmesi çok önemli ve radikal uygulamalardır. Devrimler, Marksist düzlemde olmak zorunda olmadığı gibi, üniter yapıyı korumak amacıyla üst kimlikle hareket etmek; alt kimlikleri yok veya hiçe saymak, dışlamak hiç değildir. Bir başka eleştiri; “Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı”nı kullanmasına izin vermediği. Bunu kullanabilmek için, o topluluğun ulus statüsü taşıması gerekir. Bizde, alt kimliklerde olan hiç bir topluluk bu nitelikte değildir. Ulusalcılık, sınıf işbirlikçiliğini içermez. Ayrıca, Nasyonel Sosyalist bir yaklaşım da değildir. Çünkü, ırkçı değildir.
SAĞ cenaha gelirsek; öncelikle Milliyetçilik kavramı arasında ki farka değinmek istiyorum. Ulusalcılık, Türk kimliği altında hiç bir alt tanım olmadan; ülkesi için, çalışan, üreten, başarısını hedef edenen insanları Milliyetçi kabul ediyor. Sağ Milliyetçilik de ise; Türk ve İslâm birlikteliği şartı var. Benim gözümde Aziz Sancar milliyetçidir, Ara Güler milliyetçidir. Klâsik el işareti yapıp, silahlarla poz verenleri, toplanıp şiddet içeren gösteri yapanları, bu kimliği kullanarak kadrolaşan, imtiyazlar edinen, toplum düzenini düşünmeden hukukî, siyasi kararlarla suistimaller yaratanları milliyetçi olarak kabul etmiyorum.
Gelen eleştirilerden biri; Ulusalcıların tarihsel anlayışının dar olup, Cumhuriyet dönemi ile başlaması, sağcı milliyetçilerin ise 5000 yıllık Türk tarihini sahiplenmesi. Ulusalcı görüş, tarihi ne zaman inkâr edip, yok saymıştır ki? Bilâkis, tüm tarihi kabul edip, yorumlamasını yaparak Türkiye Cumhuriyeti’ni devam ettirebilmek, yaşatmak hedefidir. T.C dönemine ağırlık vermesi, içinde bulunduğumuz, yaşadığımız vatanımız olmasındandır. Yâni reel bir yaklaşımdır. Bir başka eleştiri; dini küçümsemesi, sosyal yaşamda önem vermemesi. Akıl dışı olan bu ithama verilecek cevap basitçe; Lâik Hukuk Devleti ile kurulan toplumsal düzende, inançlar şahsi olduğu için, eşitliği bozmamak adına ön plana çıkarılamaz. Bir ayrıcalık olamaz. Tam tersi inançlar güvence altındadır ve suistimaller yaşanmasın diye de tüm misyonerlik çalışmalarına EVET karşıdır. Bu düşünce yapısının ne kadar doğru olduğunu anlatmak için de, Ensar Vakfın’da yaşananları örnek vermeme gerek yok herhalde yada benzerlerini. Bir diğer eleştiri, ulusalcıların çağdaşlaşmayı batı tarzı yaşam olarak görmesi. Çağdaşlaşma adı altında, bilim,sanat,spor,eğitim, hukuk,adalet…vb. doğudan alınacak ne var? Doğu’ya bakıldığında ilk görülenler; adaletin,hukukun olmadığı bir düzen, evlilik denilen çocuk istismarları, kadının zulüm gördüğü bir düzen, bilimin, gelişmişliğin olmadığı bir yapı. Nesini örnek alalım? Bir başka eleştiri; Ulusalcıların tepeden inmeci olduğu, halkın arasından gelmemesi, halka rağmen bir yaklaşım tarzı olduğu. Dip Dalgası tabiri ve hareketine sahip bir yaklaşıma yapılan bu yakıştırmaya karşı, son yerel seçim sonuçlarına baktığımızda cevap kendiliğinden çıkıyor diye düşünüyorum.
Nihaî hedef farkı da gelen eleştiriler arasında. Ulusalcıların, Türkiye Cumhuriyeti’nin gelişmiş, demokratik ve zengin bir millî üniter devleti hedeflemesine karşılık Milliyetçilerin Türk Birliğini hedeflemesi. Nasıl olacak bu? Türkiye Cumhuriyeti’nin, bu duruma ulaşmasından ve menfaatlerine zarar vermeden, T.C.’nin liderliğinde bir oluşuma kim hayır diyebilir ki? Tâbi kastedilen diğer Türk Devletlerinin birinin altında olmak rahatsızlık yaratmıyorsa.
Cumhuriyetin kazanımlarını sahiplenmeyen, küçümseyen bir siyasal görüş hareketi ve bunun stratejisi, yaklaşımı, sonuçları akıl tutulması yaşatır. Ulusalcılar, emperyalizm karşıtı, ülke bütünlüğünü, Türk Milletinin varlığını, birliğini, barışını, gelişimini önceliklendirmiştir. Aşırı sağ ya da sol kesimlerin itham ettiği gibi arafta kalmış bir siyasal görüş değildir. Aksine, bu ülkenin Bel Kemiğidir. 2013’de Hüseyin Çelik’in, Erdoğan’ı protesto eden ODTÜ’lü öğrencilere ” iflâh olmaz ulusalcılar” dediği gibi, kararlılık içerir.
Yine 2013 yılında, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “CHP’liler ulusalcıdır” sözünden yola çıkarak; son yerel seçimlerde ki başarının sebebi de budur. Kazanan Büyük Şehir adaylarının hepsi, ulusalcı kimlik taşımaktadır. Halktan teveccüh ve tercih görmüşlerdir. Görevlerinde de yaptıkları başarılar ortadadır. Yaklaşan CHP kongresinde, ulusalcıların hak ettiği yeri alması gerekliliği aşikârdır.
Her partide ULUSALCI çizgide, düşüncede olan insanların olduğunu biliyorum. Popülizm ve Menfaât içeren politikaları bir yana bırakıp, seslerini yükseltmeleri, düşüncelerini ifade etmelerinin zamanı gelmiştir.
Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde, millî menfaatleri önde tutarak, ülkenin gelişmesi, zenginleşmesi, güçlenmesi, birlik ve beraberlik için gerekli teminat olan ULUSALCI çizgide buluşmak dileğiyle.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)’nin Alpaslan TÜRKEŞ’ten sonra, milliyetçiliğin gereğini yerine getirmek yerine, koltuğa sıkı sıkı sarılan Devlet BAHÇELİ, ne yazık ki tabana karşı üstlendiği görevi yerine getirmemekte, iktidarın koltuk değneği olmaya devam ettiği için sol’a (ulusalcılar) büyük görevler düşüyor. Umarım son yapılacak seçimlerde halkın da desteğiyle Türkiye kurucu ayarlarına dönerken; muasır medeniyet gerçekleriyle donanır, yenilenir ve çok daha ulusalcı olarak hükümet görevini başarıyla yerine getirir.
Ulusalcı çizgi Türkiye Cumhuriyeti’nin fabrika ayarlarını ifade eder ve bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin arzulanan muassır medeniyet, soyal adalet seviyesine ulaşması fabrika ayarlarına dönmesi ile mümkündür.
“Ulusalcı” olduğunu söyleyenlerden biri, Doğu PERİNÇEK; “… millî diktatörlük uygulanması gerekir.” dedi ve Türkiye bunu da gördü. Tarihte hiçbir diktatör, 20. yüzyılda diktatörlüğü, faşizmi açıkca savunan ve uygulayan Mussolini, Hitler, Franco bile böyle bir söz söylemedi.
Katkı – Eleştiri
1) Sağ-sol aşırı uçların insan doğasına aykırı olduğu şeklindeki önermeniz izaha muhtaç. (Sistem, kendisini idame ettirecek partileri öne çıkarıyor; söylemdeki farklılıklarına rağmen, türkiye de merkez sağ,merkez sol temelde birbirine benzerler.)
2) Kemalist ulusalcılığın en temel özelliği anti emperyalist oluşudur, sınıfsız, üretime dayalı bir ekonomik sistem öngörüşüdür. Bu bakımdan bugünkü chp’nin Kemalizmle ilişiği pek yoktur.
3) Aynı şekilde, kemalist milliyetçilik; Osmanlı’da ezilen, silinmek istenen Türklüğü ve bilincini var etmektir. Etiler ve Sümerler ile bağ kurarak bu toprakların asıl sahibi olduğu tezini içerir. Etnisite olarak değil, üst kimlik olarak tanımlanır ve çağdaş bir anlayıştır.
4) İslamcı Sağ milliyetçiliğin .milliyetçilikle uzak yakın bir ilgisi yoktur. Ümmetçilik ve milliyetçilik birbirine karşıttır, dolayısıyla islamcı milliyetçiliği, milliyetçilik olarak tanımlamak yanlıştır.
5) Laiklik, özünde akıl ve bilimin kılavuzluğudur, dinsel hükümlerin toplumsal yaşama uygulanmasını reddeder. Sözde Türk solunun giyim kuşam özgürlüğü gibi tuzaklara düşmek değildir.
Selâmlarınla…